Gece kapıyı çaldı, sustu kent. Sessizliğin yalnızlığa kardeş olduğu bir zaman dilimi akmaya başladı yüreğimden. Gündüzün tüm devinimleri, artılar, eksiler sırtlarına görünmez giysiler giyerek çekip gittiler sanki. Beni burada bıraktıklarının ayrımında değiller. Martıları götürmeyi unutmuş olmalılar, ayarsız sesleriyle karşımdalar. Karanlığın içinde tek ışıklı yer pencerem, meraklı gözlerin odak noktası. Kimsesizliğin gece dostu olmak zorundalar bu deniz kuşları, kabul ediyorum dostluklarını. Yaşamın ruhsal haritası mutlaka çıkarılmalı. Bu iş de şairlere düşüyor. İnsanlığın vazgeçilmez tek doktoru has şairin yüreğidir diye düşünüyorum. Gündüzün karmaşasına saklanan sahte dostluklar, sahte şairlikler, yazarlıklar, geceyle birlikte foyaları açığa çıkmasın diye kayboldular. Neydi eskiden burası öyle: yazarlardan, şairlerden, yazıcılardan, şiircilerden geçilmiyordu. Oturacak yer bulmak kolay değildi şimdi benimle konuşmayan bu odada. Çaylar, sohbetler gırla giderken bir yanlışlık yapmıştık. Gelenlere sanatın dünyayla sıkı bağıntısını anlatmış, emeği savunmuş ve sanatçının duruşunu aktarmıştık. O zaman ayrımına varamamıştık git gide azalışın. Sorumsuzluğa sorumluluk yüklemek sevdası hep acıya dönüşürken bizde, acıyı bal eyleyip saklamıştık yüreğimizin en has köşesine. Şimdi de azar azar o balı tatmıyor muyduk? Niye gocunuyorduk ki insanların yaptıklarından? Pencereyi açıyorum. Böyle gecelerde duyulmasa da uzak seslere özlemi artıyor insanın. Sağ olsun, martılar geldi yine. Ekmeğimden verip, açlığımı çoğaltıyor, kuş dostluğumu artırıyorum. Memnunlar, memnunum. Yalnızlığın her yanı keser oluyor ruhumda. Şair doktorluğum olmasa yandım. Yoksa martılara yem olup, her hangi bir deniz sahilinde kayalıklar arasında yitip gidebilirim, dalgaların bile gücü yetmez kala kalmışlığıma. O düşüyor yüreğime. Uzak bir kentin, değerli perdelerle kapanmış penceresinde beni düşünmüyor. Çünkü beni düşünmek zor ve zahmetli iş. Beni düşünmek, kavga demek dostluk adına; beni düşünmek yorulmak bilmez bir şiir sevdası; beni düşünmek ölümsüzlük demek sevda adına. Oysa günümüz an’ı an’ına uymayan yaramazlıklarla yaşanan ve hemen ertesinde unutulan sırandan bir kavram. Niye onca zahmet çekilsin ki? Buyurun beyler, bayanlar! Her zaman emrinizdeyiz, ne zaman, nasıl isterseniz sizi meşhur ederiz. Yeter ki bize uyun ve çıkın aşkın, şiirin, öykünün asil yolundan. Bu martı da doymak bilmiyor. ‘Oğlum açlığımı çoğalttım, ekmeğimi paylaştım, anla beni’ dememi mi istiyorsun? Haydi denizler seni bekliyor. Ben, beni bekleyen yalnızlığa gömülmüşken fazla üsteleme. Kimi, zamanı yılkılığa çıkarır insan. Ayrımında olur mu bilmem ama bende zamanın yılkılık diye bir şansı olamaz. O benim elimde, şiirle, öyküyle, romanla ezilmek zorundadır. Çünkü ömrümü herkesin bildiği zaman kavramıyla ölçmeye yeminliyim. Yeminime bağlı kalmak da asıl borçlarımdan biri. Lafımı dinleyen martı çekip gitti arkadaşlarını da yanına alarak. Beynim çatlıyor. Yalnızlığımı savurdum odanın duvarlarına, ikinci bir emre kadar orada kalsınlar. Kafamdaki şiir, ‘haydi haydi bana başla’ diyor. Bu gece uzun süreceğe benziyor dostlar. İzniniz olursa şu şiirle biraz söyleşelim. Başka bir geceye konuk oluruz elbet. Sözümüz dostlara sevdalıdır her zaman.
Çağaloğlu, 04.04.2012.
|