Siyaset, “halkı ikna edebilme”, gazetecilik de, hakaret yoluna sapmadan siyasetçiyi “eleştirebilme” sanatıdır.

      Bizim ülkemizde bunu yapabilen ustalar olduğu gibi, yüzüne gözüne bulaştıranlar da var.

     Bilindiği gibi, ben gazeteci filan değilim. Bu işi yüzüne gözüne bulaştıranları, hele çıkarını gözetip yandaş ve yalakalık yapanları görünce, onlara iyi örnek olabilmek için bu köşede yazmaya çalışıyorum.

      Siyasete gelince, onu hiç sevmedim. Eflatun’dan beri siyasetçinin, “Utanmaz yüzlü ve tükenmez sözlü biri” olarak tanımlanmasından sonra, neden öyle biri olayım ki?

      Ne var ki, bütün ülkelerde kamu hizmetleri, siyasetçilerin öngörülerine göre gerçekleştiriliyor. Genel hizmetler merkezi otoritede planlanırken, halkı sürekli ilgilendiren yerel hizmetler başta Belediyeler olmak üzere, yerel yönetimlerce yerine getiriliyor. İlçemizde de, durum aynen böyle.

      Çeyrek asırdan beri Saray Belediyesi’nin merkezi otoriteye muhalif bir partinin uhdesinde olması, halkın hizmet almasını oldukça zorlaştırdı.

      İktidar partisi, kendisine oy vermeyen, böylece onun adayını seçmeyen Saray halkını, 25 yıldan beri cezalandırıyor.

      İktidarın bu direncine  karşın, son yapılan yerel seçimlerde Belediye Başkanı seçilen Nazmi Çoban, ilçe halkının yasalarla verilmiş bütün haklarını kullanarak, Saray’a önemli hizmetler getirdi.

      Bu hizmetlerin bir kısmı gözle görülmese de, zaman içinde fark edilecek ve halkın takdirine mutlaka muhatap olacaktır.

      İsterseniz, bir-iki örnek vererek, ifadeyi biraz daha somutlaştıralım.

   KANALİZASYON,  ATIK SU,  YENİ  İÇME SUYU  VE  ÖTEKİLERİ

      İlçemizin, yarım asırdan fazla bir süredir kullanılan “Kanalizasyon Şebekesi”nin eskiyip, çevreye zarar verir hale gelmesi üzerine, bu dönem yenilenmesine karar verildi.

      Gerekli finansal destek sağlanarak, yapımı halen devam ediyor. Yeni şebeke, önümüzdeki yıl, mutlaka tamamlanmış olacak.

      Trakya’nın en büyük akarsuyu olan Ergene Deresi’ni kirleten bu şebekenin atık suları, iki gün önce temeli atılan “Atık Su Arıtma Tesisleri” ile arıtılacak.           

       Böylece, bir taraftan dere ve çevresi kirlilikten kurtarılırken, arıtılan suyun tarımda kullanılması da sağlanmış olacak.

       Saray’ın içme suyu sorununu uzun yıllar için çözüme kavuşturacak olan Ayvacık Barajı’nın da, önümüzdeki yıl temeli atılacak. Başta ilçemiz olmak üzere, B.Yoncalı ve Kapaklı İlçesi de böylece yeni ve güzel bir içme suyuna kavuşmuş olacak.

       Trakya Elektrik Dağıtım Şti.nin, Belediye ile işbirliği yaparak elektrik kablolarının yer altına alınması işi devam ediyor. İlk etapta, 13 km’lik yer üstü elektrik tellerinin 9 km’lik bölümü toprağın altına alınmış durumda.

       Bu iş tamamlandıktan sonra, şehir içindeki kilit taş döşeme faaliyeti sürecek ve bütün sokaklar, kısa sürede yeni kilit taşlara kavuşmuş olacak.

      Bütün bunlar, kısa süre içinde hep, “Saray’ın yeni kazanımları” olacak.

       Başkan Nazmi Çoban, 5 yıla yaklaşan Başkanlığı döneminde, işleri bu noktaya getirdi. Yeniden aday gösterildiği takdirde, halktan yeni bir dönem daha talep edip, bunları tamamlamaya çalışacak.

       Eğer, tekrar seçilirse daha neleri yapacağını, bu projelerin maliyetinin ne olacağını, devletin yasal katkılarını ve bu işlerin Belediyeye - başka bir söylemle Saray halkına- yüklenecek olan külfetini, başka bir yazımda anlatmaya çalışacağım.

                              İKİ  BAKAN’IN  SEÇİM  ŞOVU

      Çevre ve Orman Bakanı ile Sağlık Bakanı, iki gün önce ilçemizdeydi. Biri, “Atık Su Arıtma Tesisi” nin temel atma töreni, diğeri Devlet Hastanesi’ne yeni yaptırılan “Yoğun Bakım Ünitesi”nin açılışı için gelmişlerdi.

      Çarşı meydanında kurulan sahnede konuştular. Saray halkı, ziyaretin bir “Seçim Şovu”olduğunu bildiği için, kimi meraklıların dışında toplantıya fazlaca ilgi göstermedi.

      Bekledikleri ilgiyi, haklı olarak görmediler. Çünkü, Sağlık Bakanı’nın açtığı Yoğun Bakım Ünitesi’ni devlet değil, hemşerimiz İlker Çetin yaptırmıştı.

      Yakın bir geçmişte yine ilçemizi ziyaret eden Sağlık Bakanı, vaat etmesine rağmen hastanemize tek bir Uzman Hekim vermedi. Bırakın Uzman Hekimi, Acil Servis’ten ayrılan Pratisyen Hekimlerin yerine bile, tek bir Hekim tayin etmedi.

      Çevre ve Orman Bakanı’nın temelini attığı “Atık Su Arıtma Tesisleri”nin inşaat bedeli olan 7 milyon lira ise, ileriye yönelik bir zaman dilimi içinde Belediye’den geri alınacak. Yani, yine Saray halkına ödetilecek.

       Saray halkına hizmete gelince, yoklar. Şova gelince, alasını yapıyorlar.    

       Yerseniz !

          Başbakan, Bakanlarını Dövüyor !

     Başbakan Erdoğan’ın, Spor Bakanı’nı tokatlayarak dövmesi gündemini korurken, BDP Milletvekili Altan Tan yeni bir açıklama yaptı.

     Tan, Başbakan’ın şimdiye kadar en az üç Bakanı sille-tokat dövdüğünü, ettiği küfürlerin de haddi hesabının olmadığını söyledi. Bu haberi  Başbakan’ın çok yakın arkadaşları ve AKP’nin birinci derecedeki yetkililerinden aldığını söyleyen Tan, “Yalansa, açıklasınlar.” diyor.

      Spor Bakanı’nın dövülmesinde olduğu gibi, buna da her hangi bir yalanlama gelmediğine göre, öteki Bakanlar sıranın bir gün kendilerine geleceğini iyi bilsinler. Ve, adımlarını ona göre denk atsınlar.

                                                          ***

                        “Alın Şu Gavatı ...”

     Yanlış anlamayın, ben bu sözü Vali için söylemiyorum. O, kendisine tepki veren Adana’lı bir vatandaş için, kalabalığın içinde söylüyor. “Alın şu gavatı, getirin.” diyor. 

     Gittiği her yerde olay çıkaran bu Vali, 10 yıl içinde hep yükselerek gidiyor. Bingöl, Aksaray, Kırklareli, Aydın derken, şimdi Türkiye’nin 4’ncü büyük şehri   Adana’nın Valisi.

      Her yerde astığı astık, kestiği kestik.

      Kırklareli Valisi iken, köylüler tarafından bir bayan Doktor’la basıldı. Halk, büyük tepki gösterdi. Olay TBMM’ne getirildi. Vali’nin, kılına bile dokunulmadı. Bir süre sonra, Ege’nin en güzel vilayetlerinden Aydın’a Vali yapıldı.

     Orada da bir çok olaya karışan ve bir tören sırasında Milletvekillerine kafa tutup, halkın yine tepkisini çeken Vali’nin, yine kılına dokunulmadı. Bir süre sonra Adana Valisi yapıldı.

     Gittiği her vilayete kendi adamlarını götürüp, devletin ihalelerini onlara verdiği söylenen Vali, Kırklareli’de basıldığı Doktor’u da, Adana’ya getirmeyi başardı.

    Okuyucularımın hatırlayacağı üzere, bir süre önce bu Vali’nin marifetlerini (!) bu köşede ben de yazmıştım.

     Telefonla arayan Vali Bey, tam 45 dakika kendini savundu. Ben de, açıklamalarını daha sonra bu sütunlarda yayınlamıştım.

     Ne var ki, Vali rahat durmuyordu. 10 Kasım günü Adana halkı yaptıklarına tepki verip üzerine yürüyünce, tepki verenlerden birini hedef alan Vali, “Alın, getirin bu gavatı” (yani p.zevengi) deyince, kıyamet koptu.

     Tepkiler, henüz dinmiş değil. Vali’yi istemiyorlar. Halkın bu şiddetli tepkisine rağmen Başbakan, olaya son noktayı koydu ve “Vali’yi, hiç kimseye yedirmem.”dedi.

     “Vali, bu kadar yanlışlarına rağmen, acaba neden korunuyor?” derseniz, bilineni hemen söyleyeyim. Mülkiye Müfettişi iken, İstanbul Belediye Başkanı olan Başbakanı, düzenlediği raporlarla temize çıkardığı için, Başbakan onu koruyor ve korumaya devam ediyor. Yani, ona karşı bir “Diyet borcu” ödüyor.

       “Diyet borcu” demek ki öyle pek kolay ödenmiyor.

                                                        ***

      Mehmet Bilecen Gibi Alıngan Olmayın !

     Hemşerimiz Mehmet Bilecen, eski bir Eğitimci. Halen Saray Belediyesi Kent Konseyi Başkanlığı’nı başarıyla yürütüyor. Belediye Başkanı’nın “Sağ Kolu” gibi çalışıyor.

    Saray ve çevresindeki bedensel ve zihinsel özürlü vatandaşları bir araya getirip, onlar için kurslar açtı. Onların, sosyal hayata kazandırılmasında büyük başarı sağladı.

     Bilecen, bütün başarılarına ve düzgün sosyal ilişkilerine karşın, suplesi biraz zayıf ve alıngan bir hemşerimiz.

     “O da ne demek?” derseniz, anlatayım.

     Okuyucularımın hatırlayacağı üzere, 22 Ekim 2013 tarihli “Saray’da Bunları Biliyor musunuz?” başlıklı yazımda Bilecen için; “Oğlunun, 6 yıldan beri Avusturya’da okuduğunu ve Viyana’nın tadını çıkardığını, Cumhuriyet’in 100’ncü yılında mezun olup Türkiye’ye dönebileceğini” bir espri (incelik) ve hoşgörü anlayışı içinde  ifade etmiştim.

     Bilecen, buradaki inceliği ve espri anlayışını ters yüz ederek, alınganlık göstermiş. Oysa, bu gazetenin sahibi  Tekin Sönmez’ e de aynı sütunlarda, aynı sürprizi ya da şakayı yapmıştım.

     Sönmez’in; “Muta Nikahı (geçici birliktelik) için İran’a gittiği ve işi beceremeden geri döndüğü” şeklindeki, yine espri nitelikli (incelik taşıyan) ifade Tekin Sönmez’in alınmasına değil, tam tersine kahkaha ile gülmesine sebep olmuştu.

      Bu tavrına rağmen, sevgili Mehmet Bilecen’in de, bu inceliği anlayabilecek kadar izanlı ve hoşgörülü, “Sana ne?” demeyecek kadar da edepli olduğunu biliyorum.