|
||
Böyle Şehitlik Olmaz! | ||
Köşe Yazıları Haberi | ||
Şehitlik, dinsel ve uhrevi (ahiretle ilgili) bir sıfattır. Açın bakın Kur’an-ı Kerim’de, bizdeki gibi bir şehitlik var mı? Sulanmayan bir bu kalmıştı. Şimdi, onu da sulandırdık. Okuyucularım hatırlayacaklardır. Daha önce bu sütunlarda yazmıştım. Şehitlik, çok yüce bir sıfattır. Bu sıfatı, insanlara sadece Yaradan verir. Şekil şartı bellidir ve çok açıktır. Şehit sayılmanın, Kur’an-ı Kerim, Bakara/154, Al-i İmran/169 ve Nisa/69 Surelerinde tanımı ve açıklaması yapılmıştır. Özüne dokunmadan belirtecek olursak ez cümle; Şehit olabilmek için, Allah ve din yolunda mücadele verirken, tabii ki haksız yere öldürülmüş olmak lazım. “Öldürülmüş olmak!” Bakara ve Al-i İmran Sureleri, onların öldürülmüş olmalarını ifade ederken, yüce Yaradan ilave olarak, “Onlara ölüler demeyin, onlar hep hayattadırlar.” buyuruyor. O HALDE, ŞEHİT NASIL OLUNUR? Din (Fıkıh) bilginleri, Kur’an-ı Kerim’in bu tanımlaması çerçevesinde, bizi yaratan en kutsal varlık olan Allah ile, onun koyduğu din uğruna ölmeyi kutsal sayarken, insanın üstünde yaşadığı vatan toprağını da kutsal kabul ederek, onun korunmasını da aynı şekilde kutsal saymıştır. Bu, çok doğrudur. Çünkü, yaşadığı toprakları kaybeden, bir gün gelir tüm varlığını da kaybedebilir. Hatta, dinini bile kaybedebilir. O halde, vatanın korunması yolunda hayatını kaybedenler de, Allah ve din yolunda öldürülenler gibi nitelenip, şehit sayılmışlardır. Yüce Yaradan’ın bu buyrukları ve hedefi karşısında, şehitliği başka türlü tanımlamak, yorumlamak ve bu tanıma uymayanlara bu sıfatı yakıştırmak doğru olmadığı gibi, bu kişilerin yakınlarını teselli etmekten öteye gidemez. GELELİM, BİZDEKİ UYGULAMAYA Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgemizde, yıllardan beri ve özellikle son bir yıl içinde adeta adı konmamış bir savaş yaşanıyor. Ülkeyi bölmek ve yeni bir devlet kurmak isteyen Kürt bölücüleri, Türk askeri ile savaşıyor. Askerimiz, bölünmek istenen vatan topraklarını, dolayısıyla bu vatanı korumak için savaşıyor ve bir kısmı bu savaşta can veriyor. Bu yolda öldürülen askerlerimiz, yukarıdaki tanıma göre, “Şehit” sayılabilirler. Ancak, kendisine verilen görevin dışına çıkıp, vatan savunması ile ilgisi olmayan bir eylemde hayatını kaybedeni, şehit saymak doğru olmaz. Askeri, vatan savunmasına daha çok teşvik etmek için söylenen sözler, onu bu göreve karşı motive etmek içindir. Yoksa, karargahtaki askerin, hafta sonu iznini kullanırken havuzda ya da denizde boğularak ölmesi, Allah’ın takdir ettiği anlamda, ona şehitlik payesi kazandırmaz. SİVİLLERİN ŞEHİT OLMASI Allah ve din yolunda ve vatan savunmasında öldürülen siviller de, hiç kuşkusuz şehittirler. Demek oluyor ki, sadece askere şehit denemez. Ya da şehit olmak için asker olmak gerekmez. Bizde öylemi? Hayır! Yukarıdaki tanıma hiç uymayanları da, pekala şehit sayabiliyoruz. Bizim saymamız, çok açıktır ki Allah’ın takdirini değiştiremez. Ve bu yapılan, o kişilerin yakınlarını teselli etmekten öteye gidemez. Son yanlış tanımlamayı, Bayram günü düşen bir askeri helikopterde ölenler için yaptık. Giresun ilinde Jandarma Bölge Komutanı, eş ve çocuğu ile kimi komutanların eş ve çocuklarını alıp, helikopterle Giresun’un bir ilçesine Bayramlaşmaya götürmüş. İhtimal hava muhalefeti ile helikopter düşmüş ve helikopterde bulunan 15 kişiden 7 si ölmüş. Allah rahmet eylesin. Haberi veren TV kanalları, ölenlerin “Şehit” olduğunu söylüyordu. Onların, Allah nezdinde “Şehit” sayılmasını, bu satırların yazarı olarak ben de çok isterdim. Ancak, açıkça görülüyor ki, durum öyle değil. Bu kişilerin tabutlarının ayrıca bayrağa sarılması da, beni çok şaşırttı. Çünkü ölenler, Allah ve din yoluna ya da vatan savunmasına değil, Bayram tebrikine gidiyorlardı. Bu durumda, bayramda tatil ve tebrik için birbirine gidenken geçirdikleri trafik kazaları sonrasında ölenlerin, “Şehit” sayılması gerekmez mi? Şehit olmak için, helikoptere binmek mi gerekiyor? Ya da, bir asker yakını mı olmak gerekiyor? Bu soruları, ben sormuyorum. Görüştüğüm vatandaşlarımız soruyor. “Bu işte, bir yanlışlık var.” diyorlar, haklılar. KİMLERİN TABUTU, BAYRAĞA SARILABİLİR? Bu konuya da, bir açıklık getirelim. 2983 numaralı Bayrak Kanunu gereği hazırlanan 18697 numaralı Tüzüğün 21’nci maddesine göre Şehitlerin, Türk Silahlı Kuvvetleri sivil personeli dışındaki personelin ve emeklilerinin, Tüzüğün 18’nci maddesine göreyse, makam odalarında Bayrak bulundurmaya yetkili olanların ve emeklilerinin, eski ve yeni Milletvekillerinin, Gazilerin, Yüksek Yargı Organı mensuplarının ve emeklilerinin, Yüksek Öğretim Kurulu üyelerinin, devlet sanatçılarının, Emniyet mensubu ve emeklilerinin, Dünya ve Avrupa Şampiyonlarının, Resmi Okul Müdürlerinin, Basın Şeref Kartı sahiplerinin, İşçi Sendikaları üst yöneticilerinin, Bilim, Sanat ve Kültür alanında önemli hizmet verenlerin ölümleri halinde, istenirse tabutlarına Bayrak örtülebiliyor. Silahlı Kuvvetlerin sivil personeli bunun dışında tutulurken, bayramlaşmaya giderken ölen sivillerin şehit sayılıp, tabutlarının Bayrağa sarılması, biraz şaşırtıcı oldu. Aslında, daha önce yapılan birçok uygulamada, Bayrak Kanunu ve dayalı Tüzüğe pek uyulmadığı da zaten ortada. Dileriz ki, bu ülkede Müslüman olarak yaşayan herkes, gerçek bir şehit olarak ömrünü tamamlayabilse. Allah’ın vermediği bir mertebeyi bizim vermemizin, teselliden öte hiçbir faydası yoktur. Bu kutsal sıfatı bari sulandırmayalım. |
||
|
||
Etiketler: |
|
Bu modül kullanıcı tarafından yönetilir, ister kod girilir ister iframe ile içerik çekilir. Toplamda kullanıcı 5 modül ekleme hakkına sahiptir, bu modül dahil tüm sağdaki modüller manuel olarak sıralanabilir.