|
||
Körfez Köprüsü Kazığı Yani 3 K | ||
Köşe Yazıları Haberi | ||
Bundan sonra adı, “Osman Gazi Köprüsü” oluyor. İzmit Körfezi’nin üstüne kuruldu. Bu Mayıs’ta açılıyor. Kötü mü oldu? Hayır! Ancak bu gidişle nefes almayı ya da dereden su içmeyi bile paralı hale getirecekler. Biz, onlar kadar zengin değiliz ki! Değerli okuyucularım, Birinci Boğaz Köprüsü’nün yapımına başlanırken, “Bedeli çıkıncaya kadar geçişlerden para alınacak, daha sonra bedava olacak.” demişlerdi. 1973’de açılan ve bedeli bir-kaç kez çıkarılan köprüden geçişler, hala paralı. Hem de ne para. Kaçak geçersen birkaç katlı ceza var. İstanbul’a hiç gelmeyen ve köprüden hiç geçmeyen bir Traktörden bile ceza alındı. İstanbul’a adım atmayan köylü vatandaş da, şaşırdı. KÖRFEZ KÖPRÜSÜ KAZIĞI GELİYOR! İzmit Körfezi’nin dolaşmak, iki saati alıyordu. Körfezin üstünden bir asma köprü geçirmek, süreyi çok kısaltacaktı. Memuruna, emeklisine para vermeyen, vergileri ise herkesin sırtına semer gibi yükleyen bu iktidar, “Nasıl olsa, paramız var.” diyerek, böyle bir köprü yaptırdı. Köprü, suyun üstünde 1550 metre, toplam uzunluğu ise, 2.5 km. civarında olacaktı. Öyle oldu. Yani, dünyanın en uzun köprülerinden biri oldu. Geçen hafta, alayişli bir törenle köprünün son tabliyesi de atıldı ve açılışın, önümüzdeki Mayıs ayında yapılacağı söylendi. İki saatte dolaşılan İzmit Körfezi, artık 6 ya da en çok 10 dakikada geçilebilecek. Bu, çok yararlı bir hizmet olacak. İktidarın görevi zaten, vatandaşına hizmet etmekten ibarettir. Birilerinin önüne yatarak ya da iş sahiplerinden avanta ya da rüşvet alarak milleti soymak ve ahlaksızlığa çanak tutmak değildir. Köprü, milletin parasıyla yapılmıştı. Buradan da para alınması doğru değildi, ancak, öteki köprülerden ve karayollarından alındığına göre, buradan da normal ölçüler içinde alınabilirdi. Ancak, yapılan açıklamaya göre, geçiş ücreti 35 dolar artı KDV olarak düzenlenmiş. Yani, tamı tamına 117 lira. İki saatlik yolu 10 dakikada geçmek, benzin sarfiyatını çok azaltırdı, ama 117 lira gibi bu yüksek ücret niye? Neden, biraz insaflı olmuyorsunuz? Neden, her fırsattan yararlanmak istiyorsunuz? Nefes almayı ya da dağ başındaki dereden su içmeyi de paralı hale getirmeyi düşünüyor musunuz? İnsanın aklına, hep bunlar geliyor. Bilimde ve Eğitimde Geriliyoruz! Dünya, 21’nci yüzyılı “Bilgi Çağı” olarak ilan etti. Bu çağ, teknolojideki ilerlemeyi, biraz daha ileriye götürdü. Çağın başında iktidar olan Adalet ve Kalkınma Partisi ise, Türkiye’yi ilerletmek yerine, geçen 14 yıl içinde, çağın gerisine attı ve Ortaçağa doğru sürükledi. Mustafa Koç’un ölümüyle, Holding’in başına getirilen kardeşi Ali Koç, geçen hafta ilginç ve çok önemli açıklamalar yaptı. Rekabet Kurumu’nda konferans verir gibi konuşan Koç, “İnovasyon’ da (yani yenilikçilikte) dünyada 55’ci sıradan 83’ncü sıraya düştük. Üreticiydik, artık taklitçi olduk.” dedi. Matematik ve Fen Eğitimi’nde de gerilediğimizi ve beş yıl önce 79’ncu sıradayken, şimdi 102’nci sıraya gerilediğimizi söyleyen Koç, AR-GE çalışmalarında da, çok gerilerde olduğumuzu ifade etti. Koç gurubu, dünyadaki sınai, ticari hatta siyasi gelişmeleri çok iyi izliyor ve teknolojinin ülkemize gelmesinden çok, burada üretilmesini istiyor. Bunda da, büyük başarıları ve ilkleri olan bir holding o. EĞİTİM/ÖĞRETİM BİTMİŞTİR! Türkiye’de artık okullarda eğitimin bittiğini, öğretimin de çağın çok gerisinde kaldığını söyleyebiliriz. Ali Koç da, öyle diyor. Vaktiyle İmam-Hatip Liseleri’ne haksızlık yapıldığını söyleyen iktidarsa, öfke çıkarırcasına bu okulların sayısını artırıyor ve “İlim ve fenni Çin’de bile bulsanız, gidin alın.” diyen Hz. Peygamberin buyruğunun aksine, Ortaçağın örümcek kafalı anlayışını geri getirmek istiyorlar. Osmanlı hayranlığını gizlemeyen bu iktidar, ilime, fenne ve o zamanın teknolojisine bile uzak davranarak, Türkiye’de Ali Koç’un söylediklerini ciddiye almadan yoluna devam ediyor. Beni en çok düşündürense, ülkemizde görev yapan nice bilim adamlarının bu gerilemeye ve ülkeyi bu geri götürmeye, sessiz kalmalarıdır. Değerli okuyucularım; okullar artık bir eğitim yuvası olmaktan çıkarıldı. Öğrenci, öğretmenini dinlemiyor. Öğretmen, okul yöneticilerini dinlemiyor. Öğretmen ve okul yöneticileri, iktidar yalakası kimi eğitim sendikalarına güvenip, Bakanlığı ve öteki üstlerini dinlemiyorlar. Velilerse, hiç birini dinlemiyor. Okullarda, kıyafet zorunluğu da kalktı. Kimin öğrenci olup olmadığı da bilinemiyor. Eğitimde disiplin, bitirilmiştir. “Eğitim çorbası”, herhalde buna deniyor. Milli Eğitim Bakanlığı, bilmem kaç parçaya bölünmüş durumda. Bakanlıktaki gruplaşmalar, eğitim sistemimizi yerle bir etmiş. Otoritesini iyice kaybeden Milli Eğitim Bakanı’na, içimden acımak geliyor. Eğitim, bu kafaların elinden acaba ne zaman alınacak? Yaptıkları tahribat, acaba kaç yılda düzeltilebilecek? Yazık değil mi bu ülkeye? Sonumuzun ne olacağını bilen var mı acaba? |
||
|
||
Etiketler: |
|
Bu modül kullanıcı tarafından yönetilir, ister kod girilir ister iframe ile içerik çekilir. Toplamda kullanıcı 5 modül ekleme hakkına sahiptir, bu modül dahil tüm sağdaki modüller manuel olarak sıralanabilir.