İnsanlığın gelişimi ile düşüncenin gelişimi iç içedir. İnsanların alet yapmaları ve doğaya hâkimiyet kurma mücadeleleri, insanların kendisini geliştirmesine yol açmıştır. İnsanın kendini geliştirme mücadelesi, düşünce üretimine ve bu düşüncelerin gelişimine de zemin hazırlamıştır. Demokratik hoşgörü, yeri ve zamanı geldiğinde vazgeçilebilecek bir lütuf olarak değil, bireysel özgürlüklerin başlıca teminatı olabilecek, ihmal edilmesi imkansız bir görev olarak algılanmalıdır. Bir fikri veya bir fikrin ifadesini yasaklamak, bu rekabet dengesini bozar ve sanılanın aksine, yasaklanan fikre haksız bir avantaj sağlar.
Kaynak: Aziz Şeker yazar ve Sosyolog Mahmut Erdil Herkes, görüşlerini açıklama ve anlatım özgürlüğüne sahiptir. Bu hak, kanaat özgürlüğünü, kamu otoritelerinin müdahalesi olmaksızın haber veya fikir alma ve verme özgürlüğünü de içerir. Bu madde, devletlerin radyo, televizyon veya sinema işletmelerini bir izin sistemine bağlı tutmalarına engel değildir.
Kullanılması ödev ve sorumluluk yükleyen bu özgürlüklerin demokratik bir toplumda, zorunlu tedbirler niteliğinde olarak, ulusal güvenliğin, ülke bütünlüğünün veya kamu güvenliğinin korunması, asayişsizliğin veya suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın, başkalarının ün ve haklarının korunması, gizli kalması gereken haberlerin yayılmasına engel olunması veya yargı organının otorite ve tarafsızlığının sağlanması için kanuna öngörülen bazı usullere, şartlara, sınırlamalara ve yaptırımlara bağlanabilir.
İfade özgürlüğü ile ilgili Avrupa İnsan Hakları sözleşmesinde yer alan 10. madde iki seviyede işlenmektedir. İlk olarak, ifade özgürlüğü konusunda bir ilke ortaya konulmaktadır. İfade özgürlüğü güven altına alınmaktadır. İkinci seviyede ise ifade özgürlüğüne karşı izin verilebilir müdahalelerin neler olduğunu düzenlemektedir. Bu geniş anlamdaki ifade özgürlüğü sözlü ve yazılı anlatım, sanatsal gösterim, kişisel görünüm; gösteri, yürüyüş, toplantı yapma ve örgütlenme gibi özgürlüklerin hepsini içine alır. Kısaca, nasıl ki sadece kitap, makale, roman, hikaye yazmak, yayınlamak değil, aynı zamanda bir resim veya heykel yapmak, bir oyun sahnelemek, bir gösteri yürüyüşüne katılmak, bir dernek kurmak da kişisel veya toplu ifade biçimleridir. İfade özgürlüğünün çağdaş anayasal demokrasilerin temel taşlarından biri olduğu söylendiğinde genellikle bu belirtilerden daha dar anlamda bir ‘ifade’ kastedilir. Bu ifade, özgürlük kullanım biçimlerinin "kılık-kıyafet seçimi toplu ifade biçimleri gibi" korunması gerekmediği anlamına gelmez; burada asıl anlatılmak istenen, dar anlamda ifade özgürlüğünün koruma altında olmasının demokrasinin vazgeçilmez şartı olduğudur. Diğer özgürlükler ifade özgürlüğünden bağımsız olarak da, kendi başlarına korunmayı hak eden özgürlükler olmak itibariyle zaten evrenselliği kabul görülmüş durumdadır. İfade özgürlüğünün değerine ilişkin bu görüşü devlet-toplum ilişkisi açısından görenler, dini, baskıcı bir otorite olanlar dışındaki herkes benimsemektedir. Devlet-toplum ilişkisini faşist bir perspektiften görenler, yani her türlü otoriter ve özellikle de totaliter düzen taraftarları dışında herkes ifade özgürlüğünün değerine ilişkin bu temel görüşü paylaşmaktadırlar. İfade özgürlüğünden yana olanlar arasında da elbette bazı görüş farklılıkları vardır; ama bu ilerideki konuda da değineceğimiz özgürlüğün kapsamı ve dolayısıyla-sınırları hakkındaki anlayışlardan kaynaklanmaktadır. İfade özgürlüğünün anayasal demokrasinin temel değerlerinden biri olması onun tek muhatabının devlet olduğu anlamına gelir. Bütün temel haklar gibi, ifade özgürlüğü de politiktir. Şöyle ki, herhangi bir ülkede bir insan hakkı olarak ifade özgürlüğünün var olduğunu söyleyebilmek için, 0 ülkenin anayasası başta olmak üzere baştanbaşa bütün hukukun bu hakkı tanıması ve güven altına almış olması şarttır. Bu ise kişilerin görüş, duygu ve düşüncelerini ifade etmelerinin devletçe keyfi olarak engellenmemesini ve ifade ettikleri düşüncelerinden dolayı da devletin başka kişi ve gruplardan gelebilecek baskılara karşı bu özgürlüğün öznesini korumasını gerektirir. Birey hayatı, kişisel ve toplumsal mücadelelerden oluşmaktadır. Bu mücadelede ifade özgürlüğü, “insan için, kişisel ve toplumsal yaşamın getirdiği bütün sorunlara vermek istediği yanıtları kendi kendine seçme ve hazırlama, davranış ve işlemleri bu yanıtlara uygun hale getirme ve gerçek addettiğini başkalarına iletme olanağıdır. İfade özgürlüğünün bir başka tanımı ise; ‘insanın serbestçe bilgilere ulaşabilmesi, edindiği düşünce ve kanaatlerden dolayı kınanmaması ve bunları tek başına ya da başkalarıyla birlikte "demek, toplantı, sendika v.b." çeşitli yollarla "söz, basın, resim, sinema, tiyatro v.b." serbestçe açıklayabilmesi, savunabilmesi, başkalarına aktarabilmesi ve yayabilmesidir’ Birleşmiş Milletler Kişi Özgürlükleri ve Siyasal Haklar Paktı’nın hükmü daha somut ve ayrıntılıdır. Herkese fikir ve kanaat özgürlüğü tanıyan 19. maddeye göre ifade ve kanaat özgürlüğü, “sözlü, yazılı, basın veya sanatsal biçimde ya da tercih edilen başka bir amaçla, ülke sınırları göz önüne alınmaksızın, her türlü enformasyon ve fikirlerin araştırılması, alınması ve yayılmasını” içer. Bireysel ifade özgürlüğünün varlığı, koşulları devletin insan hakları olgusu karşısındaki tavrını, sınırlarını da ortaya çıkarır.
|