Moved Permanently

Türkiye, Ege Denizi’ni Yunanlılara bırakıyor. Şaka değil, Yunanistan’ın Ege Denizi’ndeki karasularını 12 mile çıkarması, Türkiye tarafından kabul edildi. Hiç kimseden “itiraz” yok. Bu denizde artık, Türklerin balık avlaması bile zor.

       Lozan Anlaşması’yla, bir adı da Adalar Denizi olan Ege Denizi’ndeki  İmroz ve Bozcaada’dan başka, elimizde göze batan başka bir ada kalmadı. Geçen yıl İmroz adasına yaptığım bir ziyarette gördüm ve öğrendim ki, bu iki adada yaşayan az sayıdaki Rumlar da, buraları terk etmemek için, var güçleriyle direniyorlar. Hatta, onların bu adaları terk etmemesi için Yunanistan’dan özel yardım aldıkları ve maaşa bağlandıkları söyleniyordu.
       Uzun yıllar Osmanlı hakimiyetinde kalan Yunanistan ve bir iç deniz konumuna gelen Ege Denizi ve de benzeri nice topraklarımız, ecdadımızın yanlış siyaseti yüzünden bir bir elimizden çıktı ve gitti.
        Lozan Anlaşması’ndan sonra Yunanistan’la ikili ilişkilerimiz, bir türlü düzelmedi. Bunun kusuru, tabii ki bizde değil. Ege Denizi’nin tamamında, batı Anadolu’nun bir kısmında, hatta İstanbul’da gözü olan Yunanlılar, bu anlaşmayı içlerine bir türlü sindiremediler. Ege Denizi’nin çok önemli bir kısmıyla, iki ada dışındaki bütün adalar onlara bırakıldığı halde, onlar hep daha fazlasını istediler.

          SAVAŞLA TOPRAK KAZANMAK, ARTIK MÜMKÜN DEĞİL
      Birleşmiş Milletler yasasına göre, ülkelerin birbirleriyle savaşarak toprak kazanmaları artık geçerli değil. Muhteris, ancak akıllı ülkeler bunu artık izledikleri dış siyasetle başarıyorlar. Tıpkı, Yunanistan gibi.
       Yunanlılar, Kıbrıs’ta başlattıkları bir manevra ile, adanın çok önemli bir kısmını, (% 67) halen ellerinde bulunduruyorlar. Kıbrıs Rum kesimini Avrupa Birliğine soktuktan sonra, şimdi KKTC ni yutma derdindeler.
       “Komşularımızla sıfır sorun” adını verdikleri bir dış siyaset yürütmek isteyen Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarı, Kıbrıs’ta verdiği tavizlerle buradaki haklarımızı neredeyse kaybetme noktasına getirdi. Kıbrıslı Türklerin Annan Planı’na ikna edilmesi Rumlardan karşılık bulmayınca, tehlike bertaraf edilmiş oldu. Ancak, KKTC Cumhurbaşkanı’nın değişmesine rağmen, AKP sayesinde bu tehlike hala ortadan kalkmış değil.

                             YUNANLILAR, EGE’Yİ İSTİYOR
        Yunanistan, 1995 yılında Ege Denizi’ndeki karasularını tek taraflı olarak, 6 milden 12 mile çıkardı. Yani, iki kat artırdı. Türkiye, buna şiddetle tepki gösterdi.  Yunanistan’ın kararı, bu sebeple  resmileşmedi ve kesinlik kazanmadı.
         Buna rağmen, Yunanistan genişlettiği bu sularda istediği gibi hareket etmeye başladı. Aslında uluslararası sayılan ancak o, kendisine ait saydığı bu sularda avlanan Türk balıkçı tekneleriyle, gezintiye çıkanları yakaladı. Kendi sularına izinsiz girmekten tutukladı, işkence uyguladı ve çeşitli cezalar verdi.
         Yetkililerimiz Yunanistan’a, “Buna hakkınız yok” demek yerine, tutuklanan kişilerin ricalarla salıverilmesini sağladılar.

                              OLAY, KIRMIZI KİTAP’A GİRİYOR.
         Bu durum, Türkiye’nin milli siyasetini belirleyen ve bir adı da Kırmızı Kitap olan “Milli Güvenlik Siyaset Belgesi” ne “casus belli” kod adıyla girdi. Çünkü, Yunanlıların tek taraflı olarak böyle bir karar almaya hakları yoktu.
       Alınan ve belgeye konulan bu karara göre, Yunanlıların Ege Denizi’nde karasularını 12 mile çıkarması, iki ülke arasında savaş sebebiydi. Yani, Yunanlılar bu kararlarında ısrar eder ve bunu kesinleştirmek isterlerse, iki ülke arasında savaş çıkabileceği, karar altına alınmıştı.

              “SIFIR SORUN POLİTİKASI”NIN YAPTIĞINA BAKIN
        AKP hükümeti, dış siyasette  komşularıyla “sıfır sorun” politikası izlemek istiyordu. Bu, komşularla iyi geçinmek demekti ve iyi bir yaklaşımdı. Ancak, komşularla iyi geçinmek demek, ülkenin milli çıkarlarından tavizler vermek değildi. İşte, AKP bu yanlışı yapıyordu.
        Kıbrıs davasında başlattığı bu tavizkar tutum, Ermeni Meselesi’nde de devam etmiş, aynı tavır ne İran’ın, ne de Bulgaristan’ın hasmane tavırlarını asla değiştirmemişti.
       Türkiye, bu hatayı şimdi Yunanlılara vermek istediği tavizlerle devam ettiriyor.
        Yunanlılar, Batı Trakya’daki Camilerimizi bir bir ortadan kaldırmak isterken, geçen hafta Trabzon’daki Sümela Manastırı, büyük bir Ortodoks ayinine kapılarını açtı.
        Türkler, her milletin ve herkesin dini inançlarına saygılı. Ancak, bu topraklarda gözü olanlara bu tür hakların verilmesi ve onların göstermediği hoşgörünün onlara gösterilmesi, milli siyasetimizle asla bağdaşmıyor.
        Hükümetin, Ege Denizi’yle ilgili son kararı ise, hepsinin üstüne tuz-biber ekti.
                                    KIRMIZI KİTAP DEĞİŞİYOR
       AKP hükümeti, aldığı son kararla bir adı da Kırmızı Kitap olan “Milli Güvenlik Siyaset Belgesi”ni değiştiriyor. Yapılan değişikliğe göre, Yunanlıların Ege Denizi’ndeki karasularını tek taraflı olarak 12 mile çıkarması, artık kabul ediliyor. Yani, bu durum artık “savaş nedeni” olmaktan çıkarılıyor. Başka bir deyişle, Ege Denizi’nin neredeyse tamamı Yunanistan’a bırakılıyor. Kararın, Aralık 2010 da yapılacak Milli Güvenlik Kurulu’nda onaylanması bekleniyor.
        Şimdi, 12 mil kararından sonra çizilen, bu yazının içine koyduğum şu haritayı dikkatle inceleyiniz.
        Yunanistan, Ege Denizi’ne tamamen hakim olmuş durumda. İmroz ve Bozcaada hariç, burnumuzun dibindeki bütün adalar onlarda. Neredeyse, plaj olarak kullandığımız sahillere kadar gelmişler. Ege Denizi’nde bize, dar bir şerit kalmış.
        Bu karara göre, bundan böyle Türk balıkçılarının Ege Denizi’nde avlanmaları hayal olacak. Serinlemek için denize girerken bile, Ege’de dikkatli olmamız ve suya dalarken arkamıza bakmamız gerekecek.

                       YUNANLILAR, KARARDAN ÇOK MEMNUN !
       Türkiye’nin, bu kararını açıklamasından sonra, Yunanistan adeta şoka girdi. Bu, bir sevinç şokuydu. Çünkü, onlar böyle bir kararı asla beklemiyordu. Çünkü, Ege Denizi’nde savaşarak bile kazanamayacağı  bir hak’kı, oturduğu yerden elde ediyordu. Bu, haksız bir kazançtı ve AKP iktidarının Yunanistan’a bir Bayram hediyesiydi.
      Nitekim, Yunan Dışişleri Bakan Yardımcısı yaptığı açıklamada Türkiye’yi övüyor ve aynı politikanın Kıbrıs’ta da uygulanmasını istiyordu.
       Türkiye’nin yalaka medyasına gelince, bir kaçı hariç hemen bütün gazete ve televizyonlar haberi ikinci planda ve sadece vermekle yetindiler. Hiçbir yorum yok. Dikkat ederseniz, patronlarının dümen suyundaki köşe yazarlarından da hiçbir tepki yok !..Hayret, muhalefet partileri de suskun !..
         Geçen gün, Türk dış siyasetini yakından izleyen ve AKP iktidarının bu yaptıklarını büyük üzüntüyle karşıladığını söyleyen bir arkadaşım, “Adeta, satılık bir memlekette yaşıyoruz.” deyince, içim burkuldu.
         Bir gün, bu gafletten belki uyanırız, ama her şey olup bittikten ve elimizden gittikten sonra.