Gerçi, bu dönemde yaşanan devire Lale Devri değil, “Sülale Devri” diyorlar. Tarihte yaşanan Lale Devri, öyle okul kitaplarında anlatıldığı gibi değil, çok daha masraflı, çok daha şatafatlı iimiş. Tıpkı, bu günkü ”Sülale Devri” gibi…
Değerli okurlarım; Bugünkü yazımda sizlere biraz geçmişten, yani tarihten bahsedeceğim. Şu meşhur “Lale Devri” nden söz edeceğim.
Osmanlı tahtında, 1703 yılından itibaren Sultan 4’ncü Mehmet’in oğlu, Sultan III. Ahmet vardır. Avusturya ile 1718 tarihinde yaptığımız ve toprak kaybettiğimiz “Pasarofça Anlaşması”nda, salt Mora bizde kaldığı için sevinen Padişah III. Ahmet, mutludur.
Kızı Fatma’yı, Nevşehirli İbrahim’le evlendirince daha da mutlu olmuş, İbrahim, “Nevşehirli Damat İbrahim Paşa” olunca da, Sultan çok daha mutludur. Padişah, öncekiler gibi Topkapı Sarayı’nda oturur.
Yıllar yılı kovalar, halkın vergileri Saraya akar. Boğazın en güzel yerinde ve adına Sarayburnu denilen bölgedeki tepede bulunan Saray, Padişahın yandaş ve yalakaları ile çevrildiğinden, bolluk içindeki Sarayda Padişahla birlikte, yakınları ve yalakaları da çok mutludurlar. O kadar ki, bu mutluluğu ve keyfi biraz daha artırmak isterler. Pasarofça Anlaşması’nın imzalandığı 1718 yılında, bu anlaşmadan doğan kaybı kutlar gibi, şenlikler düzenlenir.
Bunun yeri olarak da, Kağıthane’de bulunan bir bölgeye “Sadabat” denilerek, büyük çiçek bahçeleri hazırlanır ve bu bahçelere en vay çeşit laleler dikilir. Bahçe, adeta bir cennet bahçesi olur. Böylece, Osmanlıda “Lale Devri” denilen zevk-ü sefa dönemi başlar. Sarayın Defterdarı ya da Veznedarı, artık buraya para yetiştirmekten, başka işlerine pek bakamaz.
O dönemin zenginleri, soyluları, yüce koltuklarda oturanlar, Saray süslüleri ve Sarayın gözdeleri, her akşam Sadabad’ da toplanırlar, yapılan eğlencelere katılırlar ya da izlerler. Halka gelince, onlardan hiç kimse değil Sadabad’a, etrafına bile yaklaşamaz. Ancak, eğlenceler sonrası çıkan artıkları, belki döküldükleri yerden toplayabilirler.
Ne var ki, o dönemin “İletişim Başkanı” konumundaki kişi, halkın ağzını sulandırmak ve eğlencelere katılanların keyiflerini artırmak için olup biteni kimi bildiri ya da açıklamalarla halka yansıtır.
Ulaşım için bu günkü son model Mercedes arabalar olmasa da, süslü Faytonlar ve besili--süslü Atlar, Mercedesleri hiç aratmaz. Şair Nedim’in gurur okşayan ve Padişahı yücelten şiirleri, sunulan müzikle birlikte, halkın zevkini zirvelere çıkarır. Yaşasın halkın vergileri!
DEVRAN İYİ, AMA DAİMİ DEĞİL
İstanbul Beyazıt’tan, Laleli’ye giden yolun sağında, kümbet şeklinde büyük bir hamam vardır. Hamam bugün, İstanbul Üniversitesi’nin malzeme deposu olarak kullanıyorsa da, son durumunu bilemem.
Hamama, arkadaşlarıyla birlikte giden “Patrona Halil” adındaki kabadayı, bir ara hamamdan çıkarak, arkadaşlarını da peşine takıp, bir gurup halinde Topkapı Sarayı’na doğru harekete geçerler. Kimi halk da, onları izler.
Sarayın kapısına dayanan gurup, Padişahin ve Sadrazamın “Ayak Divanı” na (Saray kapısının önüne) çıkıp, hesap vermesini isterler. Durumun ciddiyetini anlayan Padişah, çok sevdiği damadı ve Başveziri (Sadrazam) İbrahim Paşa’yı istekleri üzerine asilere teslim eder. Amaçları, İbrahim Paşa’yı yanlarında getirdikleri bir kazığa oturtmak. Ne var ki, büyüyen öfkelerine hakim olamadan, İbrahim Paşa’yı biraz sürükleyip, orada parçalara ayırırlar.
Padişaha dokunmayan asiler, onu tahttan indirip, yerine I. Mahmut’u geçirirler. Böylece, 1718 de başlayan Lale Devri, 12 yıl sürdükten sonra, 1730 da son bulur. 9 yıl sonra, III. Ahmet de ölür. Mezarı, Eminönü’ dedir.
Lale devri, Osmanlı saltanatının bir halkası, bir “İhanet Devri” dir. Sürünen yoksul halka inat, bir “Keyif Sürme Devri” dir. Halkın nafakasına ”Göz Dikme Devri” dir. Osmanlı halkıyla “Alay Etme Devri” dir. Halk aç yatarken, “Tok Yatanların Devri” dir. Ve nihayet, “Utanmazların ve Allahtan Korkmayanların Devri” dir.
GÜNÜMÜZDE LALE DEVRİ
Lale Devri’nin günümüzde hortladığını söyleyen vatandaşlar ona, Lale Devri değil, “Sülale Devri” diyorlar. Bunun ilk örneğini, Anavatan Partisi iktidarında görmüştük. O dönemin liderinin eşi, etrafına topladığı varlıklı ve sosyete kadınlarıyla bu tür eğlenceler düzenlemiş, bu hareketler halkın gözünden hiç, ama hiç kaçmamıştır.
Lideri ölüp, parti ve elde ettikleri mevkiler iktidardan düşünce, liderin eşi ve yakınları ortada yapayalnız kalmışlar, istifledikleri paraları kullanıp, eski günleri yad etmekten öteye gidememişlerdir.
Mahmut Akpınar adındaki yurttaşımız, bugünkü Lale Devri’ni böyle anlatıyor ki, insan ister istemez Padişah III. Ahmet dönemindeki Lale Devri ile, Özallar dönemindeki Lale Devri’ni hatırlıyor.
Öyle ki, Sultan III. Ahmet’in feda ettiği damadı anlatılırken, bu dönemin liderinin feda ettiği damadını da hatırlatmaktan geçemiyor.
Eee… Ne demişler? “Tarih, tekerrürden ibarettir.” Yani, tarih hep tekrar eder. Ve ilave ediyorlar; “Eğer ders alınsaydı, hiç tekerrür eder miydi?”
Bu devrin sonunu gören damat; “Allah, sonumuzu hayır eylesin” diye boşuna dua etmiyor.