Bir vamış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, ormanlardan bir ormanda bir kurt yaşıyormuş. Bir zamanlar uludu mu dağı taşı inleten, gölgesini gören hayvanlara bile korku saçan bu kurt, yıllar geçtikçe gücünden, kuvvetinden çok şey kaybetmiş. Artık eskisi gibi “hoop” deyince av bulamıyormuş. Hatta aç kaldığı günler bile oluyormuş. Kurt bakmış olacak gibi değil, tilkiyi bulmaya karar vermiş. “O akıllı bir hayvandır, onun aklıyla benim gücüm birleşirse fazla yorulmadan istediğim avı yakalayabilirim” diye düşünmüş. Bu düşünceyle de tilkiyi bulup ortaklık yapmayı önermiş. Kurnaz tilki bir düşünmüş, bir kaşınmış sonunda bu iş aklına yatmış olacak ki, “peki” demiş. “Ama avın yarısı benim olacak tamam mı?” Kurt hemen “tamam” diye söz vermiş tilkiye. Eh koşullarda uzlaşma olunca durur mu artık tilki, başlamış düşünmeye. Ne kadar düşünmüş bilinmez, sonunda “buldum” demiş. “Hemen bir çukur kazalım. Sen içine gir ve ben de üzerini çalı, çırpı ve biraz da toprakla örteyim, dişlerinin dışında hiçbir yerini açıkta bırakmayayım. Sonra bir yolunu bulup hayvanları buraya getireyim. Sana ‘hadi kurt kardeş’ deyince onları fırlar yakalarsın olmaz mı? Kurdun da aklına yatmış bu düşünce. Hemen işe koyulup düşündüklerini bir bir yapmışlar. Dışarıdan bakan yalnızca kurdun dişlerini görebiliyormuş artık. Kurnaz tilki bu işi bitirince doğru hayvanların her zaman oturup konuştukları büyük alana gitmiş. Oradan buradan konuşmaya başlamış. Bir arada “söyleyin bakalım” demiş. Dişler nereden çıkar?” Orada bulunan bütün hayvanlar “bu da soru mu yani, ağızdan çıkar tabii” diye bağırışmışlar. Ama kurnaz tilki küçümseyerek bakmış onlara “başka?” demiş. O “başka” deyince duraklamış hayvanlar. Şaşkın şaşkın bakakalmışlar birbirlerine. Öyle ya, dişler başka nereden çıkabilir? Zaten kurnaz tilkinin de beklediği de buymuş. “Amma da cahilsiniz ha! Bir de topraktan çıkar” demiş alımlı çalımlı. Ama bütün hayvanlar “aaa olmaz öyle şey” diye bağırışmışlar tabii. Kurnaz tilki, “inanmazsanız göstereyim” diye takmış hepsini peşine, götürmüş kurdun gizlendiği çukura. Sonra da toprağın üzerindeki kurdun dişlerini gösterip, “nasıl haksız mıymışım” diye sormuş hayvanlara. Zavallı hayvanlar ne söylesinler artık. Gerçekten de toprağın üzerinde dişler var. Başlamışlar kendi aralarında tartışmaya. Bu arada bir kısmı dişleri yakından görmek istemiş. İyice yaklaşmış çukura. İşte o zaman tilki, “kurt kardeş dışarı çık!” diye bağırmış. Tabii olanlar olmuş. Birçok hayvan kurdun pençesine düşmüş. O zaman tilki, “Hadi kurt kardeş. Önce anlaşmamıza göre paylaşalım şunları.” Ama kurt hiç oralı olmamış. “Ne anlaşması” deyip, savmış tilkiyi başından. Kurnaz tilki hiç böyle oyuna gelir mi? “Anlaşıldı kurt kardeş” demiş, “bana bir şey vermeyeceksin ama ben de sana bal dolu ağaç kovuğunu göstermeyeceğim bilmiş ol.” Kurt bal sözünü duyunca, “Şey” demiş “peki veririm yarısını. Hele sen beni balın olduğu yere götür.” Tilki düşmüş. Önce kurdu götürmüş daha önceden bildiği arı kovuğuna. Tam da arıların oğul zamanıymış. Tilki de biliyormuş bunu aslında. O yüzden de kurt bal almak için pençesini kovuğa uzatınca fırlamış kaçmış. Tabii kurdun sonu belli. Her yanını arılar sokmuş. Ama o günden sonra da verdiği sözü hep yerine getirmiş. Ne kadar güzel bir dürüstlük örneği değil mi? Verdiğimiz sözleri mutlaka yerine getirelim çocuklar. Eğer bu durumlara düşmek istemiyorsak tabii. Kaynak:Masallar.com Kalın sağlıcakla.
NAM-I KEMAL / GÜLEN EŞŞEK
Deli olduğu söylenen bir padişah ferman salmış dört bir yana. -"Eşeğimi güldürene bin altın vereceğim" diye. Ülkenin her köşesinden adaylar gelmiş uğraşmışlar, didinmişler ama bir türlü eşeği güldürmeyi başaramamışlar. En sonunda Nam-ı Kemal gelmiş eşeğin kulağına bir şeyler fısıldamış. Eşek başlamış kahkahalarla gülmeye. Nam-ı Kemal almış bin altını dönmüş evine. Eşek günler, haftalar hatta aylar geçtiği halde hala kahkahalarla gülmekteymiş. En sonunda padişah bir ferman daha yayınlatmış: -"Eşeğimi ağlatana ikibin altın" diye. Yine ülkenin dört bir tarafından adaylar gelmiş ama eşeği bir türlü ağlatamamışlar. En sonunda Nam-ı Kemal gelmiş. - Bizi eşekle yalnız bırakın, demiş. Ahırda geçen 1-2 dakikadan sonra eşek bağıra bağıra ağlamaya başlamış. Padişah ikibin altını verirken önce güldürmek, daha sonra ağlatmak için ne yaptığını sormuş. Cevap şöyle olmuş: - İlk gelişimde eşeğe "Benimki seninkinden büyük" dedim, eşek gülmeye başladı. İkinci gelişimde ise çıkartıp gösterdim...
|