|
||
Helal, Haram Ver Allah ım, Senin Kulun Yer Allah ım ! | ||
Köşe Yazıları Haberi | ||
Türkler için; “Siz, ahlakı sadece apış aranızda arıyorsunuz.” diyen Japonlar, onca deprem felaketine ve nükleer santral patlamasına rağmen, dimdik ayaktalar. Yolsuzluklara alışan ve onu artık ahlaksızlık saymayan halkımızı ise, yüce yaradan korusun! Bu sütunlarda ve kimi zamanlarda, kamu kesiminde yaşanan yolsuzlukları yazmaya çalıştım. Özellikle siyasete bulaşanların, yönetimi ele geçirdikten sonra elde ettikleri bu avantajı mutlaka kişisel servete dönüştürmek istediklerini ve bunun ne yazık ki hep yapıldığını ifade ettim. İnsanoğlu, yaradılışından itibaren hep kendi çıkarını düşünmüş. İlk insan olan Hz. Adem’in iki oğlundan biri, ötekini yine bir çıkar çatışması uğruna öldürmüştür. Düşünce hep aynıdır. “Ben yiyeyim, sen yeme.” Yahut, “Sen yeme, ben yiyeyim.” yani “Hep, ben yiyeyim.” üzerine kurulmuş. DEVLET MALI DENİZ ... Zaman içinde, devlette görev alanlar için bu düşünce biçim değiştirmiş ve “Devlet malı deniz, yemeyen domuz.” olarak ifade edilmiştir. Aslında bu söz, devlet malını ya da parasını çalanlar için bir “kınama” ve doğru olmayan bir düşünce olarak söylenmişse de, devlette görev alanlar bunu doğru bir kural gibi kabul etmişler. Seçilerek, ülkeyi yöneten siyasetçiler de böyle davranınca, onların tayin ettiği memurlar, onlardan hiç de geri kalmamışlardır. 1950 yılına kadar süren tek parti döneminde, ciddi bir denetim yapılmadığı için yolsuzluklar pek gündeme gelmemiştir. Dönemin Gümrük Bakanı olan Suat Hayri Ürgüplü’nün buğday ithalatı yolsuzluğu dava konusu olmuşsa da, Ürgüplü beraat ederek, bu suçlamadan sıyrılmıştır. Ama, Karaköy’deki o meşhur ve çok kıymetli Selanik Han’ı nasıl edindiği, anlaşılamamıştır. 1950-60 yılları arasındaki Demokrat Parti döneminde, ciddi yolsuzluklar yapılmıştır. Zengin bir aileden gelen ve çiftlik sahibi olan dönemin Başbakanı’ndan ziyade Bakanları suçlanmış ve darbe sonrası asılan iki Bakanı’nın suçları arasına “yolsuzluk” yaptıkları hususu da eklenmiştir. DARBE VE SONRASINDAKİ YOLSUZLUKLAR 1960 darbesini yapanlar, devletin bütçesinin tükendiğini öne sürüp, halktan yüzük, küpe dahil çok miktarda bağış altın topladılar. Bu altınların, devlet-millet hayrına kullanılmadığı ve zimmete geçirildiği söylenmesine rağmen, o dönemin yetkilileri bunu inkar etmediler. İnandırıcı olmayan açıklamalar yapıldıysa da, suç üzerlerine atılı kaldı. 1961-1980 yılları arasındaki iktidarlarla, 1980 darbesini yapanlar, ciddi biçimde yolsuzlukla suçlandılar. Uzun süre Başbakanlık yapan Süleyman Demirel’in ailesine sağladığı kolaylıklarla, zengin bir Demirel ailesi ortaya çıktı. O dönemde koalisyon hükümetlerinde görev alan Necmettin Erbakan’la, Alparslan Türkeş’in muazzam servetleri, çocukları arasında dava konusu oldu. 12 Eylül 1980 darbesini yapanlar da, kısa sürede zenginler kervanına katıldılar ve bütün bu yenenler, yiyenlerin yanına kar kaldı. TURGUT ÖZAL, YOLSUZLUKLARA TÜY DİKTİ ! Darbeden sonra tek başına hükümet olan Turgut Özal’ın döneminde, yolsuzluklar zirve yaptı. Özal ailesi ve onlara yakın olanlar, kısa sürede çok zengin oldular. Rüşvet, sokağa taştı. Özal’ın kızı çok lüks ve pahalı bir arabayı rüşvet olarak alırken yakalındı ve iade edince, suçtan kurtuldu. Turgut Özal’ın Başbakanlığı dönemi, Kanuni Süleyman’ın Sadrazamı ve damadı Rüstem Paşa’nın o yolsuz dönemini bile arattı. İş, o kadar çığırından çıktı ki, Özal’ın ANAP iktidarı 1990 Mart ayı’nda, 3628 numaralı Mal Bildirimi, Rüşvet ve Yolsuzluklarla Mücadele Kanunu’nu çıkarmak zorunda kaldı. Ama, bu kanun da hiçbir işe yaramadı. Çünkü kanun, sadece ve sadece 2-3 “Günah Keçisi” ne uygulandı. Hala yürürlükte olmasına rağmen, hiç kimseye uygulanmıyor. AK PARTİ, “BEYAZ VE TEMİZ PARTİ” ÖYLE Mİ? 1991-2002 yılları arasında ülkemiz, yine koalisyonlarla yönetildi. Mesut Yılmaz, Tansu Çiller ve Necmettin Erbakan’ın Başbakanlık yaptığı bu dönemlerde, Tansu Çiller’in çok zenginleşmesi dikkati çekti. “Biz, zaten zenginiz.” diyen Mesut Yılmaz’la Erbakan da, kendilerini de, yakınlarını da yine servete boğdular. Bu koalisyonlarda görev alan merhum Bülent Ecevit ise, bütün dürüstlüğüne rağmen yolsuzluklara adeta çanak tuttu ya da seyirci kaldı. Ne var ki, yeni kurulan ve 2002 de tek başına iktidar olan Adalet ve Kalkınma Partisi, kısaltılmış AK PARTİ ismiyle dikkati çekti ve millete güven verdi. Çünkü, kısa adındaki “AK” sözcüğü, “Beyaz ve temiz” demekti. Yolsuzluklardan tiksinmiş bir millet olarak, buna çok sevindik. Sandığa koşarak gittik ve oyumuzu AK PARTİ’ye verip, onu iktidar yaptık. Oysa, “Yağmurdan kaçalım.” derken, üzerimize “dolu” yağacağını nereden bilirdik ki? Yüce dinimizi referans yapan bu parti dönemindeki son 10 yılın yolsuzluklarını, buradan yazmayacağım. Çünkü, olan biteni, artık 7-8 yaşındaki çocuklar bile biliyor. Bu dönemde yalnız iktidar ve yandaşları değil, bürokrasi de yolsuzluk batağının tam ortasında yüzdü ve yüzüyor. İsteyen bu tespitime, “Yolsuzlukla saltanat, bir arada yüzüyor.” da diyebilir. Yandaşlara akıtılan servetten başka, kamunun parası o kadar savruluyor ki, tam anlatmak mümkün değil. Devletin her kesiminde, büyük bir savurganlık ve saltanat hakim. Mesela, İllerin başındaki Valiler, elbise değiştirir gibi makam aracı değiştiriyor. Hemen her Vali’nin 2-3 makam aracı var, hem de son model. İktidarın bu yolsuz ve savurgan tutumunun yanında beni en çok üzen, yabancılara peşkeş çekilen milli servetimiz. Özelleştirme adı altında elden çıkardıklarımızdan başka, özellikle yabancı Vakıflara verilen çok büyük değerdeki taşınmaz mallar, ülkemizin adeta yağmalandığını ortaya koyuyor. Halkımız çok iyi bilsin ki, bu iktidar gidince, bu milli servet bir daha geri gelmeyecek. YAKIN ÇEVREMİZDEKİ YOLSUZLUKLAR Geçen hafta, ilçemizdeki bir C.Savcımızla görüştüm. Ve, “En çok hangi konular önünüze geliyor?” diye sordum. “Yolsuzluk” dedi. Savcı, daha fazla bilgi vermekten kaçınsa da, her yerde olduğu gibi, ilçemizde de bu hastalık yaygın durumda. Devletin gücünü eline geçiren, hemen cebini doldurmaya bakıyor. Ya da, peteğin ucundan tuttuğunda, balından yalamaya çalışıyor. Yargıya düşen kimi Belediye Başkanları ve Köy Muhtarları bile, halen yolsuzluktan yargılanıyorlar. Kamu görevlileri için en büyük sıkıntı, yargılamaya amirlerinin izin vermemesidir. Ne var ki, yolsuzluk söz konusu olunca, amir izni gerekmiyor. İşte, yargıdan beklenen, bunu çok iyi değerlendirmesi ve milletin malına göz diken bu “gözü fazla açık” ları hem pişman etmesi, hem de o gibilere ibretlik hale getirmesidir. Türkler için; “Siz, ahlakı sadece apış aranızda arıyorsunuz.” diyen Japonlar, onca deprem ve nükleer felakete rağmen, dimdik ayaktalar. Yolsuzluklara alışan ve onu artık ahlaksızlıktan saymayan bizi ise, Allah koruyor. Ben, yine de şu soruyu soruyorum. Verilen ya da verilecek cezalar, yolsuzları korkutur ya da başkaları için ibretlik olur mu acaba? Katiyen, sanmıyorum. Çünkü, “Haramzade” sözünü baştan söylemiş. Helal, haram ver Allah’ım, Senin kulun yer Allah’ım ! |
||
|
||
Etiketler: |
|
Bu modül kullanıcı tarafından yönetilir, ister kod girilir ister iframe ile içerik çekilir. Toplamda kullanıcı 5 modül ekleme hakkına sahiptir, bu modül dahil tüm sağdaki modüller manuel olarak sıralanabilir.