Anne kuş: “Bir gün benden bir dileğin olacak. Ben buradayım.” der ve oğlan oradan ayrılır. Git gide bir ihtiyar kadının evine gelir kapıyı çalar, kapı açılır. “Tanrı misafiriyim teyze. Bana bir tas su verir misin? “diye sorar. Yaşlı kadın hemen gider bir tas su getirir. Çocuk bir de bakar ki suyun içinde kurtlar. “Aman teyze, bu kurtlar ne;? ” deyince kadın anlatmaya başlar: “Biz onu bulduğumuza şükrediyoruz oğlum. Senede bir gelir bizim suyumuz. Bizim kuru bir çeşmemiz var. Her sene bir Dev gelir. Biz ona kurbanlık bir kız veririz. Kızı alır, suyu açar. Biz de bir senelik suyumuzu doldururuz. Ondan kurtlu bu su ” der. Bu sene sıra Padişah ‘in kızındadır. Çocuk Dev’ i öldürmeye karar verir. Çeşmenin başına gider. Padişah ‘in kızını da buraya getirip bırakmışlardır. Çocuk kıza arkasına saklanmasını söyler. Devi karşıdan görünce kılıcını çeker ve bekler. Yaklaşınca kılıcını kaldırır. “ Ya Allah bir Bismillah” deyip kılıcını indirir ve Devi öldürür. Dev ölünce çeşme canlanıp akmaya başlar. Devi öldüren çocuk, sonra kızı alıp saraya götürür. Onu orada bırakıp Padişah’ a görünmeden oradan ayrılır. Padişah kızını görünce çok sevinir. Kızı durumu anlatırsa da inanamaz. Vezirlerini gönderir çeşmenin başına. Çeşme kızın dediği gibi gürül gürül akmakta, yanında Dev ise ölü bir biçimde yatmaktadır. Vezirler durumu Padişah’ a anlatır. Padişah da hemen tellallarını köye salıp bağırttır. Buna göre köyde ne kadar 7’ den 70' e erkek varsa ertesi gün sarayın önünden geçecektir. Kızı da, oğlanı tanıyacaktır. Ertesi gün olur. Erkekler sırayla geçerken kız oğlanı tanır. Oğlanı hemen Padişah’ m huzuruna çıkarırlar. Padişah: “Dile benden ne dilersen” der. Oğlan da: “Kendi dünyama gitmek dilerim.” der. Padişah bunu nasıl yerine getireceğini düşünürken oğlanın aklına yavrularını kurtardığı kuş gelir.
Hemen kuşun yanına gidip: “Bir zamanlar dile benden ne dilersen demiştin. Şimdi ben kendi dünyama çıkmayı diliyorum.” deyince, kuşta: “Ondan kolay ne var. Bana 40 koyunla 40 kova su getir. Seni dünyana çıkartayım.” der. Çocuk “Tamam” deyip döner. Padişah’ in yanına varır. 40 koyunla, 40 kova suyu alıp kuşun yanına varır. Kuş oğlana, 40 koyunu bir kanadına, 40 kova suyu da bir kanadına koymasını söyler. Ortaya da oğlanı bindirerek: “Lark dedikçe koyun, lırk dedikçe bana su vereceksin.” der ve uçmaya başlarlar. Oğlan lark dedikçe et, lırk dedikçe su verir. Tam kuyunun ağzına geldiklerinde kuş “Lark” der. Et bittiği için de oğlan kuşa hissettirmeden baldırından bir parça et kesip kuşa verir. Kuş bunu hisseder.
Eti damağının altına saklar. Sonunda dünyaya çıkmışlardır. Kuş damağındaki eti çıkarıp diliyle oğlanın baldırına tekrardan yapıştırır. Oğlanın ayağı düzelir. Bu arada da oğlanın kardeşleri, küçük oğlanın kuyudan çıkarmış olduğu kıza düğün edeceklerdir.
Küçük oğlan, bir terzi dükkanına girer. Bakar ki terzinin canı sıkkın niye olduğunu sorunca da Terzi: “Ben sıkılmayayım da, kimler sıkılsın. Padişah’ in bana bir emri var. Fındık kabuğunun içinde el değmemiş, makas kesmemiş,dikiş dikilmemiş, bir elbise istiyorlar benden.” der. Oğlan o işin kolay olduğunu söyleyince terzi şaşırır. Oğlanın aklına kuyudan çıkmadan önce kızın vermiş olduğu üç tel saç gelir. Hemen onları birbirine çatar ve ortaya, fındık kabuğunun içinde el değmemiş, dikiş dikilmemiş bir elbise çıkar. Terziye, al bunu Padişah’ a götür der. Terzi padişaha götürür. Kız bu elbiseyi görünce oğlanın yer yüzüne çıktığını anlar. O gün, düğün için Padişah’ in elma bahçesinde eğlence olarak cenk yapılacaktır. Oğlan hemen o üç tel saçı birbirine çatar ve ortaya tam tekmil bir atla birlikte ok takımları çıkar. Ata atlayıp o da cenge katılır. Burada okun biriyle ağabeylerinden birinin kolunu bir diğer okla da diğer ağabeyinin ayağını yaralar. Padişah onu hemen yakalatıp huzuruna çıkartır. Cellât edecektir. Ama oğlan: “Efendim, beni cellât etmeden önce bir hikâyem var. Onu anlatayım. Sonra kararınızı verin.” der. Olayları anlatmaya başlayınca Padişah onun oğlu olduğunu anlar ve kucaklaşırlar. Ardından küçük oğlan ve kıza düğün ederler. Şimdi yanlarından geldik. Geçinip duruyorlarmış. BİTTİ Kaynak: Hikayeler. com Kalın sağlıcakla.
KİMİN İÇİNİN YANDIĞI BELLİ
Nasreddin Hoca'yı çok cimri komşularından birisi yemeğe çağırmış. Sofraya oturmuşlar. İki kişilik servis için ortaya dört adet zeytin, iki haşlanmış yumurta, bir tutam tuz, iki dilim ekmekle su getirmişler. Yemeğin üstüne bir kaşık bal ikram etmeyi düşünen ev sahibi her nasılsa bal çanağını sofranın altına koymuş. Bunu gören Hoca, çanağı sofraya koyduğu gibi başlamış ekmeksiz atıştırmaya. Ev sahibi bakmış ki balı tükeniyor ; - "Hocam" demiş, "ekmeksiz yersen için yanar." Hoca aldırış etmeyip balı yemeye devam ederken seslenmiş; - "Kimin içinin yandığı belli." |