Yüksek Kurul seçim işini, Sınav Kurulu da, öğrenci sınavlarını yüzüne gözüne bulaştırdı. Denetimsizlik ve adaletsizlik, artık her yerde kol geziyor. Tepki göstermek yerine, olanları şaşkın biçimde seyrediyoruz. Ya o yıkılan heykel için ne dersiniz? Bütün bunlar bizde değil de, sanki başka bir ülkede oluyor.
Eskilerin deyimi ile “iktidar, gemi azıya aldı.” Bu tabir, at’ın sürücüsünün sözünü dinlememesi, daha geniş anlamda ise, kimilerinin yetkilerini aşıp, yapılmaması gerekenleri yapması anlamına geliyor.
Ancak, ondan da önemlisi, tarafsız ve adil olması gereken adli kurumların da artık ‘adil’ olmaktan ve adalet dağıtmaktan öte işler yapması ve adaletin her yerde dibe vurmasıdır.
ÖNCE, ŞU YÜKSEK SEÇİM KURULU’ NUN YAPTIĞINA BAKIN
Seçimlerin adil ve tarafsız yapılması için, Anayasa hükmüyle bir Yüksek Seçim Kurulu oluşturuluyor. Kurul, adli bir organ ve yüksek yargıçlardan oluşuyor. Kararları kesin, yani itirazsız geçerli.
Kurul geçen hafta, bölücülük peşinde koşan bazı BDP destekli bağımsız adayların seçilme yeterliliği olmadığını görüp, adaylıklarını iptal etti. Kararında haklıydı. Dosyalarına göre, bu kişilerin seçilme yeterliliği yoktu. Varsa da, buna dair belgeleri, süresi içinde ibraz etmemişlerdi. Bu durumda, yapabilecek başka bir şey yoktu.
Adaylıkları hakkında iptal ya da öteki deyimle “veto” kararı çıkınca, kıyamet koptu. Ve, Kurul kararından hemen çark etti.
‘Mahkemelerden belge alıp, getirsinler.’ dedi. Ve öyle yapıldı. Adaylar, mahkemelere gidip, istenen belgeleri bir günde aldılar.
Oysa, o belgeler TCK ve CMUK’a göre, öyle bir günde alınabilecek belgeler değildi. Önce Ağır Ceza Mahkemesi’ne başvurulacak, mahkeme talebi C. Savcı’sına havale edecek, Savcı o kişi hakkında gerekli araştırma ve incelemeyi yaptıktan sonra mahkemeye görüşünü bildirecek ve mahkeme kararını verecekti.
Bütün bunların yapılması, en az 15-20 gün sürüyordu. Yasalar, böyle diyordu.
Gelin görün ki, mahkemeler bırakın 15-20 günü, bir gün bile değil, sadece 1-2 saat içinde kararlarını ve istenen belgeleri verdiler.
Şimdi izan ve vicdan sahibi olan herkese soruyorum.
1-2 saat içinde böyle önemli kararları veren mahkemeler, verilmesi gereken nice kararları yıllarca süründürüp, suçlular neden ‘zaman aşımı’yla kurtarılıyordu? Bir bilen var mı, acaba?
Y.S.K kararları itirazsız ve kesin olduğuna göre, bu itirazlar neden kabul edildi? Ve, kararlar neden değiştirildi?
Y.S.K olarak madem baskıya boyun eğecektin, sonradan döneceğin bu kararı neden verdin?
Tekrar sormak lazım, senin denetiminde yapılacak olan bir seçimin adaletine ve dürüstlüğüne, artık kim inanır?
Merak etmeyin, aslında bütün bu olanlar unutuldu bile.
ÖSYM REZİLLİĞİ TAM GAZ !.....
Kısa adı ÖSYM olan Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi, son zamanlarda tam yerleştiriyor. Yine kısa adı KPSS olan devlet memurluğu sınavı dahil, bir çok sınavı yapan merkez, şimdi tam bir “katakulli merkezi” olmuş.
Sen, yıllarca çalış, dershanelere, kurslara git, özel dersler al, dünya para harca, hem de yok halinle. Kazanırım diye gir sınava. Birileri katakulli ile soruları, cevapları aşırıp seni harcasın. Sen, çalışmaya ve masrafa devam et.
Bunu yapanlarda azıcık Allah korkusu ve din duygusu olsa, bunu katiyen yapmazlardı. Ne yazık ki bunu yapanlar, Allah, din ve iman sözünü dilinden düşürmeyenler.
Son “şifre” rezilliğinden sonra, YGS sınav sonuçları bir türlü açıklanamıyor. Çünkü, sınav adil değil, hileli. Mutlaka iptal edilmesi lazım. Onu yapacaklar, ama utanıyorlar. Konuyu, şimdi bir Savcı inceliyor, ama adil bir karar vereceğine sakın inanmayın.
Bu rezalet henüz bitmeden, şimdi de ayni merkez kısa adı ALES olan lisans üstü sınavında ayni rezilliği yaptı. Bu defa, soru kitapçıkları hatalı çıktı. Adaylar ağlıyor, şaşkın ve perişan. İçimden ‘yuh’ demek geçiyor, ama demiyorum.
Kim bu ÖSYM Başkanı? Her sınavı yüzüne gözüne bulaştıran bu adamı, burada kim tutuyor? Bu yeteneksiz kişiye “Prof.” luk unvanı, nasıl verilmiş? Neden hala buradan uzaklaştırılmıyor?
VE, YAZIK BU MİLLETİN PARASINA !..
Mehmet Aksoy adlı, dünya çapında tanınan bir heykel ustamız var. Bu üstad, talep üzerine Kars’a bir anıt yapıyor. Adı, İnsanlık Anıtı. Yapım kararını Belediye Meclisi veriyor, Anıtlar Kurulu onaylıyor. Bütün hukuki gerekler yerine getiriliyor ve anıt büyük paralar harcanarak yapılıyor. Heybetli, gösterişli, kalıcı bir eser.
Heykel, Başbakanın bir Kars ziyareti sırasında gözüne çarpınca, başka bir konu yokmuş gibi aklını heykele takıyor ve ona acayip anlamında “ucube” diyor.
Bunun üzerine yalakalar hemen harekete geçiyor ve haklı hiçbir gerekçe gösteremeden heykelin yıkımına karar veriliyor. Ve, bu satırların kaleme alındığı sırada, heykelin yıkımı devam ediyordu.
Önce, şu sorulara bakalım.
Başbakan, bir sanat eleştirmeni midir? Bu ülkede, heykelden sadece o mu anlıyor?
Bir tek Başbakan istemedi diye, böyle bir eser hiç yıkılır mı?
Yapılan ve trilyonla ifade edilen masrafa yazık değil mi?
Onu yapan sanatçıya ve onun itibarına yazık değil mi?
O bir Buda heykelimi ki, onu yıkıyorsunuz?
Ama, kimsede “tık” yok. Böyle duyarsız toplum olur mu?
Bir gün, bütün bunların hesabı sorulmazsa, yazık olsun bu ülkeye ve yazık olsun bu ülkenin insanlarına !..