Veren var, ama sizden “tık” yok. Türkiye’nin ekonomik bir çöküntünün içinde olduğunu görüyorsunuz, ama kılınız kıpırdamıyor. Bir jest yapıp, bir aylık maaşlarınızı devlete bağışlayın da görelim sizi!
Değerli okuyucularım, Hazır yiyen “mirasyediler” gibi, Türkiye’nin nesi var nesi yoksa, bu iktidar tarafından yiyip bitirildi. Bu cümle benim aklıma, bizim “Rahmetli Solak Mehmet Amca’ “yı getirdi.
Bize komşu bir “Solak Mehmet Amca” vardı. Mehmet Amca, vaktiyle varlıklı bir aileye “İç güveyi” girmiş. İşsiz bir kişi. İş bulsa da çalışmıyor. Çünkü, kayınpederi zengin ve ailenin tek kızıyla evlenmiş
Kayınpederini ve Kayınvalidesinin kaybettikten sonrada, hiç kimseyi dinlememiş ve hazır yemeye devam etmiş. Sadece yemekle kalsa, tabir uygunsa ona gaz verenlere de yedirmiş. O sebeple Mehmet Amcanın etrafı, sayısız dostlarla(!) dolmuş.
Ne zaman ki mal varlığı tükenmiş, cebinde parası da kalmayınca, Mehmet Amca yapayalnız kalıvermiş. Şarkıdaki gibi, “Bırakıp da gitti dost bildiklerim” durumuna düşmüş.
Sonunda evini de satmak zorunda kalan Mehmet Amca, tek odalı metruk bir kulübede yaşarken, bir gece yaktığı sigarayı yatakta içmeye çalışırken, yatağın tutuşmasıyla, kulübesiyle beraber yanmış kül olmuş.
Mehmet Amcanın yanan bedeni toprağa verilirken, vaktiyle o yiyici takımından cenazeye gelen bile olmamış.
Bunları yazarken bir taraftan Mehmet Amcayı rahmetle anarken, öte yandan sahipsiz kalan bir ülkenin savurgan mirasyedilerini de dile getirmek istedim. İşte ülkemizin hali. Yapayalnız bırakılan ve ahalisinin yarısı bunun farkında olmayan bir ülke.
KOCAMAN BİR ÜLKEYİ YEDİLER BİTİRDİLER
Bunu, sadece ben söylemiyorum. Dünyadan ve bu memlekette olup bitenlerden haberi olup, başında azıcık aklı olan herkes biliyor ve söylüyor. Türkiye’yi yiyip bitirdiler.
Batık bir devletin külleri üzerine kurulan ve bir asra yaklaşan Cumhuriyet döneminin bütün kazanımlarını sattılar ve hoyratça harcadılar. Yalnız maddi kazanımlarını değil, manevi kazanımlarını da yok ettiler ve hala etmekteler.
Ve nihayet deniz bitti, gemi karaya oturdu. Satacak hiçbir şey kalmadığı gibi, borç verecek kimse de bulunamıyor. Solak Mehmet Amca gibi, neredeyse bir kulübenin içine sıkışmış duruma düştük. Çünkü ekonomik çöküntü, hayatımızı çekilmez hale getirdi.
Bu iktidar döneminde palazlanıp zengin olanlarla, bin lira civarındaki emekli maaşıyla geçinenlerin ve öteki dar gelirlilerin arasındaki uçurum, sosyal barışı da ortadan kaldırdı. İntiharlar, cinayetler, geçimsizlikler ve öteki olumsuzluklarla “öfkeli bir toplum” haline geldik. Televizyon ve gazete haberleri, topluma her gün öfke, korku, mutsuzluk ve umutsuzluk pompalıyor.
VE GELELİM ESAS KONUYA
Batı ülkelerinin, özellikle dost gibi görünen ve asla dost olmayan Amerika’nın parası yukarı fırlayınca, paramız pul oluverdi ve tepetaklak oldu.
Kısacası bir ekonomik batağın içine girdik. Batak, her tarafımıza yapıştı, içinden çık çıkabilirsen.
Bendeniz, buna çare üretebilecek bir bilgin ya da ekonomist değilim. Milliyetçi Hareket Partisi’nden üç Milletvekili ile iki Belediye Başkanı “Bari birer aylık maaşlarımızı devlete bağışlayıp, bir fedakarlıkta ve öncülükte bulunalım” demişler ve bunu yapmışlar. Çok iyi yapmışlar, onları tebrik etmek gerekir.
Bendeniz derim ki, son seçimde sayıları 600’e çıkarılan ve hiçbir etkili ve yetkili yanları kalmayan bu kişilerin hepsi, birer maaşlarını aynı düşünceyle acaba devlete bağışlarlar mı?
Öyle bir şey yaparlarsa, öteki vatandaşlar da aynı şeyi yapacaklar ve ülke ekonomisinde önemli bir düzelmenin başlangıcı olacaktır. O takdirde bendeniz de, böyle bir eyleme girmek ve bir emekli maaşımı bağışlamak isterim.
Haydi 600 Milletvekili, yüksek maaşlarınız var. Onun yarısı kadar harcırah adıyla aldığınız ödenekleriniz var. Danışmanlarınız var. Devletin, altınıza verdiği yakıtı bedava makam araçlarınız var. Bunları aile boyu kullanıyorsunuz. Yan personeliniz ve korumalarınız var. Özel pasaportlarınızla yurt dışına ucuz çıkma ve gezme imkanlarınız var. Aile boyu sağlık yardımı alıyorsunuz. Meclis Lokantasında bedava denecek kadar ucuz ve kaliteli yemekler yiyorsunuz. Olur olmaz kavgalarda öne çıkıp ilk yumruğu atabiliyorsunuz. O sebeple, sözüm ona itibarınız(!) var. Yolda çeviren ve ehliyet soran Trafik Memuruna “Benim kim olduğumu buluyor musun” deyip, başka demediğini bırakmıyor ve o memuru sürgünle bile tehdit etme gücünüz var.
Hülasa, burada sayamayacağım derecede kendinizi ve forsunuzu her yerde gösteriyorsunuz. Şimdi, bir fedakarlık gösterip, birer maaşınızı devlete bağışlayın, Ve bu çorbaya bir tutam tuzu da siz koyun ve öncü olun. Belediye Başkanlarını da unutmamak lazım.
Değerli okuyucularım, “Bunu yaparlar mı acaba?” derseniz, güldürmeyin beni. “Kadı evinden aş, ölü gözünden yaş çıkmaz” diye boşuna dememişler. Eğer o yaş çıkarsa, Milletvekillerinin birer maaşları da bu maksatla ceplerinden çıkar.