Osmanlı döneminde, işlerin pek de iyi gitmediği bir dönemde, yeni bir sadrazam göreve getirilir. Devlet saltanat ile yönetildiğinden, Padişah değişmeyeceğine göre, ikinci adam olan sadrazam (vezir-i azam ) tüm sorumluluğu üstlenmektedir. Bu yüzden en küçük bir olumsuzlukta hemen sadrazam diyeti öder. İşte bu türden bir değişiklik yapılmaktadır… Yeni sadrazam oldukça hırslı, idealist ve biraz da çokbilmiş birisidir. Devir teslim yapılır. Eski sadrazam görevi devreder. Ancak yeni ve genç sadrazama bakar, yıllar önceki halini hatırlar. Bir kaç yıl önce, O da tıpkı bu genç sadrazam gibiydi… Derken devrik sadrazam önceden hazırladığı 3 tane mektubu yeni sadrazama verir. Bir, iki, üç nolu mektuplar. Ve şöyle der: “ başın sıkıştığında bir nolu mektubu aç bak.” Yeni sadrazam nezaketen bir şey demez. Mektupları alır. Bir kenara atar. İşe başlar… Aradan bir zaman geçer. Dedik ya; işlerin iyi gitmediği dönemlerdir. Adeta motor arızalıdır. Şoför değişmenin çok da bir anlamı yoktur. Yani devlet sistem itibarıyla çökmüştür. Dolayısıyla yeni sadrazamın da bir faydası olmaz. Bizimki yavaş yavaş sıkışmaya başlar. Sağa vurur, sola vurur. Sonunda aklına eski sadrazam ve mektuplar gelir. Dediği gibi, bir nolu mektubu açar, okur. Şöyle demektedir: “ yapacağın yapamayacağın bir sürü vaadde bulun, sıkışırsan ikinci mektubu aç bak.” Bizimki başlar atıp tutmaya. Bir zaman durumu idare eder. Herkes,” hele durun galiba bir şeyler yapacak” diye susar beklerler. Ancak dedik ya; motor arızalıdır diye. Yeniden itirazlar başlar “Artık ne yapacaksan yap hep vaad hep vaad.” denilmeye başlanır. Bizimki hemen iki nolu mektubu hatırlar. Açar bakar. Şöyle demektedir: “ kendinden öncekileri karala benim suçum yok de ve sıkışırsan üçüncü mektuba bak.” Başlar geçmiştekilere sataşmaya. “Benim bir suçum yok, ben geldiğimde şöyleydi böyleydi” diye. Bir zaman durumu idare eder. Herkes susar, bir süre ses çıkmaz… Bu taktik de uzun sürmez. “ Artık yeter anladık senin suçun yok, ancak seni getirdik çözüm bulasın” diye itirazlar başlar. Yeni sadrazam bu defa gerçekten çok sıkışır. Aklına üçüncü mektup gelir. Başka da çare kalmamıştır. Açar bakar. Şöyle denilmektedir: “ SEN DE BENİM GİBİ ÜÇ TANE MEKTUP YAZ...”
VER CÜPPESİNİ, AL SEMERİNİ
Nasreddin Hoca'nın köyünden bir adam, eşeğiyle bahçesine doğru giderken çalılıkların önünde durmuş. Eşeğini de bir ağaca bağlamış. Abasını çıkarıp eşeğin semerinin üzerine koymuş. Abdest bozmak için kuytu bir yere gitmiş. O sırada birisi abayı alıp kaçmış. Adam geri döndüğünde abasının yerinde yeller estiğini görünce, eline bir sopa alıp, eşeğini hem acımasızca dövüyor, hem de kötü kötü söyleniyormuş. O sırada bahçesine gitmekte olan Nasreddin Hoca olayı görmüş, Adama; - "Dur bakalım" demiş, "Ben şimdi ona gösteririm." Hemen eşeğin semerini indirip yere koymuş. Yularını çözüp boynuna sarmış. Eşeğe kuvvetli bir sopa yapıştırarak; - "Sana semer memer yok, getir sahibinin abasını, al semerini." Demiş.
|