|
||
Hırsızın Hiç mi Suçu Yok? | ||
Köşe Yazıları Haberi | ||
Biliyorsunuz. Nasrettin Hoca’nın evi soyulunca, herkes tedbir almadığı için hocaya yüklenirken hoca, “İyi de, bütün suçlu ben miyim. Hırsızın hiç mi suçu yok?” diyordu. Darbecilerin suçu çok büyük, ama; “İktidarın, hiç mi suçu yok?” Değerli okuyucularım; Türk demokrasisi büyük bir tehlike atlattı. Geçmiş olsun. Doğru olan, seçilmiş iktidarların böyle darbelerle değil, seçimlerle uzaklaştırılmasıdır. Hükümetin yaptığı ve halkın da inandığı açıklamaya göre darbe, iktidarın “Paralel” dediği örgütün Silahlı Kuvvetlerle, Emniyete sızan elemanları tarafından yapılmıştı. Aslında, bunlar buraya sızmamış, hemen hepsi bu iktidar tarafından tayin edilerek, ödüllendirilir gibi getirilmişlerdi. Salt bunları bu görevlere ve kadrolara getirmek için, çok sayıda masum ve başarılı subay ve polisler, “Darbeci” ya da “Ergenekoncu” kumpasıyla görevlerinden alınmış, bununla da kalınmayıp Silivri Cezaevi’nde hücrelere kapatılmıştı. İşte, onlardan boşalan kadrolara bu kişiler yerleştirilmiş ve onlar da bu darbeyi yapmışlardı. Tekraren ifade edelim ki, bunların (darbecilerin) hiç biri o kadrolara sızmadı, bu iktidar tarafından getirildiler. NEDEN ANLAŞAMADILAR? Bunu bilmeyen artık kalmadı. Şimdi, FETÖ Örgütü dedikleri Cemaatle aralarında bir çıkar çatışması yoktu, sadece bir “Güç çatışması” vardı. 17 Aralık 2013 günü gücünü deneyen bu “Paralelci” örgüt, kimi iktidar mensupları yandaşları, Bakanları ve çocuklarına baskınla suçüstü yapmış ve bunların önemli boyutta yolsuzluklarını ortaya çıkarmıştı. İşte, ne olduysa ondan sonra oldu ve ipler kopunca da adlarına Paralelci denilen bu cemaatle kanlı-bıçaklı olup, bu günlere gelindi. Eğer doğru ise, bu cemaatin oluşturduğu örgütün çok “acemi” olduğu anlaşılıyor. Yüzlerce TV kanalı bulunan bir ülkede, hava kararmadan bir TV kanalını basarak darbe yapmaya kalkmak, kimi pijamalı Harp Okulu öğrencilerinin geçmişte darbe yapmaya kalkışmasına benziyor. NASIL MI? ANLATAYIM. Sene 1962, Şubat 22. Talat Aydemir adlı bir Albay, Ankara Kara Harp Okulu Komutanı iken, öğrencileri silahlandırarak darbe yapmaya kalkıyor. Şimdikiler gibi, o da beceremiyor. Dönemin Başbakanı İsmet İnönü, buna karşın Albayı affediyor, ancak emekliye sevk ediyor. Bir yıl sonra, 21 Mayıs 1963 de ayranı kabaran bu Albay, yine Harp Okulu öğrencilerini örgütleyerek, bir Binbaşı arkadaşıyla yeni bir darbeye teşebbüs ediyor. Teşebbüs ediyor, ama yine beceremeyince, bu defa affedilmiyor ve ikisi de asılıyor. Bu kişiler asılmakla kalmıyor, kalkışmaya katılan Harp Okulu öğrencilerinin tamamının okulla ilişkileri kesiliyor. Başka Yüksekokul ya da Üniversitelere devamları sağlanıp, askerlikleri bitiriliyor. Darbeye karışıp da, okuldan atıldıktan sonra Üniversite bitirip öğretmen olan Rüstem isimli bir arkadaşımdan dinledim. Rüstem dedi ki; “Gece, hepimiz uykudaydık. Alarm çaldı. Erken uyanıp giyinenler, silahlarını alıp bahçeye çıktılar.Biz, biraz geç kaldık. Yatakhaneye gelen nöbetçi komutan, ‘Giyinmeyi bırakın, acele silahınızı alın gelin.’ deyince pijamalarımızı bile çıkaramadan silahı alıp, öylece çıktık. O vaziyette caddeye çıkınca, çok utandık ve arkadaşlarımızın arasına gizlenmeye çalıştık. Kısa süre sonra bizi enterne ettiler ve okula döndürüp, tutukladılar. Darbe, başlamadan bitmişti. Daha sonra adımız, ‘Pijamayla darbe yapmaya kalkanlar.” diye mimlenmişti. BUNLARIN NE FARKI VAR? Bunlar da, henüz hava bile kararmadan ve herkes ayakta iken, pek seyredilmeyen bir TV kanalını ele geçirip, pijamalı Harp Okulu talebeleri gibi darbe yapmaya kalkıp, gülünç duruma düşmüşler. Onların gülünç duruma düşmesinden ziyade ilginç ve üzücü olansa çok sayıda asker, polis ve sivil vatandaşımızın hayatını kaybetmesidir. Bu darbe teşebbüsünün başka ilginç yönleri de var. Bugün, sokaklara ve meydanlara inen halkın belki de tamamı, darbe başarı sağlasaydı, hiç kuşkusuz ki darbecilere çiçek yağdıracak ve onları elleri çatlayıncaya kadar alkışlayacaktı. Çünkü, 12 Eylül’de de öyle olmuştu. Buna karşın, Allah bu memleketi korudu. O nedenle iktidar sahiplerinin, kendilerini her alkışlayana inanmamaları gerekir. Darbe önlendi diye camilerden kısa aralıklarla sala okunması, doğrudur. Ancak, bunun çok sık tekrarlanması yerinde olmamıştır. Türk halkının çok hassas olduğu dini konulara, özen gösterilmesi gerekir. Gerek ülkemizin, gerekse kendi geleceğini düşünen herkesin, böyle darbelere karşı çıkması lazımdır. Bu olayları, geçmişte de yaşadık ve darbelerin zararından öte, hiç bir faydasını görmedik. Ne var ki, siyasi iktidarın da bundan ders alıp, halkın zararına olan ve ülkemizin huzur ve mutluluğunu gölgeleyen icraatından ve tutumundan vazgeçmesi gerekir. Yazımın başında belirttiğim gibi, darbeciler suçludur, hem de çok suçludur. “Peki, buna sebep olan iktidarın, hiç mi suçu yok?” Nasrettin Hoca da, işte bunu demek istemişti zaten. |
||
|
||
Etiketler: |
|
Bu modül kullanıcı tarafından yönetilir, ister kod girilir ister iframe ile içerik çekilir. Toplamda kullanıcı 5 modül ekleme hakkına sahiptir, bu modül dahil tüm sağdaki modüller manuel olarak sıralanabilir.