Bu gün belli bir konu yerine, kimi konuları bu sütunlara taşıyorum. Çünkü, her birini uzun uzadıya yazmak hem zaman alır, hem sayfalar kaplar. Alın size sadece bir kaçı!
Değerli okuyucularım, iyi yönetilemeyen bir ülkede, her gün ilgi çeken yeni konuların ortaya çıkması ve yeni olayların yaşanması, olağan sayılıyor. İşte, Türkiye de bu ülkelerden.
Ülkemizin, pek de iyi yönetilemediği bir zamanda iktidara gelen Adalet ve Kalkınma Partisi, bütün umutlara rağmen geçen 15 senede önemli bir varlık gösteremedi. İlk başlarda kendisine bağlanan umutları, kısa sürede boşa çıkardı. Onunla da kalmayıp, ülkenin başına yeni ve büyük sorunlar açtı.
Onların neler olduğunu ve geçen bu 15 senede ülkemizin ve halkımızın başına neler geldiğini, yakından biliyorsunuz.
Geçen bu süre içinde yapılan bu yanlışlar yetmiyormuş gibi, şimdi de hiç gereği yok iken yaptıkları bir Anayasa değişikliği dayatması, bardağı iyice taşırdı.
Ülkeyi “Bir tek kişi”nin iradesine teslim etmeyi amaçlayan, ancak başımıza gelecek tehlikeleri görmezden gelen iktidar partisi, bakalım başımıza daha ne gaileler açacak?
16 Nisan Pazar günü yapılacak olan halk oylamasında, bütün direnmelere ve çırpınmalarına rağmen, sonucun “Hayır” çıkacağı anlaşılıyor.
Buna rağmen aksi olduğu takdirde, olacakları düşünmek bile istemiyorum.
VATAN HAİNİ’NDEN BEKLENEN UMUT!
Yeni Türk devletinin ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun daha ikinci yılında, Diyarbakır’da bir dinci kalkışma olmuştu. Şeyh olduğu söylenen ve Şeyh Sait olarak anılan bir molla, Cumhuriyet’e karşı isyan niteliğinde bir kalkışmada bulunmuş, o kritik dönemde dış düşmanların da fırsattan istifade etmelerinden Musul’u elimizden kaçırmıştık.
Bu vatan haini, 1925 yılında asılarak cezasını bulmuşsa da, bu iktidar döneminde heykeli dikilmişti.
Şimdi de iktidar yandaşları, “Her Evet, Şeyh Sait ve Arkadaşlarına Bir Fatiha’dır” afişleri bastırarak, Diyarbakır da referandum için oy toplamaya çalışıyorlar.
Bundan ötesinin yorumunu, size bırakıyorum.
PKK-AKP İşbirliği!
PKK ile AKP’nin işbirliği içinde olduğunu daha önce öğrenmiştik. Özellikle, “Açılım Süreci” dedikleri o dönemde, bir birleriyle aralarında su sızmadığını, nasılda kuzu sarması içinde olduklarını da, herkes biliyordu.
Şimdi, PKK’ya sırt çevirdikleri görülüyorsa da, geçmişte parlattıkları güneş, artık balçıkla sıvanamıyor.
Nitekim, PKK’nın siyasi örgütü olan HDP’nin Milletvekili Sırrı Süreyya Önder, iki gün önce Mahkemeye verdiği ifadede, her şeyi açıklıyordu. Ve, diyordu ki;
* İktidarın izni ve bilgisi dahilinde Kandile gidip, devletin ve Öcalan’ın ricasını PKK liderlerine iletiyorduk.
* 3 yıl içinde, PKK’nın yöneticileriyle 180 den fazla toplantı yapmıştık.
* Kandili savaş uçakları bombaladığında, Adalet Bakanı’nın araya girmesiyle bombardıman durulmuştu.
* Dönemin İçişleri Bakanı ve Vali ile konuştuğumuzda, yaptıkları karakolun inşaatını hemen durdurdular.
* Dolmabahçe metni’ni, Bakan ile beraber okumuştuk.
Bu işin eğecek, bükecek, kıvıracak tarafı kalmamış. Her şey ortada. Adama işte böyle, “Buyurun Cenaze Namazına” derler.
Türkiye’de Mahkemeler Var, Adalet Yok!
16 Nisan referandumu, insanın aklına her an yeni kuşkular, korkular getiriyor. Bendenize göre bunların en önemlisi, “Yargı Bağımsızlığı”nın ortadan kalkması.
Kabile yönetimleri dahil,dünyanın her yerinde hukuka güvenilir ve yargılamanın da bağımsız olduğuna inanılır. Ve herkes, bir haksızlığa uğradığında mahkemeye gidip, hakkını alacağına inanır.
Siz öyle sanın. Çünkü, bir zamanlar ben de öyle sanıyordum. 2010 yılında yine referandumla yapılan Anayasa değişikliğiyle, bu iktidar yargı bağımsızlığını kısmen de olsa ortadan kaldırdı. Şimdi de, bu değişiklikle “Kuvvetler Ayrılığı”nın ortadan kaldırılarak, yargının bağımsızlığını tamamen ortadan kaldırıyor. Çünkü, “Hakim Güvencesi” ortadan kaldırılınca, (Ki halen, tüm hakim ve savcıların dört biri açıkta ya da hapiste) o hakimlerin vereceği karar katiyen adil, hakka-hukuka ve yasalara uygun olmayacaktır.
Bir kere daha çünkü diyorum. Hakimleri atayan ve denetleyen Hakimler Kurulu üyelerinin doğrudan ve dolaylı olarak tamamı partili (yani taraflı) olan Cumhurbaşkanı tarafından seçileceği için, bundan sonra hakkımızı mahkemelerde değil, değirmenlerde arayacağız.
Haydi hayırlısı desem de, hiç de hayırlı olmayacak!
Çorbamız, şimdilik bu kadar.