Anayasa’daki esas değişiklik, iktidarın Anayasa Mahkemesi’yle, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nu ele geçirmesi için yapılmıştır. Öteki değişiklikler, birer aksesuardan ibarettir. Yapılanın, millete hiçbir faydası yoktur. Sonradan pişman olmamak için, benim oyum “HAYIR” olacaktır.
Önce, birlikte şu tespiti yapalım. İktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi, Anayasayı değiştirebilir mi? Elbette değiştirir. “Anayasaları sadece darbe hükümetleri yapar ya da değiştirir.” diye bir kural yok ki. Peki, “Laik devlet düzeninde, laikliğe aykırı eylemlerinden ötürü Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılmasına ramak kalınan bir partiye, bu ülkeyi yönetmesine izin verilir mi? Ve, böyle bir partinin iktidarı, yeni bir Anayasa yapabilir mi?”O da mümkün. Ülkeyi yönetmesine izin verildiğine göre, tabii ki yapar. Aksini düşünene, “Eğer, ülkeyi yönetmesinde bir sakınca varsa, o zaman niye kapatmadın?” derler. Bu iki tespiti yaptıktan sonra, gelelim şimdi yapılan değişikliğe.
DEĞİŞİKLİK İHTİYAÇTAN DEĞİL, GELECEK ENDİŞESİNDEN Bu ülkede, son elli yıl içinde ikisi fiili, ikisi de nazari olmak üzere, dört askeri darbe yaşandı. 27 Mayıs 1960 ve 12 Eylül 1980 fiili darbelerinden sonra, TC Anayasası tamamen değişti ve yenilendi. 12 Mart 1971 ve 28 Şubat 1997 nazari darbelerinden sonraysa, Anayasa’da kısmi değişiklikler yapıldı. Bütünüyle ve kısmen yapılan bu değişiklikler, o darbelerin sebepleri göz önüne alınarak yapılmış ve hepsi de, bir tepkinin ürünü olarak ortaya çıkmıştı. Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarının yaptığı bu değişikliğin, askeri darbelere karşı bir tepki olduğu söylense de, gerçek “katiyen” öyle değil. İktidarın gelecek için bazı endişeleri ve korkularıyla, ülkeyi daha kolay, daha rahat ve keyfince yönetmek için bu değişikliği yaptığı, apaçık ortadadır. İşte, bunu halkın çok iyi bilmesi, bilmeyenlere ise önümüzdeki iki ay içinde mutlaka anlatılması gerekiyor. Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarı, peş peşe ve tek başına kazandığı seçimler sonrası geçen sekiz yıl içinde, aldığı ödenmesi güç dış yardımlar ve sattığı milli varlıklarla ekonomide geçici bir başarı sağladıysa da, Türk insanını kötü bir geleceğe mahkum etti. Onunla da kalmayıp, askeri darbe korkusuyla sarıldığı umutsuz vaka Avrupa Birliğine verdiği tavizlerle de, terör belasını başımıza iyice sardı ve ülkeyi bölünme noktasına getirdi. Cumhuriyet tarihinin en büyük yolsuzluklarını yapınca da iktidar, tekerrür eden tarihe bakarak bir gün mutlaka hesaba çekileceğini anladı. Hesap gününden korkan iktidar mensupları ve yanlıları, askere ve ülkenin aydınlarına gereken gözdağını verdikten sonra, şimdi kendisini hesaba çekecek olan Anayasa Mahkemesi ile Yargıyı ele geçirmenin derdindeler. İşte, Anayasa değişikliğinin esas sebebi budur. İktidarın içinden bunun aynen böyle olduğunu söyleyenler, yani itiraf edenler bile var. İktidar, esas yapmak istediğini örtebilmek için, değişikliğin içine bazı aksesuarlar da ekledi ve ıtırlı soslara bulanmış sandviç gibi, değişikliği şimdi milletin beğenisine sunuyor. GELİN, O AKSESUARLARA DA BİR BAKALIM 1.Mevcut Anayasanın 10 ncu maddesi pas geçilip, çocuklar, yaşlılar, özürlüler, harp ve vazife şehitlerinin dul ve yetimleri ile malul gazilere farklı haklar verilecekmiş. Bu ayrıcalık uygulamada zaten vardı ve buna hiç kimsenin en küçük bir itirazı yoktu. Durduk yere Anayasaya sokulmasının hiçbir anlamı ve gereği de yoktu. 2.Vergi borcu olanlar yurt dışına çıkamıyordu. Anayasaya eklenen bir maddeyle artık çıkabileceklermiş. Bunu, Anayasaya koymaya ne gerek vardı? Vergi Kanunu’na konulacak bir madde ile bu pekala sağlanabilirdi. 3.Kimsesiz çocuklar, devletin koruma ve bakımından yararlanabileceklermiş. Bu zaten, öteden beri yapılıyor. Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu ne diye kuruldu? Yıllardan beri ne iş yapıyor? 4.Memurlar toplu sözleşme yapabilecekler, ancak grev hakları olmayacakmış. Grevsiz toplu sözleşme, dünyanın neresinde görülmüş? Bu nasıl kandırmaca böyle? 5.Bundan böyle, vatandaşın devletle olan sorunlarının çözümünde “Ombudsman” yani arabulucu olacakmış. Şimdiye kadar bu işi “Hakem heyetleri” yapıyordu. Hükümet, bu güne kadar hangi hakem heyetinin kararına uydu ki? 6.Vatandaşlar da, ferdi olarak Anayasa Mahkemesine başvurabileceklermiş. Ancak, Anayasa Mahkemesinin kararları bağlayıcı olmayacak sadece, varsa bir haksızlığı tespit edecekmiş.Takdir, yine idarenin olacakmış. Son derece anlamsız ve faydasız bir hüküm. 7.Bir “Ekonomik ve Sosyal Konsey” kurulacak ve konsey, ekonomik konularda hükümetlere tavsiyede bulunacakmış. Tabii, hükümet bu tavsiyelere uyarsa. Vatandaşa faydası mı? Güldürmeyin beni. 8.12 Eylül darbesini yapanlar, artık yargılanabilecekmiş. Siz, bunu hiç mümkün görebiliyor musunuz? 12 Eylül 1980 den önce sokaklardan kan akarken askere, “Gelin, idareye el koyun” diye yalvaranlar, şimdi o insanların yargılanmasını istiyor. Olacak iş mi bu? Darbeyi yapanlardan şimdi kaç kişi yaşıyor? Bu yargılamanın, şimdi kime ne faydası var? AMA, ESAS MAKSAT BAŞKA Yukarıda da açıklamaya çalıştığım gibi, iktidarın esas maksadı bunlar değil. Esas maksat, bu değişiklikle Anayasa Mahkemesi’yle, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun yapısını değiştirmektir. İşte bunun için Anayasa Mahkemesi’ndeki üye sayısını 11 den 17 ye, HSYK daki üye sayısını da, 7 den tam 22 ye çıkarıyorlar. Üye adaylarının bir kısmını yargı kurumları seçse de, esas seçme yetkisini hükümete, TBMM ne ve Cumhurbaşkanına verdiklerine göre, bunların hepsini elinde bulunduran iktidar, bu iki kurulun üyelerini kendi adamlarından diledikleri gibi seçip atayabilecektir. İşin daha kötü tarafı, kendisini böylece garantiye alacak olan AKP iktidarı, kendisinden sonra gelecek olan iktidarlara da bu kapıyı açacak, ülkenin idaresinde demokrasi adına tam bir keyfilik ve kayırmacılık hakim olacak. Anayasa Mahkemesi’nden beklenen kuruluş amacına uygun denetimlerin de, hiçbir faydası olmayacak.
VATANDAŞ GÖZÜNÜ AÇ, SONRA PİŞMAN OLMA ! Durum, aynen yukarıda anlatmaya çalıştığım gibidir. Vatandaşın, bu değişikliğe “EVET” demesi kendisine hiç, ama hiçbir fayda getirmeyecektir. Bütün fayda, iktidarın kazanç hanesine yazılacaktır. Evet diyerek pişman olanları daha rahat izleyebilmek için, ben oyumu “HAYIR” olarak kullanacağım.
Milli Eğitimi de Batırdılar ! Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarı, Milli Savunma’dan sonra tek “Millilik” vasfını üzerinde taşıyan Milli Eğitim’imizi de batırdı. Milli Eğitim Bakanlığı’na getirilen Hüseyin Çelik’le başlayan bu batırma eylemi, eğitimle uzaktan yakından ilgisi bulunmayan Bayan Çubukçu’yla devam ediyor. Milli Eğitimi kanunlarla değil de, çıkardığı yönetmeliklerle yönetmek isteyen Çelik, her seferinde yargının tokadını yedi ve devleti maddi ve manevi büyük zararlara soktu. Okullarda, disiplinsizlikler ve en büyük kanlı olaylar, onun zamanında yaşandı. Bakanın, çıkarılmasına sebep olduğu kanunla Dershaneler aşırı biçimde desteklenince, okulların yerini artık Dershaneler aldı. Son sekiz yılda, Dershane sayısı tam “4 kat” arttı. Anayasa gereği devlet okullarında eğitim öğretim hem mecburi, hem de parasız iken, Milli Eğitimi kuşatan Dershanelerle eğitim paralı hale getirildi. Okullarda ne bilgi, ne de disiplin denetimi, bu Bakanın zamanında hiç yapılmadı. Hemen bütün okul yöneticileri vekaletle atanınca, yöneticiler her an görevden alınma korkusuyla işlerine sarılamadılar ve yöneticilik görevlerini doğru dürüst yapamadılar. “Kayırmacılık yok. Bütün atamalar bilgisayarla yapılıyor.” diyerek, halkı kandırdılar ve bütün eğitim kurumlarına kendi adamlarını yerleştirdiler. Milli Eğitimdeki israf, Bakan Hüseyin Çelik’in zamanında zirve yaptı. Yolsuzluklar ise, zirveyi de delip geçti. Nimet Çubukçu’ya gelince; kişiliğine sözümüz yok. O zaten bu mesleğin dışından. Bakanlığı kendisinin değil, bürokratların yönettiği söyleniyor. Çünkü, yaptığı açıklamalar, devamlı birbiriyle çelişiyor. Sık sık değiştirilen kararlarsa, bu tutarsızlığı bütün açıklığıyla ortaya koyuyor. SON “SBS” REZİLLİĞİ İlköğretim ikinci kademe öğrencileri için Bakan Hüseyin Çelik’in ortaya attığı SBS’nı (Seviye Belirleme Sınavı’nı), Bakan Çubukçu 6 ve 7 nci sınıflardan kaldırdı. Sınav artık, sadece 8 nci sınıf öğrencileri için yapılacak ve Liselere giriş, bu sınav sonuçlarına göre olacak. İyi, ama 8 nci sınıfların üç gün önce açıklanan sınav sonuçları, halk diliyle tam bir rezillik. Türkiye çapında toplam bir milyondan fazla öğrenciden sadece 1544’ü sınavdan tam puan alırken, diğerleri iyice dökülmüş. Başarısızlık sadece Matematik’te % 75 i, Fen derslerinde % 66 yı, Yabancı Dil’de ise % 70 i geçiyor. Türkçe’den de, 100 kişiden 56 sı başarısız. DERSHANELER, REKLAM PEŞİNDE Birkaç günden beri, yasağa rağmen gazetelerde Dershane reklamından geçilmiyor. Diyelim ki 500 öğrenciden 3 öğrenci üstün başarı sağlayınca, Dershane o 3 kişiyi allayıp pullayıp, Dershanenin büyük başarısı olarak sunuyor. Kalan 497 kişinin akıbetini ise, ne soran var, ne de söyleyen. Okullarda öteden beri “Eğitim” verilmediği gibi, artık “Öğretim” de yapılmıyor. Okullardan umudunu kesen öğrenci velileri, kazançlarının önemli bir kısmını Dershanelere akıtıyor. Peki, Okullar niye var? Öğretmenler niye var? Devletin Milli Eğitime ayırdığı paralar nereye gidiyor? “Ben okuyamadım, bari çocuğum okusun. Hem bana, hem kendine, hem de devlete hayırlı bir evlat olsun.” diyen yoksul analar babalar, bu soruları kendinize hiç sordunuz mu? Eğer, şimdiye kadar hiç sormadıysanız 12 Eylül’de, yani iki ay sonra önünüze gelecek olan Sandıkta bu hükümete sorun. Mutlaka sorun ve yakaladığınız bu fırsatı, sakın kaçırmayın !..
|