Somutun, estetik değerler içinde soyutlanmasıyla oluşan sanat yoktan var edilmez. İçinde bulunduğumuz dünyanın algılanması ve içselleştirilmesiyle sanat yaratımına adım atılır. Sanatsal yeteneklerin varlığı elbette ki şarttır ama bu şartı sanata dönüştürmek de ancak yetenek kadar ve daha fazla kitabi bilgi ve gözlem gerektirir. Yani yetenek beslenmedikçe sanata ulaşamaz. Sanatın yaratıcısı olan sanatçı bu bağlamda kendini terazinin hangi kefesine koyacaktır? Bu sorunun yanıtını her sanatçı adayı düşünmek zorundadır. İster müzisyen, ister ressam, isterse edebiyatçı olsun tüm sanatçılar, renk, söz ve notalara sanat adına hükmedebilmek için geçmiş ve günümüz kültür havuzuna dalmak ve oradan aldıklarıyla yarının kültür havuzuna katkıda bulunmak zorundadırlar. Katkıda bulunmak eylemi aynı zamanda temelin sağlamlığı anlamına da gelmektedir. İşte tam bu noktada sanatçının ‘aydın’ olması devreye girer. Felsefenin temeli diyebileceğimiz ‘soru sormak, yanıt vermek ve yeniden soru sormak’ eylemini sanatçı içselleştirmeli ve bilgi birikimini, gözlemlerini bu yönteme dayanarak biriktirmelidir. Analiz gücünü elde edemeyen sanatçı soyutlamasında noksan kalır ve iyi bir sanatçı olmanın kapılarını kendi kendine kapatmış olur. Örneğin: bir yaprağın yeşilini hem doğal haliyle, hem rüzgar güneş, ya da rüzgar yağmur veya zamanın farklı dilimlerinde betimleme gücünü analiz etmişse bir ressam, tuvaline genel iletinin parçasına uygun olarak yaprağa o yeşili verir. Yoksa ‘yaprak yeşildir’ diye düz bir yaklaşım sanatı başatlaştırmaz. Aynı şeyler edebiyat içinde, diğer sanat dalları içinde geçerlidir kendi kulvarında. Yangın kırmızısıyla, aşk kırmızısı; gül kırmızısıyla, şarap kırmızısı neden farklı imgelere dönüşüyor? Sormaz mı insanlar bu ayrıntıları ya da görmezler mi? 8’lik nota neden 32’lik nota gibi sese dönüşmüyor? Kısaca, analizci bir kimliği edinmek zorundadır sanatçı. Aydınlaştıkça, eylemi büyür, somutlaşır ve sanatını büyütür. Yani soyutlamanın başarılı olması için sanatçının aydın kimliğinin önemi ortadadır. Bir de dikkat etmemiz gereken sanatın iletisidir. ‘Ben yaptım oldu’ diyerek sanat yapılmaz. Aydın olmanın bu noktada da işlevi ortaya çıkar:sorumluluk. Sorumluluğu olmayan sanatçının ortaya çıkaracağı sanat da sorumsuzdur diyebiliriz özet olarak. İşte, aydın sorumluluğu üretimdeki ereği de belirler. Yoksa birçok rengi anlamsız bir şekilde tuval üzerine boca edersek ortaya çıkana sanat eseri diyebilir miyiz? Kimi sorumluluktan kaçan sanatçıların yaptığı anlamsız şeylere bakarken, ‘bu neyi anlatıyor?’ dediğiniz de, ‘siz ne anlıyorsanız onu’ yanıtını almanız hiç şaşırtıcı olmaz değil mi? Bu davranışlar bir kaçıştır. Aydın sanatçı geçinenlerin böyle bir kaçışa hakları yoktur. Eğer yaptıklarına sanat diyorsan ve onları kamuoyuna sunuyorsan, bu noktada karşılıklı bir sorumluluk devreye giriyor demektir. Sonuç olarak: sanatçı yeteneklerini aydın yanını geliştirerek eylemli kılar ancak. Ve iyi bir sanatçı yeteneklerini besleyen kültür ve gözlem birikimiyle olur. En önemlisi de iyi bir sanatçı sorumluluğunu duyan ve bunu üretimine yansıtan sanatçıdır. Doğanın bir sanat harikası olmasını anlamak için inceliklerine kafa yormak gerekir. Orada ki görkemi görmek çok çok önemli.
Saray, 23 Ocak 2012.
|