KayseriiKayseri ilimize has bir deyimdir. Kayserililer zeka, kurnazlık ve işbirlikleri ile tanınırlar. Arapların Kaysariye, Kayser’in, yani imparatorun, hükümdarın memleketi dedikleri bu ilimizden, pek çok iş adamı tüccar, sanatkar, ünlü ve büyük kişiler yetişmiştir. Osmanlılar
Devrinde Kayseri de, esnaf ve tüccar bile Enderun dili kullanırmış. Kayserililer, ilim ve bilgiye önem veren, bunu zekaları ile pekiştiren kişilerdir. Kayserililerin zeka ve kurnazlıklarını konu alan pek çok öykü ve fıkra vardır.
Akıllılıkları ile ün yapan Kayserililer, memleketleri ile övünürler. Hatta, alçakgönüllü olanlar, Kayserili olduklarını söylemez bunu bir övünme olarak kabul ederlermiş. Bir Yüzbaşı, bölüğündeki erleri sıraya dizmiş, okur yazar aklı başında olanlardan, terhis olan çavuşun yerine görevlendirilecek birini seçmeyi düşünüyormuş. Öne atılıp, göreve talip olan bir ere sormuş: – Sen okur yazar mısın? – Hayır, demiş er. Okur yazar değilim ama Kayseriliyim….
ALNI AÇIK OLMAK
Kimseden gizleyeceği bir suçu, utancı olmamak; lekesi, ayıbı bulunmayan anlamında bir deyim. Eski devirlerde suç işleyenlerin alınlarına, cezalarına göre kızgın demirle damga vurulurmuş. Şimdiki gibi nüfus kayıtları adli kayıtlar olmadığından, suçluların bu yolla toplum içinde tanınması sağlanırmış. Alnında damga olan sabıkalılar, bunu saklamak için, alınlarını göstermeyecek şekilde, başları eğik dolaşır, külahlarını, takkelerini alınlarına kapamaya çalışırlarmış. Alnı açık olmak, bu nedenle, lekesizliğin, dürüst yaşam sürmenin bir kanıtı olmuş ve zamanla dilimize deyim olarak yerleşmiş. Bu söz, Cumhuriyetimizin Onuncu Yıl Marşı’na kadar girmiştir. “Çıktık açık alınla, on yılda her savaştan” Ünlü Şair Tevfik Fikret’ten bu konuda bir beyit:İstanbul’a hitaben yazdığı (SİS) şiirinden; Milyonla barındırdığın ecdat arasında Kaç maziye vardır çıkacak pak-ü dirahşan. “Mezarlıklarındaki milyonlarca cesetler arasından kaç tanesinin alnı temiz ve parlak çıkabilir?”
Okumam Yazmam Yok Ama Kayseriliyim
KayseriiKayseri ilimize has bir deyimdir. Kayserililer zeka, kurnazlık ve işbirlikleri ile tanınırlar. Arapların Kaysariye, Kayser’in, yani imparatorun, hükümdarın memleketi dedikleri bu ilimizden, pek çok iş adamı tüccar, sanatkar, ünlü ve büyük kişiler yetişmiştir. Osmanlılar Devrinde Kayseri de, esnaf ve tüccar bile Enderun dili kullanırmış. Kayserililer, ilim ve bilgiye önem veren, bunu zekaları ile pekiştiren kişilerdir. Kayserililerin zeka ve kurnazlıklarını konu alan pek çok öykü ve fıkra vardır.
Akıllılıkları ile ün yapan Kayserililer, memleketleri ile övünürler. Hatta, alçakgönüllü olanlar, Kayserili olduklarını söylemez bunu bir övünme olarak kabul ederlermiş. Bir Yüzbaşı, bölüğündeki erleri sıraya dizmiş, okur yazar aklı başında olanlardan, terhis olan çavuşun yerine görevlendirilecek birini seçmeyi düşünüyormuş. Öne atılıp, göreve talip olan bir ere sormuş: – Sen okur yazar mısın? – Hayır, demiş er. Okur yazar değilim ama Kayseriliyim….
MİSAFİR SEVMEZ Hoca, pek misafiri sevmezmiş. Ne zaman birisi gelecek olsa, bahaneler ileri sürer, kabul etmezmiş. Bu huyunu bilen birisi. Hoca’ya misafir gitmeyi aklına koymuş. Sokağında pusuya yatmış. Tam, Hoca, eşeğiyle evine girerken, saklandığı yerden çıkıp: – Çok iyi oldu, demiş. Ben de size gelmiştim. Davetsiz misafir, ayağını eşikten tam atarken Hoca:- Dur hele, burada bekle, deyip içeri girmiş. Karısına da misafiri atlatmasını söylemiş. Misafir kapıda beklemiş, beklemiş hiç ses seda yok. Kapıyı çalmış. Pencereye Hoca’nın karısı çıkmış. – Hoca efendi evde yok, demiş. Misafir şaşkın: – Nasıl olmaz. Gözümle gördüm, biraz önce içeri girdi. Hatta bana da burada beklememi söyledi, deyince Hoca kafasını uzatıp: – Ne diye anlamıyorsun? Ev benim değil mi? demiş. İster olurum ister olmam!
|