Gazeteci Hıncal Uluç bu tür olaylara; “Su testisi su yolunda kırıldı” diyor. Bana göreyse olay, “İnsanın kendi kaderini çizmesi” olarak görülüyor.
Tanınmış türkücü İbrahim Tatlıses’in henüz bilinemeyen ve bulunamayan kişilerce ve de öldürülmek kastıyla vurulması, Türkiye’nin bir numaralı gündemi oluverdi.
Onun ve yaşadığı bu olay hakkında o kadar çok yazan ve konuşan varken, benim de onu yazıma konu yapmam, onu şöhretin henüz başında iken yakından tanımamdan ileri geliyor.
“Ayağında kundura” adlı türküyle ve yanık sesiyle ortaya çıkan ve de çok kısa zamanda parlayan bu kişiyi, Hürriyet Gazetesi’nin önceki sahibi Erol Simavi’nin odasında tanıdım.
O yıllarda, Hürriyet Gazetesi, Cağaloğlu’nda ve İstanbul Milli Eğitim Müdürlüğü’nün tam karşısındaydı. Bir gün, Erol Simavi arayarak, “Gel, bir kahve içelim.” dedi.
Odasına girdiğimde, Simavi’nin karşısındaki koltukta, kap kara kıvırcık gür saçlı ve yanık yüzlü bir genç oturuyordu. Mahcubiyetten, ellerini bacaklarının arasında kavuşturmuş, koltuktan hemen kalkacakmış gibi, eğreti duruyordu.
O, İbrahim Tatlıses’ti. Onu, ilk defa orada gördüm. Ona, bazı sorular sordum ve yakından tanıdım.
Erol Simavi, onun elinden tuttu. Hürriyet’in magazin bölümü, onunla yakından ilgilendi. Erol Bey, gazetenin magazin sorumluları rahmetli Egemen Bostancı ve Haluk Şahin’e verdiği talimatla, onu adeta himayesine aldı. Egemen Bostancı’nın o yıllarda yönettiği Şan Tiyatrosu’nda ona konserler verdirdi. Özellikle Hürriyet’in “Altın Kelebek” adlı etkinliğinde verdiği konserlerle ve o meyanda “Yılın Sanatçısı” seçilerek, Tatlıses haklı bir şöhrete kavuştu.
MAĞARADAN GELDİĞİ HİKAYESİ, YALAN
Onu şöhret yapan magazin basınındaki bazı tertipçiler, onun Urfa’da bir mağarada yaşarken, İstanbul’a gelip şöhret olduğunu hep yazdılar. Kendisine de, hep bu senaryo oynatıldı.
Tatlıses’in inşaatlarda çalıştığı doğruydu, ama o bir mağaradan çıkmamıştı. Urfa’da vasat bir aileden geliyordu. Bu yalana, hala herkesin inandığı görülüyor.
1951 doğumlu İbrahim’in, 24-25 yaşındayken beklemediği bir şöhreti yakalaması, onu çabuk şımarttı. O birden, İstanbul, Ankara, İzmir gibi büyük halk kitlelerinin yaşadığı ortamlarda kendini bulunca, bu ilgi ona bol geldi ve yanlışlar yaptırmaya başladı.
Para ve şöhret meraklısı kadınlarla yaşadığı serbest hayat, kırdığı potların hoş karşılanması, onu daha çok şımarttı. Bu hale gelmesinde kusurun tamamı ona ait değildi. Kusurun çoğu, onun potlarını ve kabalıklarını hoş gören ve alkışlayan halkımızdaydı.
URFA’DA İŞLENEN CİNAYETTEN, HENÜZ AKLANMIŞ DEĞİL
1996 yılında, memleketi olan Urfa’ya yaptığı bir ziyarette, etrafını çeviren kalabalık, Halıcı Ahmet Toptan’ın dükkanının önünü kapatmıştı. Dükkanının önünün açılması isteyen Halıcıya kızan Tatlıses’den “Vurun” diye bir ses yükselince, yeğeni Fevzi Tatlı silahını çekti ve Halıcıyı öldürdü.
Dava, Urfa Ağır Ceza Mahkemesi ile, itiraz üzerine Siverek Ağır Ceza Mahkemesi’ne gitti. geldi.
Tatlıses, “Ben ‘vurun’ değil, ‘durun’ dedim.” Şeklinde ifade verdi. Delillerin karartılması için her türlü imkan kullanıldı, ama o hiç tutuklanmadı. Basın yayın organları, onun adeta Avukatlığını yaptı. Böylece suç, yeğenine yüklendi. Mahkeme, yeğen Tatlı’ya 15 yıl hapis ve o zamanki para değeriyle 1 milyon 850 bin lira (çok az bir miktar) para cezası verdi. Kısa bir süre hapis yatan yeğen, 2000 yılı affından yararlanıp, hapisten kurtuldu.
İbrahim Tatlıses’in de, aracılar kullanarak mağdur aileye “kan parası” adıyla 50 milyar lira ödeyerek, bu işten sıyrıldığı söylendi, durdu.
HEM VURDURDU, HEM VURULDU
Tatlıses, 1990 yılında Maksim Gazinosu’nda sahne aldığı sırada silahlı bir saldırıya uğradı. İddiaya göre, kaset yapma sözü verdiği kişilere karşı sözünü tutmayınca, sahnede kurşunlanmış ve bacağından yaralanmıştı.
İbrahim Tatlıses, 1999 yılında da, Menajeri Hasan Bora ile de kanlı bıçaklı olmuştu. İki arkadaşın, bir anlaşmazlık yüzünden araları açılınca, Tatlıses’in oğlu ve kardeşi, Bora’nın yazıhanesini bastılar ve kendileri değil, silahları konuştu.
Tatlıses, daha önce Perihan Savaş adlı bir sinema oyuncusuyla nikahsız yaşamış ve bir kız çocuğu sahibi olmuştu. Ondan ayrıldıktan sonra, Derya Tuna adlı bir bayanla yine nikahsız yaşamaya başladı. Ondan da bir erkek çocuk sahibi olan Tatlıses, hızını alamayınca başka ilişkilere yöneldi ve Derya Hanımı da bıraktı.
Bıraktı, ama bu hanım bir gazinoda sahneye çıkınca, bir gece aniden onu da vurdurdu. Neyse, şikayet olmayınca olay çabuk kapandı.
İbrahim Tatlıses’in daha pek çok vurulma ve vurdurma olayları vardı, ancak olaylar büyütülmeden hep kapatılma yoluna gidildi.
Bu arada Tatlıses’in, çeteler ve terör odaklarıyla işbirliği yaptığı söylenmiş olsa da, “Sauna” adlı çeteden başka bir örgüt ilişkisinden dolayı bir davaya maruz kalmadı.
İŞ ADAMI TATLISES
Tatlıses, çok kazanıyordu. Şöhreti, yalnız yurt içinde değil, yurt dışına da yayılmıştı. 1980 li yıllarda ziyaret ettiğim Romanya, Tataristan, Rusya, Yunanistan ve Suriye’de, İbrahim Tatlıses’in kasetleri çalınıyor, posterleri asılıyor ve Gazinolarda halk onun şarkı ve türküleriyle oynuyordu. Özellikle Ortadoğu ülkelerinde çok tutuluyordu.
Kazandıklarıyla büyük yatırımlar yapan Tatlıses, özel uçak bile edinmişti. Son olarak Kuzey Irak’ta ortak olduğu bir Arap işadamıyla ortak inşaat işine girmiş ve çok büyük bir projeyi uygulamaya koymuştu.
Ne var ki, işler iyi gitmemiş, taahhütler yerine getirilmemiş, nakit sıkıntısı çeken Tatlıses’in ortağıyla arası açılmıştı.
İşte bu son vurulma olayının, bu anlaşmazlıktan kaynaklandığı söyleniyordu.
Onu yakından tanıyan bir kişi olarak, İbrahim Tatlıses’le ilgili yazabileceğim çok daha fazla konular, olaylar ve hatıralar var.
Örgün eğitim görmeyen, İlkokulu dışarıdan bitiren, “Urfa’da Üniversite vardı da, biz mi okumadık?” diyen İbrahim Tatlıses, gırtlak yapısı ile, bir daha ortaya zor çıkabilecek olan bir ses sanatçısıdır. Merhum Vehbi Koç bile, “Onun, gırtlağına hayranım.” demiştir. Bir çok, tanınmış usta sanatçı seslerini iki oktav arasında kullanırken, o üçüncü oktavı bile çok rahat kullanmıştır.
İNŞAALAH, HAYATI KURTULUR
İbrahim Tatlıses, özel yeteneğine ve emsalsiz ses güzelliğine rağmen, Türk toplumuna iyi bir örnek olamamıştır. Meşru olmayan ilişkileri, ölçüyü kaçıran söz ve tavırları, toplumda hoş karşılanmakla birlikte, bu kadar fazla ilgi ve takdiri hak etmemiştir.
Başkalarını bilemem, ama bizim ülkemizde hiçbir iş adamının, daha çok insan iş sahibi olsun ve daha çok insanın karnı doysun diye yeni iş alanları kurduğunu görmedim, duymadım. Her yatırımcı, hep kendi çıkarı ve kendisi kazanıp zengin olsun diye yatırım yapmayı yeğlemiştir.
Söylenenlerin aksine, İbrahim Tatlıses de, bunlardan biridir. Ancak biz onu, bu yönüyle de takdir ediyoruz.
Gazeteci Hıncal Uluç bu tür olaylara; “Su testisi su yolunda kırılır” dese de, bize göre olay, Tatlıses’in kendi kaderini çizdiği bir olaydır.
Bu satırların kaleme alındığı sırada ünlü türkücü, henüz komadan çıkmamıştı. Felçli ve sakat kalabileceği haberleri ortada dolaşıyordu.
Biz, her şeyden önce onun tekrar sağlığına kavuşmasını ve “yüce yaradan” dan onun canını bağışlamasını diliyoruz.
Başsağlığı : Değerli hemşerimiz, İbrahim Duraklı’nın babasının vefatını teessürle öğrendim. merhuma Allah’tan rahmet, İbrahim kardeşime ve ailesi efradına baş sağlığı diliyorum.