DOLAR 35.54 ₺
EURO 36.58 ₺
STERLIN 43.43 ₺
G.ALTIN 3,100.80 ₺
Ç.ALTIN 5,057.82 ₺
BİLEZİK 2,821.24 ₺
BTC 100,827.64 $
ETH 3,368.28 $
BİST 9,866.73

Adım Adım Diktatörlük !..

Yayınlama: 28 Nisan 2010 Çarşamba 12:46 Kaynak: Haber Merkezi Editör:

Adım Adım Diktatörlük !..

Türk halkı, kendisini mağdur edenleri mazlum ve mağdurmuş gibi görmeye devam ederse, o diktatörlerin yönetimine razı olmak zorundadır. Halkın merhametinden yararlanıp, kendisini hep mağdur gösteren Başbakan, şimdi adım adım diktatör olma yolunda.


    Diktatörlük deyince, herhangi bir Afrika ülkesinden bahsetmiyorum. Monarşi yani Krallıkla yönetilen bir ülkeden de bahsetmiyorum. Bizim ülkemizden, yani Türkiye’den ve sözde demokrasi’sinden söz etmek istiyorum. Kaldı ki, monarşi ile yönetilen, mesela İngiltere, Norveç ya da  İsveç veya Danimarka gibi ülkelerde, demokrasi bütün kurallarıyla işliyor.
      Monarşiyle yönetilen ülkelerin hükümdarları bazen Kral, İmparator, Şah, Padişah, Prens, Emir, Kont, Admin  ya da Oymak Beyi olabiliyor.
      Neden bu kadar derine daldığımı, hemen anlatayım.
       Yeni Türk devletini kuran Atatürk’ün ilkelerini benimseyen ve Atatürk tarafından kurulan Cumhuriyet Halk Partisi bile, 23 yıllık tek parti döneminde diktatörlüğe hiç heveslenmedi. Eğer isteseydi, ülkede tek parti hakimiyetini devam ettirir, Atatürk’ün ve Cumhuriyetin bütün temel ilkelerini sürekli yaşam biçimi sayıp, demokrasinin adını bile andırmazdı.
        Ama öyle yapmadı. 1946-2002 asanda geçen yarım asrı aşkın süre içinde, demokrasinin kuralları içinde ve demokrasiye tam bağlı kalarak, ülkede yeni bir yönetim biçiminin oluşumunu sağladı.
        İyi de oldu. Çünkü, yeni bir devlet olmasına rağmen Türkiye, bu sayede medeni dünyadaki yerini  çabucak alıverdi.
         Aldı, ama 1980 li yıllara gelindiğinde,  darbeden yeni çıkan Türkiye’de Turgut Özal’la birlikte, bir keyfi yönetim başladı. Demokrasiye uygun biçimde seçimle gelen Turgut Özal, yenilik adı altında aldığı keyfi kararlarla, ülkeyi önce eşi görülmemiş bir yolsuzluk batağına sürükledi. Daha sonra yetkilerini yeterli bulmayıp, Başkanlık Sistemi’nden söz etmeye başladı. Mızrak kılıfa sığmayınca, Cumhurbaşkanlığıyla iktifa etti. Onu ise,  süresi içinde yerine getirmeye ömrü yetmedi.
                10 YIL SONRA YENİ BİR ÖZAL; “TAYYİP ERDOĞAN”
     2000 li yıllara gelindiğinde, yaşanan ekonomik kriz mevcut yönetimi zorlayınca, erken seçime gidildi ve yeni bir Özal ortaya çıkıverdi;  Recep Tayyip Erdoğan.
      Tayyip Erdoğan, tıpkı Özal gibi ilk seçimi ezici bir çoğunlukla kazanmış, ikinci seçimde zayıflamakla birlikte, iktidarını  korumuştu. Korumuştu, ama oy kaybına rağmen “tek adam” olma hevesinden hiç vazgeçmemişti.
       Tayyip Erdoğan, iktidarı boyunca iki dudağından çıkanı hep kanun gibi gördü ve gösterdi. Yandaşları da,  hep öyle gördü. Kayıtsız şartsız itaat, işte buna denirdi. Zamanla bu tek adamlık, onu diktaya heveslendirdi.Emrinde bütün görev alanlar, “Onun dediği olur.” deyince, diktatörlük hevesi, ona Başkanlık Sistemi’ni hatırlattı ve aklına geleni diliyle  söyletti.
                               ORDU, YARGI VE ANAYASA ENGELİ
      Aslında, örtülü bir diktatör gibi davranan Erdoğan’ın, bunu açığa vurabilmesi ve daha rahat edebilmesi için önce “Ordu”, sonra “Yargı” ve ona bağlı olarak “Anayasa” engelini aşması gerekiyordu. O da, öyle yaptı. Orduyu darbe planlamakla, yargıyı da yasama ve yürütmeye müdahale etmekle suçlayınca, bu kurumların kimi mensuplarının tutuklanması, bu engellere karşı iyi bir gözdağı olmuştu. Geriye, Anayasayı istedikleri gibi değiştirmek kalıyordu ki, o da şimdi onu yapıyor.
      Anayasanın istediği 330 dan biraz fazla Milletvekiline sahip olan Erdoğan ve ekibi, gece gündüz çalışarak kendilerine göre bir Anayasa hazırlamak istiyorlar. Göz boyayan kimi eklemelerin yanında esas yapmak istedikleri, yargıya biçim veren ve denetleyen Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu ile yasama ve yürütmeyi denetleyen Anayasa Mahkemesi’nin yapısını değiştirip, burada istedikleri gibi kadrolaşmak, Ordu mensuplarını sivil mahkemelerde yargılamak, böylece Orduya iyi bir gözdağı vermek, daha da önemlisi, işledikleri suçlara karşı kendilerini “Yüce Divan” sıfatıyla yargılayacak olan Anayasa Mahkemesi’ne, kendi adamlarını yerleştirmek.
                               BUNDAN SONRA NE OLACAK ?
        Tayyip Erdoğan, değiştirdiği ve yenilediği bütün maddeleri 336 oyla Meclisten geçiriyor. Kabul sayısı hiç değişmiyor. Eleştiri yok, mutlak itaat var. AKP Milletvekilleri, değişikliklerin eğrisine doğrusuna bakmadan gözü kapalı oy veriyorlar. Libya’daki Kaddafi’nin Meclisi de aynen böyle çalışıyor. Ama, onlar bizim gibi demokrasiden zaten hiç söz etmiyorlar.
        Değişiklik, halkoylamasına gitse de, iptali için Anayasa Mahkemesi’ne mutlaka götürülecek.
       Kimi çevreler, değişikliğin Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edileceğini ancak, AKP yi yine “mağdur” konumuna sokup, ilk seçimde bu sözde mağduriyetin oya dönüşeceğini iddia ediyorlar. Böyle düşünenler, bence haklılar. Çünkü bizim halkımız alttaki kediyi değil de, onu ezen ancak  canı yanan oymuş gibi bağıran üstteki kediden yana.
        Öyle olunca da, AKP yeniden ve tek başına iktidar. “Olur mu?” derseniz, vallahi de olur, billahi de.  Ama, biz bu kafayla adam olamayız.

 Yeni Genel Kurmay Başkanı Kim Olacak ?
     Tabii ki, mevcut Kara Kuvvetleri Komutanı’nın olması lazım. Gerçi, yasalar öyle demese de, teamüller öyle. Tıpkı 1.Ordu Komutanı’nın, Kara Kuvvetleri Komutanı olması gibi.
      30 Ağustos yaklaşıyor. Şurada 4 ay kaldı. Atamalar Ağustos başında yapıldığına göre, 4 ay değil, tam 3 ay var.  Orgeneral İlker Başbuğ, iki yıl için getirildiği bu görevi, 30 Ağustos’da yeni Başkana devredecek.
      Kuvvet Komutanları dahil, Ordunun bütün komutanlarının atamaları sicillerine ve yerleşik teamüllere göre yapılıyor. Genel Kurmay Başkanlığına, her ne kadar mevcut Kara Kuvvetleri Komutanı getirilse de, takdir yetkisi hükümete ait. Nitekim, 1987 yılında atanma sırası  Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Necdet Öztorun’da iken, Başbakan Özal yaptığı bir manevra ile Öztorun yerine, Orgeneral  Necip Torumtay’ı Genel Kurmay Başkanı yapıverdi. Öztorun da, 2 Temmuz günü emekli oldu.
                  TAYYİP ERDOĞAN, ACABA NE DÜŞÜNÜYOR ? 
      Çıkarılan söylentilere göre, hükümetin Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Işık Koşaner’i Genel Kurmay Başkanı olarak atamayı düşünmediği, başka bir isim üzerinde arayış içinde olduğu söyleniyor. Hatta, arayışın bittiği ve o ismin belli olduğu iddia ediliyor. Bu Orgeneralin kim olduğu ise, sır gibi saklı.
      Başka bir söylentiye bakılırsa, hükümetin mevcut Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Koşaner ile sıkı bir pazarlık içinde olduğu, hükümetin koşullarını kabul ettiği takdirde, Koşaner’in bu göre getirilebileceği ifade ediliyor.
     İster Koşaner, isterse kim olursa olsun, son bir yıl içinde Silahlı Kuvvetler’in aldığı yara kısa süre içinde tamir edilmediği takdirde, geleceğimizi güvenlik içinde görme imkanımız ve şansımız yoktur. İşte, yeni Genel Kurmay Başkanı’nın ilk görevi, bu yarayı tamir etmek olmalıdır.
      Şartları oluştuğu için ikisi eylemli, ikisi ise teorik dört askeri darbeye  rağmen, Türk Ordusunu “darbeci” olarak göstermek, Türk Askeri’ne karşı büyük haksızlıktır.
        Bu memlekette darbe tartışması yapmak, eskilerin deyimi ile “abesle iştigal”dir. Çünkü, İsmet Paşa doğru sözü yarım asır önce söylemişti. “Şartları oluştuğunda, darbe kaçınılmazdır.”
      
       
      

İlk Yorumu Sen Yaz
code
google-site-verification=uSnnSC5jUTWittUtiCokfxv6706ikL65px5KxiN1Mg4