|
||
Şüpheli Cumhurbaşkanı Hiç Olmadı! | ||
Köşe Yazıları Haberi | ||
Anayasamız, Cumhurbaşkanlarının görevi sırasında işlediği suçlardan sadece “Vatana ihanet” suçlamasıyla yargılanabileceğini, başka suçlamalardan dokunulmazlığı olduğunu söylüyor.
Anayasa, Cumhurbaşkanlığı bittikten sonra bu dokunulmazlığın devam
edeceğini söylemediği gibi, Cumhurbaşkanı olmadan önce işlediği
suçlardan ötürü, herhangi bir dokunulmazlığının varlığından da söz
etmiyor. Yani Anayasa, Cumhurbaşkanlarına sadece Cumhurbaşkanı iken bu hakkı tanıyor ve “Vatana ihanet” suçlamasının dışında başka suçlardan yargılanamayacağını, kör göze parmak sokar gibi “bilin ve anlayın” diyor. Bundan
önce görev yapan 10 Cumhurbaşkanı’nın, seçilmeden önce işledikleri
iddia edilen herhangi bir suçla yargılanmaları istenmedi. Çünkü,
haklarında böyle bir suç iddiası, hiç olmadı. Ancak, 11.Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül’ün
partili Milletvekili iken, partisinin hazineden yardım olarak aldığı 1
trilyon lirayı partisi kapatılınca geri vermemek için, çok kısa bir
süre içinde düzenlenen sahte evrakla harcanmış gibi gösterip hazineye
iade etmediğini ve başta Genel Başkanları olmak üzere diğer bazı
arkadaşlarıyla böylece müşterek suç işledikleri iddia ediliyordu. Öyle
ilginç iddialar öne sürüldü ki, kapatılan partinin İl Başkanlarının bir
gecede toplanıp, kendilerine para verilmiş gibi ellerinden makbuz
alındığı, onların da paranın harcandığına dair piyasadan sahte fatura
topladıkları, ne var ki, kısa sürede paranın ancak beşte biri için
fatura toplanabildiği, toplanan sahte faturalarda sucuk alımı dahil,
çok abuk sabuk harcamaların gösterildiği, fatura verenlerin bunları
hatır için verdiklerini itiraf ettikleri, söylendi durdu. Partinin
Genel Başkanıyla, bu sahtecilikte sorumluluğu olan diğer kişiler
yargılandı. Kimisi mahkum olurken, kimisi beraat etti. Genel Başkan
Necmettin Erbakan suçlu bulunup, 2 yıl 4 ay hapis
cezasına çarptırıldı. Yargılananlar gibi sorumluluk mevkiinde bulunan
Abdullah Gül ise, Milletvekili dokunulmazlığı sebebiyle yargılanamadı
ve bu suç üstüne atılı kaldı. Bu
arada, daha ilginç bir şey oldu. Necmettin Erbakan’ı hapse atmamak için
bu iktidar özel bir kanun çıkartıp, cezasını evinde çekmesini sağladı.
O da yetmiyormuş gibi, hasta olduğu raporla öne sürülerek, Abdullah Gül
tarafından cezası tamamen af edildi. Tekerlekli
sandalye ile dolaşan Erbakan da, affı duyar duymaz sandalyeden
fırlayıp, eski partisinin kongresine katıldı ve bir de güzel nutuk
attı. İran gezisi de, cabası oldu. Demek oluyor ki, bütün bunlar hep, “Kanuna karşı hile” olarak yapılmıştı. Şimdi
11,5 trilyon liraya yükselen 1 trilyon liranın, nasıl çarçur edildiğine
ya da zimmet edildiğine dair o kadar çok şeyler söylendi ki, Abdullah
Gül için söylenenler de eğer dedi-kodu ya da iftira ise, bunun tek
çaresi yargı önüne çıkıp, aklanmaktı. Geçen hafta, Sincan Ağır Ceza Mahkemesi tarafından bu davada “şüpheli “ gösterilen ve yargılanması gerektiğine karar verilen Cumhurbaşkanımız ise, “Hayır, vatana ihanet suçlaması dışında, beni yargılayamazsınız.” dedi ve ekledi. “Aksi halde, Cumhurbaşkanlığı makamı yıpranır.” Oysa,
şimdiye kadar nice makamlarda oturanlar yargılanmış, mesela 3 ncü
Cumhurbaşkanı Celal Bayar bile, yıllarca hapiste yatırılmıştı. Ama ne o
makamlar, ne de Cumhurbaşkanlığı makamı, hiç yıpranmamıştı. Çünkü,
suçlanan makamlar değil, o makamlarda oturanlardı. SABAH GAZETESİ’NDE, YAZILANLARA BAKIN İktidarı
destekleyen ve hükümetin sağladığı krediyle Başbakanın damadının
başındaki şirket tarafından satın alınan Sabah Gazetesi’nde yazı yazan Hıncal Uluç, “Cumhurbaşkanları da yargılanır.” başlıklı 22 Mayıs 2009 tarihli yazısında, özetle bakın ne diyor? “Cumhurbaşkanları
da adi suçlardan yargılanabilirler. Bir Cumhurbaşkanı’nın, sadece
vatana ihanetten yargılanabileceği diye bir kural yoktur. Amerika
Başkanı Nikson, daha sonra da Clinton, adi suçtan yargılandılar.
Suçları, yalan söylemekti. İsrail Cumhurbaşkanı Moşe Katsav da,
maiyetindeki bir genç kıza cinsel tacizde bulunduğu iddiası ile
mahkemeye verildi. Mahkeme davayı kabul edince, Cumhurbaşkanı görevinden istifa etti. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül hakkında açılan dava, ‘Evrakta sahtecilik’ tir. Yani, adi suçtur.” Hıncal Uluç, yazısını şöyle sürdürüyor. “Abdullah
Gül, Cumhurbaşkanlığına aday olduğu zaman, başta CHP Genel Başkanı
olmak üzere bazı siyasi liderler ve önemli hukukçular,
Cumhurbaşkanlarının yasama dokunulmazlıklarının olmadığını ileri
sürdüler ve ‘Gül seçilirse, Milletvekilliği de dokunulmazlığı da biter. Hakkında açılan davalar, yürürlüğe konur.’ dediler. Hınçal Uluç, olayı hukuki ve diğer bütün yönleriyle anlattıktan sonra şöyle diyor. “Sincan
Mahkemesi kararına, sadece Adalet Bakanlığı’nın Yargıtay’a itiraz etme
hakkı var. Ancak, Yargıtay kararı onaylarsa dava başlayacak. Bakanlık
böyle bir başvuru yapmazsa, dava yine başlayacak. Abdullah Gül,
duruşmaya gelmezse, zorla getirilecek. Ancak Gül, ‘Dava açılırsa duruşmalara gideceğim. Beraat edeceğimden eminim.’ diyor. Şimdi
liderler ve hukukçular, Sincan Mahkemesi’nin kararını tartışıyor.
Anayasa açıkça yazmadığı için Cumhurbaşkanının dokunulmazlığı var mı,
yok mu? Sincan Mahkemesi, ‘
Milletvekili ve dışarıdan Bakanların dokunulmazlıkları,Anayasada
düzenlenmiştir. Cumhurbaşkanı dokunulmazlığı ile ilgili madde ise,
yoktur. Ceza hukukunda kıyas yolu ile karar verilemez. Bu yüzden,
Cumhurbaşkanının dokunulmazlığı yoktur.’ diyor. Bütün bunları sıraladıktan sonra Gazeteci Hıncal Uluç, bu defa kendi görüşünü belirtiyor ve şöyle diyor; “Ceza hukukunda kıyas yoktur. ‘Kanunsuz suç ve ceza olmaz’ kesin hükmü, yargıcın kıyas yolu ile karar verme yetkisini önlemiştir. Kanunda olmayan bir şey, ne kıyas ne de başka şekilde‘var’
kabul edilemez. O halde, anayasal düzenleme yapılmadığı sürece,
Cumhurbaşkanlarının yasama dokunulmazlıkları olmayacaktır. Görülen dava
sırasında, Gül ile aynı durumda olan bazılarının beraat etmiş olmaları,
aynı ceza hukuku ilkesi sebebiyle kıyasa imkan vermez. Gül, ayrıca
yargılanıp beraat etmedikçe, aklanmış sayılamaz. Çünkü o, artık bir ‘şüpheli’dir. Adalet önünde Cumhurbaşkanının, sade vatandaştan hiçbir farkı
yoktur. Bu yüzden yasal sıfatların kullanılması, makamı zedelemez.
Tersine, ülkede adaletin herkese eşit uygulandığını gösterir ki, bu da
demokratik bir gurur kaynağı olur.” Hatırlanacağı üzere, daha önce de (1996 yılında) Devlet
Bakanı olan Abdullah Gül yaptığı özel harcamalarını, kendisine bağlı
Türkiye Kalkınma Bankası’na ödettiği için mahkum olmuş ve zimmet edilen
1652 lira, faiziyle beraber ve icra yoluyla kendisinden alınmıştı. Hıncal
Uluç’un yazdıklarına aynen katılıyorum. Aksini düşünseydim, zaten
buraya almazdım. Ben de, Cumhurbaşkanı’mın yargılanıp aklanmasını
istiyorum. O makamda, “şüpheli” olarak oturmasını istemiyorum. Hele de, “sahtekarlık” suçlamasından. Cumhurbaşkanını yargılamak yerine, Anayasa da değişiklik yaparak onu kurtarmaya çalışmaksa onu kurtarmaz, daha çok batırır. Cumhurbaşkanımız eğer yargılanırsa, iki sebeple “Beraat” ettirilecektir. Birincisi, bütün güçler zaten iktidarın elinde. Aksi nasıl düşünülebilir? İkincisi, bu yüce makama saygı sebebiyle, onun Beraat etmesi arzu edilecektir. Ancak, ne olursa olsun, “İbret-i Alem” için bu yargılama yapılmalı, yukarıdaki iki sebeple değil, Cumhurbaşkanı gerçekten suçsuz ise Beraat ettirilmeli ve “Şüpheli” durumdan, mutlaka kurtulmalıdır. |
||
|
||
Etiketler: |
|
Bu modül kullanıcı tarafından yönetilir, ister kod girilir ister iframe ile içerik çekilir. Toplamda kullanıcı 5 modül ekleme hakkına sahiptir, bu modül dahil tüm sağdaki modüller manuel olarak sıralanabilir.