Cemrenin kendisini suya havaya ve de toprağa vurmasından sonra baharı beklemeye başladık. Ha geldi ha gelecek. Oysa insanın dünyaya verdiği zarara kayıtsız kalamayan doğa da ne yapacağını bilemez vaziyetteydi, biliyorduk. Kar’ı unutmuş, mevsimlerin üçer aylık dilimlerini arıştırmıştık. Artık mevsimler çizelgesi yapmak büyük bir öngörü istiyordu. Kışın baharı, baharda sonbaharı ve yazda kışı yaşamak şaşırtıcı olmayacaktı. Ağaçları kesiyor, suların önüne bentler koyuyor, topraktan kurtulmak için sürekli gökdelenlerle yukarı çıkıyorduk. Akıllıydık ya, ama doğayla birlikte yaşamak ve karşılıklı çıkarlarımız olduğunu unutuyorduk nedense. Seller her şeyi alıp götürüyor, acı dersler veriyordu ve biz inadına oralara binalar dikiyorduk. Doğa bu, kızıyordu elbet. ‘El mi yaman bey mi yaman’ diyerek yeni bir derse girişiyordu. Neyse bu söylediklerim paragrafta kalsın. Ağaçlar çiçeklendi, toprak yeşil giysisiyle salına salına ortaya çıktı, çiçekler açtı. Leylekler, göçmen kuşlar geldiler sılalarına. Dünyayı nefis renkler ve kokular sardı. Bahar gelmişti. Hoş gelmişti. Kuş sesleri ve eriyen karlarla coşan dereler yeni bir zaman diliminin habercisi olma sevincini yaşıyorlardı. Kışın ısınamayan kemiklerimiz sıcaklıkla sarmaş dolaştı. Barınacak yer arayan sokak kedileri, köpekleri artık her yerde gece demeden gündüz demeden özgürce uyuyabileceklerdi. Bahar gelmişti ve çocuklarımız doğaya daha bir sokulacak daha bir ilişki kuracaklardı. Çıldırtan bir yaşam dönemiydi bahar. Neyse bu söylediklerim paragrafta kalsın. Bu dinamizm, insan devingenliği biraz önce içinden çıktığı kışa da hazırlıktı bir bakıma. Koşmalı, çalışmalı ve gelecek kısa gündüzlü mevsimlerin gereksinmelerini karşılamalıydı insan. Kışlık yiyecekler, yakacak ve giysi, yazın düşürülen peşin fiyatlarla alınmalı ve stok edilmeliydi. Olmayanların zaten böyle bir kaygısı da yoktu. Mevsimsel indirimlere de pek akıl erdirilmezdi ya neyse. Birden fiyatlar yarı yarıya düşerdi. Demek mevsiminde aldığımızda ne kadar çok kazık yiyormuşuz ve ne kadar çok kazanıyormuşuz. Yaşam böyle bir şey miydi acaba? Yoksa biz alışkanlıklarımız nedeniyle sorgulamıyor muyduk? Yine çalışmak ve koşuşturmak vardı baharda ama toprağa sırtımızı koyabiliyor, gökyüzünü, yıldızları seyredebiliyorduk. Üşümek yasaktı. Ara ara yağan yağmurlar asılda Nisan Yağmurları değil, Bahar Yağmurlarıydı ve yaşamımıza neşe katıyordu. Kimileyin ıslanmak güzel değil midir? Neyse bu söylediklerim paragrafta kalsın. Mevsimlerin baharını sevdik, yeni bir günler toplamı diye hoşlandık ondan hep. Yeni doğan bir bebeğin uzun geleceği gibi tanıdık onu. Ama genelde insan yaşamını sürekli bir bahara çeviremedik gitti. İnsanın dünyaya hakimiyetinden bu yana aradığı bahara kavuşamaması içimize dert oldu. Bahar gibi yapamadık ömrümüzü. İşsiz kaldık, aşsız kaldık. Savaşlardan kurtulamadık. Birileri tıka basa doyarken gittikçe açlaştı. Büyük çoğunluk hep karda kışta kalırken onlar baharını yaşayıp durdu. Ama umutsuz da kalmadık. Her günümüzün bahar olacağı duygusunu içimizde taşıdık, dışarı da vurduk. Ey doğanın gelinlik yüzü, seni hep özleyeceğiz, gelmeni dört gözle bekleyeceğiz. Ne var ki özlemimiz tüm yaşamımızı kaplaman, bizden ayrılmaman. Unutma bizi. Umarım bu düşüncem bu paragrafta kalmaz.
Saray, 9 Mayıs 2012. |