|
||
Ne oldum delisi... | ||
Köşe Yazıları Haberi | ||
Büyüklerimiz hep “Ne oldum delisi olmuş…” der dururlardı. "Zücaciye dükkanına dalan şaşkın fil" gibi adamlar. Ne olduğunu şaşırmak, nereden geldim nerelere gideceğim, ne idim ne oldum şeklinde kendi içinde çelişkiye düşen, gelgitler yaşayan insanların davranışlarını açıklayan eylem ne oldum delisi.. Kısacası ağrısız, sızısız bir hastalık... Yıllar, yıllar geçti. Geriye dönüp hayatta neyin önemli olduğuna baktığımda bir şeylere çarpıp, devirmeden ve devrilmeden ilerlemenin en büyük marifet olduğunu düşünüyorum. Epey bir zaman sonra hayatın bu basit gerçeğini fark etmek, büyük yol aldığını, önemli işler yaptığını sanan birisi için zor… “Hayattan ne öğrendiniz?” diye sorulduğunda, “doğru dürüst, sağa sola çarpmadan yürümeyi öğrendim” demek, insanların bunu üç yaşlarında öğrendikleri düşünülürse pek matah bir şey sayılmaz. Ama durum bu… Züccaciye dükkanındaki fil şakasını bilirsiniz. Şaşkın bir fil dükkanın içinde dönüp dururken ne var ne yoksa kırar. Etraf hassas cam eşyalar ile dolu iken, ağır, hantal bir yaratık trajik komik bir şekilde dar alanda yol almaya çalışıyordur. Bir şeyi kırdığında hemen ondan uzaklaşmak ister, öbür yana döner, ne var ki ne tarafa dönerse dönsün cam vazolar, bardaklar, tabaklar gürültü ile yere düşüp kırılmaya devam eder. "Züccaciye dükkanındaki fil" hikayesi ile yazımı sonlandırıyorum. Dr. Can Güngen "Züccaciye dükkanındaki fil" hikayesini şöyle anlatıyor: Meselenin bu tarafına bakabilmek için anlaşılan biraz “küçük prens” olmak lazım. Ben ne küçüğüm, ne de prensim. Ama çocuk yaşlarda hikayesini okuduğum bu küçük kahramanın düşünme tarzına bayılmıştım. Bu yüzden şakayı duyduğumda herkes “aa, şu file bak” diyorken ben “o fil oraya nasıl olup da girmiş” diye soruverdim…
Sormakla da kalmadım, kafama takıldı, aylar, yılarca oturup bir filin nasıl olup da züccaciye dükkanına girdiğini düşündüm. Araştırmalarımın bir noktasında züccaciye dükkanının gerçek olduğunu ancak ortada dükkana giren bir filin olmadığını anladım. Zira gazete, dergi, internet haber arşivlerinde taradığım yazıların hiç birisi züccaciye dükkanında ağır hasara neden olan bir filden bahsetmiyordu. Belli oldu, bu mesel safi kurmacaymış.
Bunu anlayabildikten sonra filden kastedilen şeyin ne olduğunu bulmam gerekti. Züccaciye dükkanına giren fil değilse, senin benim gibi insan olması lazım, değil mi? O halde bir şeyler sonucu insanlar filleşmiş olmalı… Ama neden ve nasıl?Psikanaliz bilimine başvurup, Freud’tan aparttığım narsisizm yorumuyla, filleşmeyi narsistik libido ile şişen benliğin olağan değerinin üzerine, abartılı bir seviyeye çıkması olarak yorumladım. Bu yavaş işleyen bir süreçti ve insanlar filleşirken farkında bile olmuyorlardı. Gün gelip de züccaciye dükkanına girdiklerinde her şey kırılıp dökülürken olan bitenin tamamen kendi marifetlerine tabi olduğunu maalesef göremiyorlardı. Her şeyi tuzla buz ederken hem de “aa file bak, file” diyenlere kızıp hortumları ile çarpıyorlardı.
|
||
|
||
Etiketler: |
|
Bu modül kullanıcı tarafından yönetilir, ister kod girilir ister iframe ile içerik çekilir. Toplamda kullanıcı 5 modül ekleme hakkına sahiptir, bu modül dahil tüm sağdaki modüller manuel olarak sıralanabilir.