Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’la,geçmişte müşterek yanlarımız vardı.İstanbul Milli Eğitim Müdürü iken, o da İstanbul Belediye Başkanı seçilmişti. Aynı dönemde, İstanbul’da beraber çalışmıştık.

         Bir başka müşterek yanımız da, İmam Hatip Lisesi’nde öğretmenlik yaptığım yıllarda o, Fatih İmam Hatip Lisesi’nde öğrenciydi.

         Belediye Başkanı seçildiği zaman, okuduğu bu okulun Halil Ziya Erce ve Hayati Ülkü adlı iki Müdürünü de çağırıp, kendisi hakkında bilgi aldım. Arapça dersine giren öğretmeni Hüseyin Şener, benim Müdür Yardımcım olduğu için, ondan da bilgi aldım.

        Daha öğrenci iken lider olma vasıflarını ve arzusunu taşıdığını söylediler. Ama, bu denli hırslı ve dünya malına düşkün olduğunu söylemediler.

       Demek ki, öğrencilik yıllarında bütün özelliklerini dışarıya vurmamış. Keşke, daha sonra da vurmasaydı ve bu kadar siyasi hırslı ve maddi zenginlik arzusunda biri de olmasaydı.

      Keşke, bu hırsları uğruna bu güzelim memleketi bu hale getirmeseydi. Keşke, çevresindeki yandaş ve yalakalara bu kadar yüz verip, bu kişilerin memleketi bu denli soymalarına fırsat ve imkan vermeseydi.

     Ve keşke, İmam Hatip Lisesi’nde öğrendiği dini bilgilere göre hareket edip, İslam Dini’nin kabul etmediği, yüce dinimizin haram ve günah saydığı fiillerden uzak dursaydı. Uzak durmayanları hizaya getirseydi. Yolsuza ve hırsıza göz açtırmasaydı. Yolsuzluk yapan yakınlarını ve bilhassa Bakanlarını ve çocuklarını, kulaklarından tutup kapının önüne koysaydı. Kendi ailesini ve çocuklarını da, bu kirli işlerden uzak tutsaydı. Kendisi de, çevresine ve halkımıza karşı iyi bir örnek olsaydı. Keşke…

HİÇ BİR DÖNEMDE, BU KADAR YOLSUZLUK GÖRÜLMEDİ

      Değerli okuyucularım, Cumhuriyet tarihimizin hiçbir döneminde, bu iktidar dönemi kadar bir yolsuz dönem görülmedi ve yaşanmadı.

      Başka bir söylemle, hiçbir iktidar döneminde hırsızlar ve yolsuzlar bu kadar korunmadı. Devlet malları bu kadar yağmaya uğramadı.

      Çıkar amaçlı olarak kanunlar çıkarılmadı. Yolsuzları kurtarmak için kararlar ve kurallar değiştirilmedi.

“Torba Kanun” adı altında, bir kanunun içine değişik ve alakasız hükümler konulup, birileri kayrılmadı ve suçlular kurtarılmadı.

       Hukuk ayaklar altına alınıp, adalet yerle bir edilmedi. Yargıya bu denli müdahalede bulunulmadı. Hakim ve Savcılara bu denli baskı yapılmadı. Yasamayla birlikte yargı, yürütmenin emrine sokulmadı.

       Ve insanlar, korkutularak sindirilmeye çalışılmadı.

 DÜNYA, BİZİ KAYGIYLA İZLİYOR !

    Türkiye’de iktidarın yaptığı bu yanlışlar, girmeye çalıştığımız Avrupa Birliği tarafından ilgiyle ve kaygıyla izleniyor.

    Avrupa, bizi artık demokratik bir ülke olarak kabul etmek istemiyor. Demokratik özgürlüğe, fikir hürriyetine ve bilhassa adalete yapılan baskılar yüzünden, Avrupa 5nci uyarı mektubunu da gönderdi.

     Avrupa Birliği’ne girmeyi, artık hayal bile edemeyeceğiz. İktidarın zaten böyle bir niyeti yok. Onun niyeti, bu hayalle milleti avutmak ve kandırmaktı. Ancak, halkımız her halde artık gözünü açacaktır.

                      YEREL SEÇİM, ÇOK İYİ BİR FIRSAT !

      Yerel seçime bir ay kaldı. Başbakan, kendine yine çok güveniyor. Bir bildiği varmış gibi, her konuşmasında “Sandık” diyor.

      Benim, yerel seçimin dürüst yapılacağı konusunda ciddi endişelerim var. Biliyorsunuz, seçimler yargının denetiminde yapılıyor. Yargı ise, iktidarın denetiminde.

       Peki, o zaman bu seçimlerin dürüstlüğü nasıl sağlanacak?

  Muhalefet partilerinin, bu konuda nasıl bir tedbir aldıklarını henüz bilmiyoruz. En kestirme tedbir, bütün sandıklarda yeteri kadar gözlemci bulundurmak ve bu gözlemcilerin sayım bitinceye kadar sandık mahallini terk etmemelerini sağlamaktan ibaret.

   Bununla da kalmayıp, sandık sonuçlarından tasdikli birer kopya alıp, ilçe ve il örgütleri vasıtasıyla Genel Merkezlere ulaştırıp, nihai sonucu orada almak.

Ve, bu sonucu Yüksek Seçim Kurulu’nun sonuçları ile karşılaştırmak.

    Bunları yapmak,çok da zor değil. Aksi halde, muhalefet partileri kusuru iktidarda değil, kendilerinde aramak zorunda kalacaklardır.

 Bir başka önemli husus da, muhalefet partilerinin kazanamayacakları yerlerde, öteki muhalefet partilerini desteklemeleri gerekiyor.

     Muhalefet oylarının bölünmesi, iktidarın işine yaracaktır ki, sonradan diz dövmenin hiç kimseye faydası olmayacaktır.

     Yazıyı bağlarken, Başbakan’a mesajımı tekrarlıyorum. “Değer mi hiç Tayyip Bey, ömür dediğin ne ki? Herkesin 1,5 litrelik midesi var. Mal ve para hırsı, siyasi hırsınızı ve başarınızı gölgeliyor. Sonra pişman olmamak için, silkinin ve artık doğruları görün.”