Tabii ki, işin şakasındayım. İstanbul Bahçelievler Kaymakamı, rutin bir işi ihmal ettiği için Cumhurbaşkanı’nı çok kızdırmış. Cumhurbaşkanı haklı olabilir, ama o hiddetine ve şiddetine acaba ne demeli?
Değerli okuyucularım, tam 35 yıl Bürokrasi’nin mürekkebini yaladım. Bırakın görev ihmalini, o andaki konumum müsait olmadığı için telefonuna çıkamadığım kişilerin bile şikayetine uğradım.
İşte, buradan bir örnek vereyim. Sene 1995, DYP iktidarda. Hemşerimiz rahmetli Eşref Yüzsüren, partinin Saray İlçe Başkanı.
Dairede olmadığım bir zamanda, beni telefonla arıyor. Sekreterler olmadığımı söyleyip, not alıyorlar. Ancak, bana söylemeyi unutuyorlar.
Durumdan haberim olmadığı için, kendisini arayamadım. Merhum, bana güceniyor, belki de kızıyor.
Ertesi günü, uçağa atladığı gibi Ankara’ya gidiyor ve Partinin Genel Sekreteri, yine hemşerimiz olan Hasan Peker’e beni şikayet ediyor.
Aradan epey zaman geçtikten sonra, bir buluşmamızda Hasan konuyu bana anlattı, gülüştük.
Daha sonra Eşref’i arayıp gönlünü aldım, işini de hallettim.
BÜROKRASİ, İŞTE BÖYLEDİR
Bürokrasi, devleti temsilen görev yapan Mahalle Muhtarından başlar, tepedeki Başbakanlık Müsteşarı’na kadar uzanır.
Vatandaşın devlet katındaki işleri, bürokrasi eliyle yürütülür. Vatandaş, bürokrasiye karşı iki konuda hassastır. Birincisi, haksız da olsa devlet katındaki işlerinin, onun istediği gibi çözülmesini ister.
İkinci olarak da, kapılarda beklemekten hoşlanmaz, işinin tez görülmesini ister.
Haklı olduğu durumlarda, adeta isyan eder ve işini yapmayanı ya da geciktireni, erişebildiği güçlere şikayet eder. Vatandaşın bürokrata karşı en büyük tehdidi de, “Seni sürdürürüm.” olur.
Bendeniz, öğretmenliğimden tutun da, Milli Eğitim’in tepesine varıncaya kadar kaç defa sürüldüğümü, daha doğrusu sürülmek istendiğimi hiç hatırlamıyorum. Buna karşın, vatandaşı hep haklı buluyorum.
Yahudi tüccarların bürolarına, yazdırıp astığı şu sözü de hiç unutmuyorum. “Müşteri, daima haklıdır. Bilhassa, haksız olduğu zaman” Bu söz, vatandaşın her zaman haklı olabileceğini anlatan, veciz bir sözdür.
DARBE MAĞDURU GAZİ DE HAKLI!
Olay, İstanbul’da yaşanıyor. 15 Temmuz darbe gecesi, darbeye karşı koymak için köprüye çıkan vatandaş yaralanıyor. Daha sonra da diğerleri gibi, ”Gazi” sayılıyor.
Kendisine tanınan bu hakkı alabilmek için, tamamladığı evrakıyla birlikte İstanbul - Bahçelievler Kaymakamlığına başvuruyor.
Pek tabii ki, başvuruları Kaymakam değil, görevli memuru alıyor. Ne var ki memur, gazi sayılan vatandaşı oyalıyor ve başvurusunu kabul etmekte gecikiyor.
Vatandaş, bir yolunu bulup Cumhurbaşkanı’na ulaşıyor ve şikayetçi oluyor.
CUMHURBAŞKANI, ÖFKELİ
Durumu öğrenen Cumhurbaşkanı, bir toplantıda Kaymakama gönderme yapıp, çatıyor ve onun için çok sert konuşuyor. “Ey Kaymakam, Sen kendini ne sanıyorsun? Sen, orada kalıcı mısın? Sen o makamda varsan, o gazinin sayesinde varsın. Haddini bileceksin. Yoksa, haddini bildirirler!” Ve dahası…
Bu sözleri, o vatandaş ya da başka bir vatandaş veya bir parti temsilcisi söylese, doğru karşılanır. Çünkü, işi geciktirilip mağdur olan vatandaş, elbette bu durumu şikayet edecektir. Yetkili olanların da, mağdur olanlara sahip çıkması gerekir.
Ancak, devletin tepesindeki Cumhurbaşkanı’nın onca işi gücü varken, bir devlet memurunu halka şikayet etmesi ya da bu yolla prim toplamaya kalkması, bizim teamüllerimize uygun değil.
Tayyip Bey, Türkiye Cumhuriyeti’nin 12’nci Cumhurbaşkanı’dır. Kendisinden önce gelen 11 Cumhurbaşkanı’nın, bu düzeyde bir yakınmada bulunduğunu ve bir devlet memurunu, çıkıp da halka şikayet ettiğini hiç duymadım.
Filvaki, Cumhurbaşkanı da sinir sistemine sahip bir insandır. Ancak, etrafında bir sürü danışmanı var. Danışmanlarının çoğu bürokrasiden gelmiştir. Onların da uygun bir zamanda, uygun bir üslupla böyle durumları kendisine izah etmeleri gerekir. Ona, bu yolla da yardımcı olmaları gerekir.
OLAYDA, HAKLILIK DA VAR!
Değerli okuyucularım, Bürokrasiden gelen bir kişi olarak, bürokrasiyi savunabilecek durumda değilim. Çünkü, devlet katında koltuk sahibi olanların çok kere hizmet yerine vatandaşa güçlük çıkardıkları, hatta onları mağdur ettiklerini adım gibi biliyorum. “Bugün git, yarın gel.” Lafı, boşuna söylenmiyor, boşuna şikayet konusu yapılmıyor.
Cumhurbaşkanı bu çıkışı ile, bürokrasinin ve başındaki bürokratların halka nasıl güçlük çıkardıklarını, canlı bir örnekle anlatmaya çalışıyor. Olaya, o yönüyle ve haklı bir gözle de bakmak gerekiyor.
KAYMAKAMIN AKIBETİ
Bu yazının kaleme alındığı sırada, Kaymakam yerinde duruyordu. Kaymakamı asmazlar, ama İhtimal o ki, Cumhurbaşkanı alınması için İçişleri Bakanı’na talimatı vermiş olmalı.
Yine ihtimal o ki, Kaymakam İstanbul’da çalışma imkanını kaybetmiş olabilir. Anadolu’nun uzakça bir yerinden gelmiş ise, yine uzaklara gidecektir. Kaymakamlığını elinden alıp, Hukuk İşleri Müdürü ya da İçişleri Bakanlığı’nda veya bir Vilayet merkezinde Şube Müdürü de yapabilirler.
Benim zannıma göre, Kaymakamın doğrudan bir kusuru yoktur. Var ise, yanında çalıştırdığı kişileri disipline edememesidir. Ne var ki bu durum, diğer Kaymakamlara ve Bürokratlara örnek olabilir.