1 Mayıs, emeğin en yüce değer olduğuna inanarak onurlu bir yaşam için mücadele eden işçilerin günüdür.
İnsanca yaşam için mücadelede bir bayram günü olarak kutlamak istediğimiz 1 Mayıs’a bu yıl küresel salgın ve sokağa çıkma kısıtlamaları eşliğinde giriyoruz.
Her yıl gündeme getirdiğimiz iş cinayetleri, güvencesiz çalışma koşulları, örgütlenme hakkına getirilen yasaklar içinden geçtiğimiz salgın döneminde katlanarak arttı. Krizleri fırsata çevirmek isteyenler yine işçileri hedef aldı.
Salgın tedbirleri kapsamında çalışanlar için sonuçları düşünülmeden ve çözüm üretilmeden on binlerce işyeri “geçici” olarak kapatıldı. Virüsten korunmak için “evde kal” çağrıları yapılırken, evine ekmek götürmek zorunda olan milyonlarca işçinin yaşamı üretim hırsı için hiçe sayıldı.
Avrupa’nın zirvesinde olduğumuz iş cinayetlerine, salgın riski altındaki çalışma koşulları eklendi. Son 5 yılda 9 bin 365 işçimizi kurban verdiğimiz iş cinayetlerinde, yılın sadece ilk 3 ayında 356 emekçi yaşamını yitirdi. Salgın döneminde ise bu tablo daha karanlık hale geldi.
65 yaş üstü ve 20 yaşın altındaki yurttaşlarımızın sağlıklarını korumak adına kesintsiz sokağa çıkma kısıtlaması uygulandığı bu dönemde, evin dışında çalışmak zorunda olan işçiler unutuldu. Kreşler, okullar kapatılırken çalışmak zorunda olan anne babalar unutuldu. Emekçilerimiz salgın hastalık ve açlık arasında seçime itildi.
İşçi sağlığı konusunda yıllardır adım atamayan iktidar, işçilerin çalışırken solunum koruyucu olarak kullandığı maskeler, toplum geneli için ihtiyaç haline dönüştüğünde yine uygulamada sınıfta kaldı. “Ücretsiz” maske dağıtılacağı vaadi, salgının ilk 1 ayında işçilere ulaşamadı. Salgın döneminde 3 katına yükselen maske fiyatları, satışın yasaklanmasının ardından karaborsada 5-6 katına yükseldi. Yani iş güvenliği maliyetleri arttı. Evleri dışında çalışmak zorunda kalan işçilerin sağlığı yine hiçe sayıldı.
Sağlık Bakanlığı’nın ilk vakayı açıkladığı 11 Mart ile 10 Nisan arasında, yani salgının ilk bir ayında, Türkiye’de Covid-19 nedenli en az 52 iş cinayeti yaşandı. Binlerce işçi testleri pozitif çıkmasına karşın evlerine yollandı, çalıştıkları iş yerleri ve iş arkadaşları karantinaya alınmak yerine sözde hijyen uygulamaları ile üretime devam ettirildi.
Peki ne uğruna? İşçilerin, alın terinin karşılığını alamadığı bir yılı daha geride bıraktık. Resmi veriler açıklanmaya utanılırken, 10 milyondan fazla emekçinin asgari ücretle çalışmaya zorlandığı bir ülkede yaşıyoruz. Asgari ücret 2 bin 324 lira olarak belirlenirken, Nisan ayı verilerine göre dört kişilik bir aile için “açlık sınırı” 2.374 TL olarak tespit edildi. Yani milyonlar açlık sınırının altına itildi. Yoksulluk sınırı ise 7.773 TL olarak tespit edilirken, işçiler için yoksulluk bile hayal oldu.
Salgın döneminde işçilerin özlük hakları da tırpanlandı. “İşten çıkarma yasağı” adı altında, işçiler ücretsiz izne zorlanırken, günlük 39 TL yani aylık 1.170 TL ile yaşam mücadelesine terk edildi. Yani korunmasız salgın riski altında çalışmak ve 1.170 ile geçinmek arasında işçiler ölümlerden ölüm beğenmeye zorlandı. Güvencesiz ve günlük yevmiye ile çalışanlar ise kapsama bile alınmadı.
Salgın öncesinde 4 buçuk milyona dayanan işsiz sayısına, kapatılan iş yerleri ve fırsatçı işverenlerle salgının ilk bir ayında milyonlarca yeni işsiz eklendi. Çalışma yaşamının temel değerleri olan haklar, toplu sözleşme, iş güvenliği, sendikal özgürlüklerin ayaklar altına alındığı ülkemizde, mevcut sorunları çözmekten uzak iktidar, salgın döneminde de dayanışmayı hedef aldı. İş yerini kapatmak zorunda kalan esnaf ve bu dönemde işsiz kardeşlerimize CHP’li belediyelerin uzattığı el, defalarca engellenmek istendi. “Bedava ekmek” suç sayıldı.
Ancak, insan onuruna yaraşır bir yaşam, bunu sağlayacak çalışma koşulları ve ücret tüm işçi kardeşlerimizin hakkıdır. Sosyal devlet mücadelemizin ne kadar önemli olduğunun birkez daha anlaşıldığı salgın döneminde, alın teri ve emeğin en yüce değer olduğunu bilerek mücadelemize devam edeceğiz.
Dayanışma ile atlatacağımız bu zor günlerin ardından, emeğin sömürülmediği yarınlar için mücadelemize devam ederken, barış ve kardeşlik türküleriyle 1 Mayıs’ı kol kola bayram olarak kutlayacağız.
Emekten, demokrasiden, insan haklarından, temel hak ve özgürlüklerden yana olan tüm emekçi kardeşlerimin 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü’nü kutluyorum.
Yaşasın 1 Mayıs!
Yaşasın işçinin emekçinin bayramı!