Tekirdağ’ın Çerkezköy İlçesi’nde, Eğitim Sen Çerkezköy, Kapaklı ve Saray şubeleri ortak bir basın açıklaması gerçekleştirdi. Çerkezköy Cumhuriyet Meydanı’nda yapılan açıklamayı sendika üyesi Ayşegül Duman okudu.
Duman, basın açıklamasında şu ifadeleri kullandı:
“İnsanca bir yaşam için iş bırakıyor, sefalet zammı değil, emeğimizin karşılığını istiyoruz! Bizler okullarda çocukların yaranlarını inşa edenleriz. Bizler okullarında, kamu kurumlarında yurttaşlara hizmet üreten kamu emekçileriyiz. Bizler hastanelerde halkın parasız ve nitelikli sağlık hakkı için mücadele edenleriz. Bizler madenlerde, belediyelerde, adliyelerde, tüm kamu kurumlarında nitelikli kamu hizmeti için emek üretenleriz. Bizler üretenleriz. Üreten biz isek yöneten de biz olacağız. Memleketin dört bir yanında onuruyla çalışıp değer üretenleriz. Artık Yeter! Emekçisi, emeklisi bilcümle geçinemiyoruz!
Kamu emekçileri olarak, toplumun diğer kesimleri gibi, yıllardır artan enflasyon, hayat etkisini artıran ekonomik kriz, milyonların yaşamını daha da zorlaştırıyor. Alım gücümüz pahalılığı ve düşük ücret zamları karşısında yoksullaşmaya mahkûm ediliyoruz. Her geçen gün düşerken, en temel ihtiyaçlarımızı bile karşılamakta zorlanıyoruz. TÜİK tarafından açıklanan enflasyon rakamları gerçeğin birazını bile yansıtmazken, maaşlarımız mum gibi eriyor ve ülke olarak hızla yoksulluğa sürükleniyoruz. 2025 yılını yüzde 30'luk asgari ücret zammın yan sıra, kamu emekçileri ve memur emeklilerine yapılan yüzde 11,54, işçiler ve isçi emeklilerine reva görülen yüzde 15,75'lik sefalet zamları ile karşıladık. 1 Ocak'tan itibaren vergi ve harçlara yüzde 44 zam yapıldı. 2025 bütçesine göre attığımız her adımda ödediğimiz KDV'de geçtiğimiz yıla göre yüzde 81, ÖTV'de ise yüzde 51 artış olacak. Hükümetin kendi alacaklarına yaptığı zam oranları ortadayken, kamu emekçilerine ve emeklilere reva görülen maaş artış oranının sadece yüzde 11,54 olması utanç verici bir durumdur.
Siyasi iktidarın toplumun büyük bölümünü oluşturan işçiler, kamu emekçileri ve emeklileri sefalete mahkûm eden politikalarına ve emeğimizin değersizleştirilmesine karşı bir kez daha sesimizi yükseltmek ve taleplerimizi kamuoyuyla paylaşmak için buradayız. Temel tüketim maddelerine ve kiralara yapılan yüksek oranlı zamlar, kamu emekçilerinin geçim koşullarını daha da zorlaştırmış. Yıllarca verdiğimiz emek karşılığında sefalete mahkum ediliyoruz. Türkiye 'deki vergi sistemli, emeği ile geçinenler aleyhine islemektedir. Ücretli çalışanlar, gelir vergisi dilimleri nedeniyle yıl içinde daha fazla vergi ödemek zorunda kalırken, sermaye kesimi vergi avantajlarından yararlanmaktadır. Kamu emekçileri olarak yılın başında aldığımız ücret, birkaç ay içinde vergi dilimlerinin artmasıyla erimektedir. Adil bir vergi sistemi, çok kazanandan çok; az kazanandan az vergi, ay içinde vergi dilimlerinin alınmasını ve servet vergisinin hayata geçirilmesini, düşük gelirli kesimlerin vergi yükünün azaltılmasını gerektirir. Talebimiz nettir; Ücretli çalışanların vergi dilimi yüzde 10 olarak sabitlenmeli, temel ihtiyaç maddeleri üzerindeki dolaylı vergiler kaldırılmalıdır.
Kamu emekçileri, maaşlarının büyük bir kısmını oluşturan ek ödemelerin emekliliğe yansıtılmamasından dolay emekli olduklarında ciddi bir gelir kaybı yaşamaktadır. Yıllarca kamu hizmetinde çalışan emekçiler, emeklilik dönemlerinde "açlık sınırının altında" yaşamaya mahkûm edilmemelidir. Bugün, kamu emekçilerinin aldığı maaşın neredeyse yarısı ek ödemelerden oluşmaktadır. Ancak bu ödemeler, emekli maaşına dâhil edilmediği için; yani aslında "kayıt dışı çalıştırıldığımız için." emekli olanlar büyük bir gelir kaybına uğramaktadır. Bu adaletsiz uygulamaya derhal son verilmeli, tüm ek ödemeler emekliliğe yansıtılmalıdır. Resmi enflasyon rakamlar ile halkın hissettiği enflasyon arasında fark büyük. Enflasyon karşısında eriyen maaşlarımız, kamu emekçilerinin temel ihtiyaçların dahi özelikle gıda, konut, ulaşım ve enerji gibi temel harcamalara yapılan zamlar karşısında kamu emekçileri tarihin en hızlı yoksullaşma süreci yaşamıştır. İnsanca yasayacak bir ücret, sadece ekonomik bir talep değil, ayni zamanda insani bir haktır. Kamu emekçileri, geçim sıkıntısı çekmeden sucuklarının geleceğine güvenle bakabilmeli, sağlıklı bir yaşam sürdürebilmelidir. Bu nedenle asgari ücret Ve kamu emekçisi maaşları yoksulluk sınırının üzerinde belirlenmeli, maaş artışları Erdoğan- Şimşek programına göre değil gerçek enflasyon oranına göre yapılmalıdır.
Alacağımız her zam, gerçek bir toplu sözleşme yasası ile teminat altına alınmalı ve taban aylığımıza dahil edilmelidir, Son toplu sözleşme süreci bu durumun tipik bir yansıması olmuştur. Grev hakkinin olmadığı bir toplu sözleşme sürecinin, kamu emekçilerinin iradesini mücadelesinin temelidir. Kamu emekçilerinin hak arama mücadelesinde en etkili araç olan yansıtmaktan uzak olacağı açıktır. Grevli toplu sözleşme hakkı, kamu emekçilerinin örgütlü grev hakkı, anayasal güvence altına alınmalı ve sendikalar, üyelerinin hakların savunabilecek yasal zeminler oluşturulmalıdır.
Kamu emekçileri adına toplu sözleşme masasına oturan başkanın maaşı dudak uçuklatıyor. Memur Sen Başkanın Cumhurbaşkanı maaşının iki katı sendikal geliri olduğu iddia ediliyor. Emekçileri emekçilerden 10 katı fazla maaş alan sendika başkanları temsil edemez. Gerçek yetki dolgun maaşlı, sendika başkanlarında değil, emekçilerdedir, emekçilerin birliğindedir. Kamu emekçileri, bu ülkenin eğitimini, sağlığını, yerel yönetimlerini, altyapısın ve sosyal hizmetlerini omuzlarında taşıyanlardır. Ancak, yallardır emeğimizin karşılığın alamıyor, her geçen gün daha fazla yoksullaşıyoruz. Enflasyon, hayat pahalılığı ve düşük zam politikalarına karsı sesimizi yükseltmeye devam edeceğiz. Vergide adaletin sağlandığı, ek ödemelerin emekliliğe yansıtıldığı, insanca bir yaşam sürebildiğimiz ve grevli toplu sözleşme hakkımızın tanındığı bir Türkiye için mücadelemizi sürdüreceğiz.
Bu doğrultuda kamu emekçileri olarak; Bizleri yoksulluğa ve güvencesizliğe sürükleyen politikalara karşı güçlerimizi birleştiriyor, sesimizi yükseltiyoruz. Emeğimizin karşılığını almak, çocuklarımıza daha iyi bir gelecek bırakmak için bugün tüm işyerlerimizde iş bırakıyor ve siyasi iktidarı uyarıyoruz. Çünkü geçinemiyoruz. Emekçilerin sofrasından çalan tüm politikalara karşı, toplumun tüm üretiminin tekrar halka kardeşliğe ve toplumsal uzlaşıya, laikliğe, çağdaşlığa, demokrasiye aktarılmasını talep edeceğiz. Biliyoruz ki, gerçek demokrasinin tesisi, insan hakları ve özgürlüklerin istisnasız güvence altına alınması ve toplumsal barışın inşası, mutlak olarak sofralarımızın büyümesine ve refahımızın artmasına yol açacaktır.
Tüm emekçiler için insanca yaşanabilir bir ücret ve adil bir gelir dağılımı istiyoruz. Eşit ücret talep ediyoruz. Bu sefalet zam aldatmacasına karşı, en düşük memur maaşının acilen yoksulluk sınırının üzerine yani 79.000 TL'ye çıkartılmasını talep ediyoruz. Başta metropoller olmak üzere barınma ihtiyacımızı imkânsız hale getiren kira fiyatlarına karşı, güncel verilere denk düsen kira yardımı talep ediyoruz. Asgari ücretin, insan onuruna yaraşır bir ücret düzeyine çıkartılmasını talep ediyoruz. İşyerlerinde ücretsiz kreş açılmasını talep ediyoruz. Kamuda mülakat değil, liyakat, yani kadrolu güvenceli istihdam talep ediyoruz. Seyyanen zamların, ek ödemelerin emekliliğe yansıtılmasını, insanca yaşayabileceğimiz bir emeklilik talep ediyoruz. Kamu kaynaklarının "müşteri garantili'" projeler için değil, halk için kullanılmasını talep ediyoruz. Vergide adalet, az kazanandan az, çok kazanandan çok, yani adil bir vergi sistemi ve 1. vergi diliminin yüzde 10 düşürülmesini ve sabitlenmesini istiyoruz. Bizleri toplu sözleşme masası adı altında, siyasal iktidarın iki dudağı arasına bırakan ve tüm yetki ve kararın hükümete terk edildiği sahte sendika yasasına karşı gerçek grevli bir toplu sözleşme düzenlemesi istiyoruz. Özetle; savaşa, ranta, faiz ödemelerine, sermayeye teşvike değil, halk için toplumsal cinsiyete duyarlı bütçe talep ediyoruz. Bu haklı ve meşru dayanışmayı yükselteceğimizi ve ülkemizin tüm meydanlarında eylemlerimize devam edeceğimizi buradan tüm kamuoyu ile paylaşıyoruz.”