Moved Permanently

    Bir düşman devletin işgaline uğrasaydı, İstanbul bu kadar yağmalanmaz ve berbat edilemezdi.

     Dünyanın en büyük ve en güzel şehirlerinden biri olan bu tarihi şehir sanki işgale uğramış, parsellenmiş, yağmalanmış, talan edilmiş ve öldürülmesi için ne gerekirse yapılmış.

    Bu yağmadan nasibini alan bir semti de, gökdelenleriyle ünlü “Ataköy” olmuş.  Gökdelen dedikleri ilk yüksek katlı tek tip binaların yapıldığı bu semt, dünyaya da örnek olmuş, özellikle Türk müteahhitlerinin de katkılarıyla, Sovyet Rusya’da aynı binalar yapılmıştı.

     İki gün önce, İstanbul’u yine dolaştım. Yahya Kemal’in dediği gibi “Sana dün bir tepeden…” değil, sahillerini dolaşarak çok iyi baktım.

   Ataköy, sıkça uğradığım yerlerden biriydi. Çünkü, o semtte bendeniz de  7 yıl süreyle oturmuştum ve rahat bir zaman geçirmiştim.

    Ataköy’de gökdelen dedikleri o yüksek katlı binalar yapıldığında, o binalarda oturanlar denizi tepeden, ön tarafında ve daha az katlı binalarda oturanlarsa, doğrudan seyredebiliyorlardı.

    Binalar ve bölge, kısa sürede prim yaptı. Fiyatları arttı ve talipleri çoğaldı. Bir zamanlar, kötü kokan sahilinin o kötü kokusu da yok edilince, Ataköy İstanbul’un en beğenilen semtlerinden biri oldu. O kadar ki, İstanbul’da mülk edinmek isteyen yabancılar bile Ataköy tercih ederken, kiralık ev arayanlar da hep burayı tercih ettiler.

                        AKP İKTİDARI, BURAYA DA GÖZ DİKTİ

    AKP iktidar olduktan sonra, başlattığı yağma uygulamasını, burada da sürdürdü. Hazine malı, yani halkın malı olan Ataköy sahilleri yavaş yavaş parsellenmeye ve kodamanlarla, yandaşlara peşkeş çekilmeye başlandı.

    Sahiller elden gidiyordu. Yapılan planlar Belediye Meclisi’nde onaylanıyor ve muhalif parti temsilcilerinin bütün itirazlarına rağmen, iktidar partisinin oy çokluğu ile, sahil yağmalanıyordu.

     Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar da, Belediyenin bu yağma planlarını  onaylıyor, 17-25 Aralık olayından sonra bunun suçunu, dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan’a yüklüyordu. “Ben emri ondan alıyordum. Ben istifa ediyorsam, o da etmeli” diyordu. Yağma, kolektifti.

    Oysa, yandaşlar ve yandaş kodamanlar, durumdan çok memnun ve mutluydular. Yapılan plan değişiklikleri ile elde ettikleri arsaların üstüne yeni gökdelenler dikmeye başladılar.

   Bu kere yapılan gökdelenler eskisi gibi değil, daha yüksek, daha görkemli ve daha başka türlü bir mimari üslubuyla inşa ediliyorlardı. Görkemliydiler, cazibeleri vardı ve deniz artık onlarındı.

   Geride kalan eski bloklar ise denizi göremiyor, sakinleri deniz niyetine gök yüzünü seyredebiliyorlardı.

                                    HALK DA TEPKİSİZ KALDI

    Gözler önünde yapılan bu yağmacılığa ne Ataköy’de oturan halk, ne de sahili görmek isteyen hiç kimse ses çıkarmadı. O sebeple, yağmacılar çok rahat çalıştılar. Böylece, sahil yeni ve çok daha yüksek ve farklı mimaride yapılmış binalarla dolduruldu.

    Dairelerine “Rezidans” adı verilen çok sayıda yeni ve heybetli o binaların inşaatları yeni tamamlandı, bir kısmının yapımı ise hala devam ediyor.

    Satışları da başlamış bile. O binalardan bir daire sahibi olabilmek için bir servet gerekiyor. Ya aileden çok zengin olmak ya da çalıp çırpmayı meslek edinmiş yandaşlardan olmak gerekiyor.

     Değerli okuyucularım, 14 yıllık AKP iktidarı döneminde zenginler daha çok zenginleşirken, durumu uygun olmayan yandaş ve yalakalar da zenginleştiler. Zenginleşebilmek için, kemik yalamayı iyi bilmek lazım. Çünkü, yalanan kemikler, sonradan kebap üretilen birer et parçasına pek ala dönüşebiliyor.

     Ancak, bunları yaparken yüzünüz hiç kızarmamalı. Utanmamalı ve fakir fukara ve düşkünlere karşı insaflı ve merhametli olmamamız, yani gaddar olmanız gerekiyor.

     “Peki, Allah korkusu ne olacak?” deseniz, o korku ve inanç onlara göre sadece lafta var. Onların  kalplerinde yok.

                     DEPREM ALANLARI DA YAĞMALANMIŞ

    İstanbul’da olası bir deprem halinde, halkın toplanma alanları vardı. 1999 depreminden sonra bu alanlar belirlenmiş ve her türlü inşaata kapatılmıştı.

    Bir deprem olduğunda evlerinden, iş yerlerinden kaçan halk bu alanlarda toplanacak ve depremden korunabilecekti.

    AKP iktidar olduktan sonra yandaş ve yalakalar, bu alanlara da göz diktiler. Bu merkezi ve güzel alanların imara açılması ve buralardan birer parça kapabilmeleri için harekete geçtiler, kazandılar.

      Gelen haberlere göre 470 alandan 300 kadarı  imara açılmış ve bu yandaşlarla yalakalara verilmiş durumda. Bunların üzerinde AVM’lerle gökdelenler yapılmış durumda. Büyükşehir Belediyesinde kotarılan bu işlere karşı muhalif parti temsilcilerini dinleyen olmadı. Onlar da, işin üstüne fazlaca gitmeyince, o alanlar tutanın elinde kaldı.

    Allah korusun yeni bir deprem olduğunda, halkın gidebileceği ve canını kurtarabileceği bir alan kalmadı gibi. Çünkü, halkın değil, onların kendilerini kurtarmaları önemliydi ve kurtardılar.

    Benim anlayamadığım bu halk, canına kasteden bu yönetime ve yağmacılara karşı neden bu kadar tepkisiz? Neden bütün bu yapılanlara göz yumuyor? Neden bunları hala destekliyor? Kendini düşünmüyorsa, gelecek neslini, çoluk çocuk ve yakınlarını neden düşünmüyor? Anlayan varsa, beri gelsin.

      Öyle sanıyorum, bu iktidar devam ettiği takdirde, İstanbul’da nefes alacak bir mekan, yürünecek bir yol, yaşanacak bir ortam kalmayacak.

      Bir taşına Acem mülkünün feda olduğu bu şehir yaşanamaz duruma gelip, bir ucube şehir olmaktan kurtulamayacak.

       Bu arada, “Mevtaköy” haline gelen Ataköy’e ve Ataköy’lülere, buradan “Geçmiş olsun!” diyorum.