Çevrenizde uyanık geçinen ve sizi kandırmaya çalışanlar var mı? Var. Hem de çok. Hele bu uyanıklar bir de menfaatleri için birbirilerini kullanıyor ve zamanı geldiğinde, "Aman boş ver biz bakalım işimize" diyerek birbirleriyle sadece kendi çıkarları için dost iseler, bunlardan uzak durmak gerek. Bunlar kendilerini uyanık sanıp karşısındakinin duygularını sömürmeye çalışanlardır. Sistem bu gibi insanlar için çok müsait. Yeter ki insan bunu istesin. Çevrenizde uyanık geçinen ve sizi kandırmaya çalışanlar mı var? Genelde iş yerinde olur hatta arkadaşlıkta bazen ilişkilerde bile. Fark edilmeyeceklerini sanırlar bir de. Herkes mutlaka karşılaşmıştır bu tarz insanlarla. Birileri birilerine kendi malını değil bir başka kurumun malını peşkeş çekiyor, kamunun malını kendi çıkarı için de kullanıyorsa bu ne demek oluyor peki? Kamunun malı birilerine neden rant kapısı olur? Biliyorsunuz hırsızın büyüğü küçüğü olmaz. Adı hırsızlıkla anılmıştır bir kere. Kişi makam sahibi ise, yaptığı hırsızlık değil "Usulsüzlüktür" oluyor. Fakir ve sahipsiz kişi hırsızlık yaparsa da bu hırsız oluverir hemen. Hem de damgalı hırsız.
Hani derler ya kerizler olmasa uyanıklar nasıl geçinir diye. İşte böyle geçinir… Gazetede bir haber okudum. Biz millet olarak ne kadar saf olduğumuzu bir daha kanıtladık. Türkiye genelinde yaşanan dolandırıcılık olaylarını hepimiz gazetelerden televizyonlardan duyuyoruz. Bunları duyduğumuz halde yine aynı hataları yapıyoruz. Yani hata üzerine hata yapmaya bayılıyoruz.
Emniyet Genel Müdürlüğünün defalarca uyarılarına rağmen vatandaşlarımız hala birbirine yakın aldatma senaryolar ile mağdur olmaya devam ediyor. Televizyon kanallarındaki vatandaşı aldatma reklamları ne yazık ki hala devam ediyor. Ne yazık ki bu kanalları kontrol etmekle yükümlü olan RTÜK uyuyor. Televizyon kanalındaki reklamdan etkilenen vatandaşın biri 180 lira karşılığında cep telefonu siparişi veriyor. Ne gariptir ki cep telefonu bekleyen vatandaş kargodan gönderilen kutudan dilimlenmiş salatalık çıkıyor. Şimdi gülüyoruz ağlanacak halimize… Bile bile lades buna denir. Hakikaten çok saf bir milletiz! Yazımı bir kasabın "İTİ" hikayesi ile bitiriyorum.
KASABANIN İTİ Kışın çok sert geçtiği bir Anadolu kasabasında, dağda aç kalan kurtlar zaman zaman kasabaya inerek kasabayı talan edip karınlarını doyurmak için saldırır dururlar. Durumdan rahatsız olan kasaba halkı toplanarak kurtları tuzağa düşürüp öldürmeyi planlar. Yine bir gün kurdun biri kasabaya iner ve kısmetini almaya çalışır. Kasabaya girdiğinde kendisine tuzak kurulduğunu anlar ve dağa kaçmaya başlar. Kasaba halkı kurdun peşinden ateş ederse de vuramazlar. Ancak kasabada bulunan esnafın itleri kurdun peşine takılarak dağa doğru kovalamayı sürdürür. Kurt can havliyle dağa tırmanır. Kaçarken de arada bir geriye dönerek itlerin peşini bırakıp bırakmadığını kontrol eder.
Dağa doğru çıktıkça yavaş yavaş tüm itlerin peşini bıraktığını görür. Kurt yorgunluktan bitap düşmüştür. Fakat bir tane itin peşini bırakmadığını görür. Hangi esnafın iti olduğunu anlamaya çalışır. Biraz dikkatli baktığında bunun ''Demircinin iti ''olduğunu anlar. Bu durum kurdun çok ağırına gitmiştir. Çünkü demircinin iti hala kendisinin peşini bırakmamaktadır. Kurt biraz düşünür ve şöyle der; ''Fırıncının iti olsan anlarım, çünkü zaman zaman fırına dalıp ekmeğini çaldım.'' ''Manavın iti olsan anlarım, çünkü zaman zaman sebzesini, meyvesini çaldım.'' ''Kasabın iti olsan anlarım, çünkü zaman zaman etini çaldım.'' ''Yahu demircinin iti! Ben sana ne yaptım? Bu sendeki gayret nedir böyle? Hepsi peşimi bıraktı sen hala beni kovalıyorsun... ''der.
|