Bu günlerde çok sorulmaya ve konuşulmaya başlandı Atatürk diktatör mü? Sorusu. Demek ki birilerinin buna gereksinimi var. Bir tarafta yıkılması gereken (zaten emperyalizmin kontrolünde) bir çürümüş düzen var, bir tarafta da kurulmakta olan Cumhuriyet. Okuma yazma oranının yüzde 5’lerde gezdiği bir dönemde yıkılması gereken düzenden nemalananların Cumhuriyet’e karşı çıkması kendi açılarından ne kadar doğalsa, Cumhuriyetçilerin de kurmakta oldukları düzene sahip çıkmaları o kadar doğal.
Üstündeki insanlarıyla alınıp satılabilen köylerin sahipleri ağalar (feodallar) bu olanaklarının kaybolmasını isterler mi? Dini çıkarlarına alet edenler, buradan geçinenler hangi duyguyu taşırlar Cumhuriyet için. Günümüzde bile Turan düşleri kuranlar Atatürk’e nasıl bakıyorlar sizce? Dersim diye diye saldıranların alternatifi Cumhuriyet olabilir mi?
Vatanını bir kadın memesine satanlar nasıl sevsinler Atatürk’ü? Atinalı devlet adamı Perikles (İ.Ö.495-429), ‘Yurt ve devlet işlerine ilgi göstermeyen bir kimseyi zararsız değil, yararsız sayarız’ demesinden hareketle, vurdumduymazların, döneklerin Atatürk’ü sevmesi beklenebilinir mi? Halkın, halk tarafından halk için yöneltilmesi olarak tanımlanan demokrasiyi içine sindiremeyenler, kendi çıkarlarını her şeyin üstünde görenler neden sevsinler Atatürk’ü? “Bir devletin dayandığı esaslar ‘tam bağımsızlık’ ve ‘kayıtsız şartsız milli egemenlikten’ ibarettir (1923) diyen Mustafa Kemal’i, mandacıların, işbirlikçilerin, milli egemenlikten rahatsız olanların nasıl tanımasını düşünüyorsunuz?
Medeni Bilgiler kitabını okuduğunuzda, alınan/alınacak vergilerin dağılımında Milli Eğitimin hep başı çektiğini göreceksiniz. Böylesine bilime, insanların eğitimine önem veren bir liderin, cehaletin kol gezmesinden ya da boş beyinli üniversitelilerin varlığından çıkar umanların işine geleceğini mi sanıyorsunuz?
Türkiye Cumhuriyeti’nin ana ilkeleri olan, Cumhuriyetçilik, Milliyetçilik, Halkçılık, Devletçilik, Laiklik ve Devrimcilik, önemle incelenir ve birbiriyle olan sıkı bağları kavranırsa Atatürk’ün diktatör mü, değil mi? Sorusu da yanıtlanmış olur.
Olaylar emperyalizm ve yerli işbirlikçileriyle öyle noktalara taşındı ki, ortalık halk için toz dumana dönüştürüldü. CHP’lisi, AKP’lisi, MHP’lisi ve kimi hızlı solcusuyla, şeriatçısıyla ortak düşmana dönüştürülen Atatürk, koyduğu ilkeler ve uygulamalarıyla ortadayken, bu saldırının arkasını okuyamamak pek akıl işi değil, cep işi gibi geliyor bana. Burada dikkat edilmesi gereken en önemli nokta, insanın çürütülmesi eylemidir. Her yönden her noktadan insan çürütülünce ortada kalana insan demek mümkün mü? Doymak bilmeyen bir canavara dönüşen birileri, doymalarını sağlayacak olanlara insani yaklaşabilir mi? Atatürk dönemine, eylemliliğine baktığınızda ülkenin tamamının sanayi ve eğitimle kalkınmasının hedef alındığını görürsünüz. Kurulan fabrikalar, yapılan demiryolları, Köy Enstitüleri söylediğimin kanıtlarıdır. Ve en büyük kanıt ise Mustafa Kemal Atatürk’ün servetidir ve vasiyetidir. Soroslardan beslenenlerin bilmesi gereken bir şey var, o musluk bir yerde kesilecektir ve siz o zaman kovalarınızı nereden dolduracaksınız, bu tepe tepe kullandığınız yalanlarla kandırdığınız halk size izin verecek mi?
Atatürk bir devrimcidir ve dünyanın bugüne kadar tanıdığı en büyük devrimcilerden biridir. Keşke mazlumların adına daha çok diktatör olsaymış zalimlere. Gericiliğe, özelleştirmeye, kültürsüzlüğe, vatansızlığa, kul hakkı yemelere karşı daha fazla diktatör. Şimdi Atatürk’e saldıranlar kendi diktatörlüklerini gizlemek ve meşrulaştırmak için böylesine saldırganlaşıyor. Ne acıdır bugün böylesine rahat yaşayanlar, sorumsuz davrananlar hala Mustafa Kemal’in kurduğu Cumhuriyet’ten nemalanıyorlar. O diktatörlüğünü gerçek kılmış olsaydı sizlerin bugün varlığınıza rastlanmazdı.
Ama ne yaparsanız yapın bu nehirler denize ulaşacaktır. Çünkü Türkiye, dünyanın her anlamda kalbidir ve olmaya devam edecektir. Salt tarihi okumasını iyi bilsin insanlar.
Saray, 21 Kasım 2011.