Eskiden bir padişah varmış, başka bir memleketin padişahı buna bir elçi yollamış. Bu elçi o memleketin en ünlü alimi imiş. Huzura çıkan elçi der ki: “Padişahımız buyurdular ki : Gönderdiğim alimin sorularına cevap verecek aliminiz varsa size iki şehir vereceğim; yoksa sizden iki şehir isteyeceğim. Bu padişah ne kadar alim varsa hepsini toplamış. Elçi herkesin ortasında sormaya başlamış. Eliyle bir daire çizmiş, dönüp üzerine elini götürmüş. Bunun ne olduğunu kimse anlayıp da cevap vermemiş. Bu padişahın da bir kızı varmış, kimsenin cevap veremediğini öğrenince babasına der ki: “İzin verirseniz buna cevap verecek olanı ben bulurum.” “Peki kızım.” Padişahın kızı seyahata çıkar, bütün memleketleri gezer dolanır, köyün birinde bir Köseye rastlar, hemen seslenir: “Köse baba, az eylen, ağzında iki tüy, acele acele böyle nereye gidiyorsun “ “İki ağaç arasındaki derede bir yuva yapmaya gidiyorum.” “Orası bataklıktır, yuva tutmaz, nasıl yapacaksın?” “Canım, ben orada kadime yuva yapmaya gitmiyorum ki. Bir kazığım var, çakacağım, iki yumurtam var, açacağım; geçip gideceğim.” Kız hemen babasının memleketine döner, bu Köseye haber verir. Derhal bu Köseyi getirirler: “Köse bu adama cevabı sen vereceksin.” “Peki.” Elçi daireyi tekrar çizer, kösede hemen ortasına bir nokta koyar. Elçi elini dairenin üzerine götürür. Köse de parmaklarını onun eline yukarı tutar. “Tamam, der elçi, bu adam cevabını vermiştir. “ Elçi ayrıldıktan sonra padişah Köse ye sorar: “Peki Köse, bunun manası neydi?” “Bu adam dedi ki: Dünya yuvarlaktır. Ben de dedim ki: Kabe de ortasındadır. Sonra dedi ki Dünyanın üzerine gök şöyle durur, Bende dedim ki: “Evet , durur ama, beş vakit namaz da o göğün diğeridir.” Padişah kızını Köseye verdi, kendine vezir yaptı, komşu padişahtan da iki şehiri aldı. Kaynak: Hikayeler.com Kalın sağlıcakla.
BEN GİZLİ AJANIM
Nam-ı Kemal bir gün ajanlarıyla ünlü İtalya'ya gitmiş. Cebinde beş parası kalmadığı ve çok aç olduğu bir gün bir restaurantın önünde yemek yiyenleri seyrederken birden gözüne birşey çarpmış. Yemek yiyen sakallı insanlar iyice karınlarını doyurduktan sonra kasiyer bayana giderek sakallarını okşuyorlarmış ve hiç para vermeden çıkıp gidiyorlarmış. Durumu merak eden Nam-ı Kemal konuşmaları dinlemek için kapıya doğru yaklaşmış. Sakallı adamlar yemek yiyip karınlarını doyurduktan sonra kasiyere gidip sakallarını okşayarak "ben ajanım" diyerek hiç para vermeden çıkıp gidiyorlarmış. Birkaç adamı seyrettikten sonra Nam-ı Kemal de içeriye girmeye karar vermiş. Bir güzel karnını doyurduktan sonra sıra hesap ödemeye geldiğinde, kasiyer bayana giderek sakallarını okşamış ve "Ben ajanım" demiş. Kasiyer bayan "Ama beyefendi sizin sakallarınız yok" deyince, Nam-ı Kemal pantalonunu aşağıya indirmiş ve kasiyere "ben gizli ajanım" demiş.
|