Çünkü, çağdaş bilimsel eğitimi Türkiye’de bitirdiler. Eğitim Programları okullarda geçmişin kafa yapısını benimseyen, modern çağı umursamayan bir anlayışla  düzenleniyor.

    İstanbul Milli Eğitim Müdürlüğü’nde bir dönem, Dış İlişkiler (Yurt dışı Eğitim) Şube Müdürü olarak çalıştım.

    Öğrenci dosyaları Bakanlıkta tutulmakla beraber, yurt dışına çıkışlar genellikle Yeşilköy (Atatürk) Hava Alanı’ndan yapıldığı için, Milli Eğitim Bakanlığı çıkış vize verme yetkisini de bize vermişti.

     O sebeple dairede yoğun bir insan trafiği ve vize talebi vardı.

      Yurtdışında okumak isteyenler, daha çok mevcut yabancı dillerini geliştirmek, bilmeyenler biraz fazla kalıp bir yabancı dili yerinde ve iyi derecede öğrenmek amacındaydılar.

    Yeni ve modern bilgiler öğrenmek, yeni bilimsel arayışlara girmek gibi bir düşünce ve amaç fazlaca güdülmüyordu. Çünkü, Türkiye’deki eğitim programları çağın gereklerine göre hazırlanıyordu. Milli Eğitim Bakanlığı’nın bu konuda görevli ve yetkili olan Talim ve Terbiye Dairesi, bilimsel kafa yapılı kişilerden seçiliyordu.

                                                DEVİR DÖNDÜ!

   Adalet ve Kalkınma Partisi iktidara geldikten sonra, ekonomik gidişatın düzeltilmesiyle eğitim işlerinin de daha ileriye götürüleceğini ummuştuk.

   İktidar, yeni okullar yaparak derslik sayısını artırırken, birçok yerde derslik yokluğundan uygulanan ikili eğitimi de ortadan kaldırıyordu. Bu, ne güzel bir çalışma ve hizmetti.

    Yetmedi, devlet okullarında okuyan bütün öğrencilere, sosyal durumlarına bakılmadan ders kitapları ücretsiz dağıtılmaya başlanmıştı.

    Ülkede nüfus artışına paralel olarak öğrenci sayısının artması, öğretmen sayısının da artışını gerektiriyordu. Her yıl alınan yeni öğretmenlerle bu açık da kapatılmaya çalışılıyordu.

     Bütün bunlar, gerekli ve güzel şeylerdi. Güzeldi, ama uygulanan eğitim programları, kısa sürede ters yüz edilmeye başlandı.

    Yeni ders kitaplarının yazdırıldığını da duyunca çok sevinmiştik. Bilimsellik ve çağa biraz daha yaklaşmanın ele alınacağını umuyorken, tamamen tersi oldu.

   İlk olarak Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu olan ve “Cumhurbaşkanı olmasaydım Milli Eğitim Bakanı olurdum. Ancak, daha önce öğretmen olurdum.” diyerek, eğitimin önemini her zeminde ortaya koyan Başöğretmen Atatürk’ü okul kitaplarından çıkarmanın yollarını aradılar.

    Birçok yerden adını çıkardılar da. Atatürk ilkeleri ve Atatürkçülük gibi dersleri zayıflattılar. Devrim Kanunlarını Eğitim Programlarının dışına çıkardılar.

     Eğitim Programlarını bilimsellikten uzaklaştırılırken,  o programları dinsel motiflerle süsleyerek, dini konuları yoğun bir biçimde eğitimin içine soktular. Bu amaçlı  konuların sayısını artırdılar.

   Daha da önemlisi, okul yöneticiliklerine ve Bakanlığın üst yöneticiliklerine, dini eğitim almış ve böyle okullardan mezun olmuş kişileri getirdiler.

        Ve, biraz daha önemlisi, Talim Terbiye Kurulu’nun da yapısı değiştirerek, aynı kafaları bu kurula üye yaptılar ve eğitim programlarını bunlara hazırlattılar.

                                      EĞİTİM İÇİN YURT  DIŞINA KAÇIŞ

       Geçen 15-16 yıl içinde, eğitim çağdaşlık ve bilimsellikten uzaklaşınca, eskiden sadece yüksek öğrenim için yurtdışına okumaya gidenler artık azınlıkta kaldı. Onlardan çok daha fazlası, yani  lise düzeyindeki gençler yurtdışına kaçmak istediler. İmkan bulan bunu yaptı ve yapıyor.

     Yurtdışına öğrenci gönderen bürolar, lise seviyesindeki eğitim için yoğun bir talep olduğunu ve liseli gençlerin yurt dışında okumayı tercih ettiğini söylüyorlar. Tabii, maddi imkanı olanlar.

   İmkanınız varsa,  çocuğunuza yurt dışında eğitim aldırmaya çalışın.