-Bahçeköylü dostum Yusuf Alp’e-
Dünyada bulunması en zor şeydir belki insan. Bu nedenle biz insanlar, ‘insan’ı aramak zorundayız. Birçok yerde bizim gibi insanlara, ‘küçük harfli insan’ adını takarken, aradığımıza da ‘BÜYÜK HARFLİ İNSAN’ demişimdir. Gittikçe çürüyen düzenlerde insanı aramak daha bir zorunluluğa dönüşüyor.
Örneğin gelmişim senin kahveye, kimi yalnız, kimi dostlarla, toplanmışız bir araya. ‘hoş geldin/geldiniz’den sonra başlamışız söyleşmeye. Selden konuşmuşuz, baldan, ormandan ve de günlük politikadan. Düşünmenin kıvılcımları ateş almaya başlamıştır işte o andan itibaren insanlaşmak eyleminin en önemli başlangıcı ‘düşünmek’tir. Elbette buradaki bireysel düşünmenin toplumsal düşünmeye evrilmesi de önem taşımaktadır. Diyelim baldan konuşurken, çevre kirliliğini, teknik sebepleri ve balın alınıp satılmasını hem var olan koşullarda, hem de var olmasını istediğimiz koşullarda değerlendireceğiz ve da farklılıkları masaya yatıracağız. Dikkat edersen sevgili dostum, derinleşme başladı. Bu noktada, insanın toplumsal yapı içerisindeki bireysel yararına uygun olan ana ilkeleri yakaladık mı, sorunun ortak paydasını bulduk demektir ve belirleyici olan nokta da budur. Çünkü toplumsal yarar içinde çözülen birey yararı suskun kalmak zorundadır ve oluşan örgütlülüğün bir parçası olduğunun ayrımındadır. Her kafadan bir ses çıkar da birbirini anlamayanlar tiyatrosunu sürdürürsek, paydası olmayan pay’ın açmazına düşeriz. Çünkü o pay’ın değeri herkes tarafından ayrı ayrı belirlenmiş olacaktır. Yani sevgili kardeşim şuraya gelmek istiyorum:ortak noktalarını çoğaltamayan insanlar sürü psikolojisine zorunlu olarak kapılırlar.bu da onların, böyle davrandıkça güdülenmesi anlamını taşır.
Sevgili dost, insan içinin devinimlerini dış eylemine yansıtmazsa, ya da yansıttığı eylemin kişiliğini içselleştiremezse, farklı kişiliklerin birbirine dolanarak onu kişiliksizliğe taşıdığını, dışarıya ifade etmese bile, kendisi ayrımında olacaktır. Çok kişilikli bir kişiliksizlik yani. Evet insanı aramaya devam edersek bir başka noktayı da görmüş oluruz. Bu nokta insanın toplumsal bir yapı içinde var olduğu gerçeğidir. Adasında yalnız yaşadığını sanan Robinson Kruze’nin bile bir Cuma’ya gereksinimi vardır. Durum böyle olunca (ki belgeselleri izlediğimizde bu gerçeği akılları bizden kıt olduğu söylenen hayvanlar içinde de çok belirgin olarak görürüz.), farklı yapı ve ırasal özellikler taşıyan insanların, insanlaşması için, bu toplumsal yapıyı çok iyi algılamaları gerekir diye düşünüyorum. Çünkü hiçbir zaman, bütün yetenek ve bilgiyi üzerinde taşıyan insan olmayacaktır. Böyle bir şeyin olması da mümkün değildir.var olan gerçekler böyle olunca, bireysel diyebileceğimiz bencilliklerden arınarak, toplumsal paydaya varmanın yollarını bulmak zorundayız. Bu paylaşımcı eylem, insanlaşmanın yolunu açan eylemdir.
Şimdi sen diyeceksin ki, ‘birer çay daha içelim’ ve ben sesimi çıkarmayacağım. Çünkü çayı sevdiğimi biliyorsun ve o duyarlığı gösteriyorsun. Ben de senin bu soru’nun içtenliğine çok kez tanık olduğum için sessizce olur’luyorum. İşte bu azdan çoğa giden bir paylaşımın ilk adımıdır. Böylesine örnekleri çoğaltabiliriz. Tüm insanların böyle davranışlar içinde olarak ve kendilerine zarar vermeyerek varacakları noktaları düşünmeleri de bir insanlaşma eylemidir. Ve hiç de zor bir iş değildir.
Evet sevgili kardeşim günü geceye devirmeye başladık. Artık yolcudur Abbas demeliyim. Bir arada olsak da olmasak da insanı aramayı sürdürelim, yılmayalım, o bize gerekli. Çünkü düşünmeden, eylemli olmadan ‘küçük harfli insan’ düzlüğünde yaşamayı sürdürürsek, umudumuz ve hedefimiz olmazsa, şikayetçi olmamızın, düş kurmamızın ve güzelliklerden hoşlanmamızın hiçbir anlamı olmaz. Doğanın bize verdiği ve bizim bir türlü düşünerek içselleştiremediğimiz nimetler ve ilişkiler anlamsızca ve hor kullanılarak yok olur, oluyor da. Böyle giderse onlardan sonsuza kadar uzak kalmamız kaçınılmazdır.
Sevgili kardeşim dostlukla kal. Gülün gülle tartıldığı bir dünyadır BÜYÜK HARFLİ İNSANIN yaşadığı yer, unutma…
Saray, 4 Aralık 2011.