|
||
Varan Ailesi yle Geçmişe Yolculuk | ||
Köşe Yazıları Haberi | ||
Saray’a, sonradan gelmişler, ama kısa sürede nam salmışlardı. Ticareti çok iyi biliyor, halk ile çok iyi ilişki kuruyorlardı. Ama, onların da kayda değer eksik yanları vardı.
Türkiye’nin, hala gizemli kalanlarının dışında, maruf olan varlıklı ailelerinin çoğunu yakından tanıdım. Bir çoğu ile dostluklarımız oldu. Özellikle 12 Eylül 1980 askeri darbesinden sonra İstanbul Valiliği’nde Genel Sekreter olarak çalışırken, bu aileleri daha da yakından tanımıştım. Darbenin lideri Kenan Evren’in, 1981 yılında yurt genelinde başlattığı Okul Yaptırma Kampanyası’na bu ailelerin katılımı yoğun olmuş ve bu faaliyette çok sayıda okul ve eğitim kurumu, böylece Türk Milli Eğitimi’ne kazandırılmıştı. Bunların başında, Koç ve Sabancı aileleri geliyordu. Profilo’nun sahibi Musevi asıllı iş adamı Jak Kahmi de, bu hayırlı iş’te, onlardan geri kalmamıştı. Kampanyaya katılıp da okul ve eğitim kurumu yaptıranları, İl Özel İdaresi’nin çıkardığı bir dergide yayınlama görevi de bana verilince, her biri ile röportaj yapıp, bu yaptıklarını böylece tanıtma imkanı da bulmuştuk. Kampanya sırasında ilk temasımız Vehbi Koç’la oldu. Vehbi Bey daha işin başında bana, “Siz isteyin, biz yapalım.” demişti. O zaten, kurduğu Türk Eğitim Vakfı ile, ömrünün önemli bir kısmını eğitim işlerine adamıştı. Sakıp Sabancı’nın ise, Vehbi Koç’tan geri kalmaya hiç niyeti yoktu. Sakıp Bey, önce Kabataş Erkek Lisesi ek binasını, peşinden Anadoluhisarı’ndaki Öğretmenevi’ni yaptırdı. Takiben, Beylerbeyi’ndeki Kız Teknik Öğretim Olgunlaşma Enstitüsü’ nü de yaparak, eğitim işlerine çok önemli katkılarda bulunmuştu. Onların Türk Milli Eğitimi’ne kazandırdıkları, şüphesiz ki bunlarla sınırlı değildi. Jak Kahmi’ye gelince, onun amacı İstanbul’a çok büyük ve çok işlevli bir Teknik Okul kazandırmaktı. Kampanya sırasında beni, Mecidiyeköy’deki Ofisine davet etti. Oturup, uzun uzun konuştuk. Bana sıfır noktasından başlayıp, o günlere nasıl geldiğini bütün detayı ile anlattıktan sonra, Teknik Okul yapımı konusunda anlaştık. Jak Kahmi, vaadini de aşarak Kağıthane’deki geniş bir alana, o meşhur Profilo Teknik Lisesi’ni yaptı ve kısa sürede Milli Eğitime teslim etti. Okul, yıllardan beri binlerce teknik eleman yetiştiriyor ve Türk Sanayine kazandırıyor. Bu eserle büyük takdir toplayan Jak Kahmi ile yaptığım söyleşi anılan dergide yayınlanınca, yazıyı okuyan Kahmi, bundan büyük keyif almıştı. *** İstanbul’da görev yaptığım uzun yıllar içinde, daha pek çok varlıklı hayırsever vatandaşın okul yaptırarak eğitime büyük katkıları olmuş ve bu katkılar halen devam ediyor. İslam’ın Fıkıh hükümleri, kişinin dünyadaki sevaplarıyla günahlarını toplayan ve adına “Amel Defteri” denilen vesikanın ölümle birlikte kapandığını, ancak kalıcı eser bırakanların defterlerinin, daima açık kaldığını ve badema bu deftere sadece sevap yazıldığını bildiriyor. Kalıcı eser, hayırlı bir evlat olabildiği gibi, okunacak yazılı bir yapıt ya da bilgi dağıtan bir eğitim kurumu da olabilirdi. İşte, bu varlıklı hayırseverlerin o dönemdeki tercihi, hep eğitim kurumu yaptırmak olmuştu. Küçük bir yaşam bölgesi olan ilçemizde olsun, yakın çevresinde olsun varlıklı hayırsever vatandaşların da, eğitime bu tür katkılarda bulunduğunu, takdirle izliyoruz. Mesela, Çerkezköy’de Sanayici Halit Narin’in, Saray’da Arıcı Kardeşler’le merhum İhsan Uzun’un ve Varan Ailesi’nin eğitime katkılarını, her türlü takdirin üstünde görüyoruz. VARAN AİLESİ, “KAPALI KUTU” Çocukluk anılarıma döndüğümde, Saray’da yaşayan ve bugün varlığını devam ettiren bir çok maruf aile tanıdım. Kökeni Kırım Hanları’na dayanan Giray’lardan başka, Bakan’lar,Demircioğulları ve Varan’lar, bunların başında geliyordu. Varan Ailesi’nin büyüğü merhum Haşim Bey, babamın yakın dostuydu. Rahmetli babam, her Çarşamba Pazarı’na geldiğinde, Haşim Bey’e uğramadan köye dönmezdi. Haşim Bey, 1938 yılında Bulgaristan’dan Saray’a göç etmiş, yoğun ve akıllı bir çalışma temposu ile kısa sürede varlıklı hale gelmişti. O ticareti de, tasarruf etmeyi de çok iyi biliyordu. Üç oğlu vardı, üçünü de kendisi gibi ticarete yatkın olarak yetiştirmişti. Haşim Bey’in kaybından sonra, çocukları onun izinden ayrılmadılar. Uyum içinde ve daha çok çalışıp, varlıklarına yeni varlıklar kattılar. Ne var ki, iş yoğunluğu ile yorgunluğu, onların sosyal aktivitelere katılmalarına zaman ve imkan vermedi. Bu durum, aileyi bir “kapalı kutu” haline getirdi. VARANLAR, TİCARETE ÜRETİMİ DE KATIYOR Daha çok ticaretle uğraşan aile, 30 yıl önce Saray’a bir Un Fabrikası kuruyor ve ticarete üretimi de katıyordu. Fabrika, hala çok iyi çalışıyor. Üretilen unlar beğeniliyor ve hemen alıcı buluyor. Hem de, ta İstanbul’a kadar pazarlanabiliyor. Üç erkek kardeşten Fabrika ile yakından ilgilenen Mehmet Varan’ın ani vefatı, aileyi sarsıyor. Buna rağmen, diğer iki kardeş Hamdi ve Sabri Varan’ın gayretleriyle, işlerde hiçbir aksama olmuyordu. ÜMİT VE ERGÜN, KABUĞU ÇATLATIYOR Varanlar’da üçüncü kuşağı oluşturan ve kardeş çocukları olan Ümit ve Ergün Varan, aileyi “kapalı kutu” haline getiren kabuğu nihayet çatlatıyordu. Çatlatıyorlardı, ama henüz kırabilmiş değiller. Ümit, Fabrikayı daha modern ve daha çok üreten bir kuruluş haline getirmeye çalışırken Ergün de, son teknolojiye uygun Tarım Aletlerini çiftçiye kazandırmak ve modern tarımı çevrede daha yaygın hale getirmek için durmadan çalışıyorlar. VARAN AİLESİ İLE İLK TEMASIM Varlıklı hayırsever vatandaşları, toplum yararına yönlendirme konusundaki tecrübelerim, 6 yıl önce dikkatimi bu aileye çevirmişti. İlçemiz Yeni Mahalle’de inşasına başlanan, ancak 10 senede sadece kaba inşaatı yapılabilen Cami’nin tamamlanması için, Varan Ailesi’ne yine bu sütunlarda çağrıda bulunmuştum. Bu köşeyi izleyen okuyucularımın hatırlayacağı üzere, 22 Ağustos 2005 günlü yazımla tekrarlanan çağrıma, Varan Ailesi’nin olumlu yaklaşımına rağmen, bu katkı gerçekleşmemişti. Bu olumsuz sonuç, ailenin sosyal yardımlaşmadan kaçtığı anlamına gelmiyordu. Bunu bildiğim için, aileyi izlemeye devam ettim. ERGÜN VARAN’LA DOBRA, DOBRA Geçen haftanın ortasında, bir tesadüf sonucu Ergün Varan’la karşılaştık. Tarım aletlerini pazarladığı Gürselpaşa Caddesi ile Cami Caddesi’nin kesiştiği Yazıhanesinin önünden geçerken bir rastlaşma olunca, davet üzerine oracıkta uzunca bir görüşme fırsatı oldu. Eşi Funda Hanım’ın da ortak olduğu bu görüşmede ilk tespitim, Ergün Varan “açık sözlü” biriydi. Liseyi bitirdikten sonra babasının yanında ticarete başlamış, “Sonradan çıkan boynuz, kulağı geçer.” Misali, ticarette babasının da önüne geçmişti. Saray ve köyleriyle, diğer çevre köylerde yaşayan çiftçilerin çoğu modern tarımı Ergün Varan’ın temin ettiği tarım aletleriyle yapıyorlardı. Halk, bu sebeple ondan çok memnundu. Anlatımına göre sermaye babanındı, ama onu “artırıp” bugünlere getirmek, onun gayretiyle mümkün olmuştu. Ne ticarette, ne de tarım işlerinde babasıyla artık bir iş ve ortaklık bağlantısı kalmamıştı. Ergün Varan’ı, dikkatle dinledim. Yine anlatımına göre, iş ve merak saikiyle dünyayı gezmişti. Genç yaşına karşın, hayata bakışında geniş bir ufku ve engin bir dünya görüşü vardı. İş hayatıyla, emek ve sermaye ilişkisini gayet iyi tahlil ediyor, işini bilinçli yapıyordu. Ne var ki, onca bilgi birikimi ve tutarlı hayat görüşüne rağmen, bildiklerini fazlaca bir uygulama becerisini elde edememişti. MAL BEYANI AÇIK, KATİYEN GİZLEMİYOR Ergün Varan, varlıklı bir aileden geliyordu. Tüm aile bireyleri çalışarak, varlıklarına yeni varlıklar katmışlardı. O, varını, yoğunu hiç gizlemeden açıklayıp, bana anlattı. Onun, en hoşuma giden yanı da, bu oldu. Helal kazancın, zaten gizlenecek bir yanı olamazdı. İzni olmadan, onları burada açıklayamam. Ancak, bana açıkladığı varidatının göz kamaştırdığını söyleyebilirim. Tam bu sırada ona bir soru sordum. Peşinden de, bir tavsiyede bulundum. Sorum şuydu; “Bu anlattıklarına bakılırsa, neden tarım aletlerinin ticaretini yapmak yerine, onların üretimini yapan bir fabrikayı bu ilçede kurmadın?” Ergün Bey, bu soru karşısında önce heyecanlandı, şaşırdı, yutkundu ve hemen kendini toparlayıp, beni tatmin etmeyen bir cevap verdi. Bu işin sorumluluğunu ve yapılmamış olmasını, aile içindeki anlaşmazlığa bağladı. Bu aile için, bu mazerete inanmak mümkün olamazdı. Ancak o, geçmişte yapamadıklarına dair bir “nedamet” duygusunun varlığını gizlemiyordu. Lafı dolaştırmadan, ona tavsiyemi yaptım. Yazımın girişinde de anlattığım gibi, bu ülkenin varlıklı hayırsever aileleri eğitime önem veriyor ve hayır işlerini daha çok eğitim için yapıyorlardı. Ergün Varan’a, Saray’da İlköğretimde de, Ortaöğretimde de okullaşmanın tamamlandığını, yeni okul binası yapımına şimdilik ihtiyaç olmadığını söyledikten sonra, ilçenin ve yakın/uzak çevresinin bir Sağlık Okulu’na ihtiyacı olduğunu, Saray’a Laborant ve Hemşire yetiştiren bir Sağlık Meslek Lisesi açmak gerektiğini anlattım. Kendi adını taşıyan yani, “Ergün Varan Sağlık Meslek Lisesi” olarak adlandırılacak bir Meslek Okulu’nun, sağlık hizmetleri ve çevre insanı için çok yararlı olacağını, kendisinin de ilanihaye minnetle anılacağını söyledim. Ergün Bey, bu tavsiyeme “Hayır” demedi. “Hemen yaparız.” da demedi. Ailenin, eğitim işlerini yakından izlediğini, Anadolu Lisesi’nin arsası ile Büyükyoncalı’daki bir arsalarını okul için hibe ettiklerini, hemen ifade etti. Bu söyleminden cesaret alarak ve tavsiyemin Yeni Mahalle Camii’ne benzemeyeceğini umut ederek konuyu noktalamadık, sadece bir virgülle kapattık. Varan Ailesi’ni kapalı kutu haline getiren o kabuğu çatlatan Ümit ve Ergün Varan’ın, yaşadıkları çevreye önümüzdeki zaman içinde daha büyük katkılarının olacağını umuyorum. Bunun da, şimdilik çatlattıkları o kabuğu, iyice kırmalarıyla mümkün olabileceğini söyleyebilirim. O zaman, bu aile’yle “geçmişe” değil, “geleceğe” yapılan bir yolculuğun çok daha keyifli ve hayırlı olacağı kuşkusuzdur. Konuşmalarımızı dikkatle izleyen ve kimi durumlarda müdahil olan zarif eşi Funda Hanım, Ergün Varan’ın işindeki en büyük desteği gibi görünüyordu. Funda Hanım, Saray Belediyesi’nin bulup ortaya çıkardığı zihinsel ve bedensel engelli vatandaşların rehabilitasyonu için de ayrıca uğraş veriyordu. Bu tavrı da, çok takdir görüyor ve herkesin hoşuna gidiyordu. Varan çifti’nin biri İlköğretimde, diğeri Ortaöğretimde okuyan iki kızları vardı. Sohbetin tam ortasında çayları yudumlarken, odaya giren küçük Begüm ile de tanıştık. Mimar olmayı, daha şimdiden kafasına koyan Begüm’ün güzel gözleri, yüzüne bir defa bakanı, bir daha baktırıyordu. Ergün Varan’la, dolayısıyla Varan Ailesi’yle anlaşmak kolaydı. Onlar, bu topraklardan kazandıklarını, bu toprağın insanına vermeğe her zaman hazır görünüyorlar. Tekraren diyebilirim ki, onlarla oturup konuşabileceğimiz istikbale muzaf daha çok konular var. Geniş anlamda Varan Ailesi’ne ve oturup konuştuğumuz Ergün Varan Ailesi’ne mutluluklar ve sağlıklı uzun ömürler diliyorum. |
||
|
||
Etiketler: |
|
Bu modül kullanıcı tarafından yönetilir, ister kod girilir ister iframe ile içerik çekilir. Toplamda kullanıcı 5 modül ekleme hakkına sahiptir, bu modül dahil tüm sağdaki modüller manuel olarak sıralanabilir.