Bu iki kişi, Mahkemelerin tahliye kararlarına rağmen, yıllardır yine de hapisteler. Çünkü, emir adaletten, emir yargıdan değil. Emir, büyük yerden geliyor. Yalnız Avrupa değil, bütün dünya da bizi ibretle seyrediyor.

    Değerli okurlarım, İnsanlar, dünyanın neresinde olurlarsa olsunlar, yedikleri ekmek, içtikleri su ve aldıkları hava kadar adalete muhtaçtırlar. Adaletin olmadığı yere, ölüm dahil bütün kötülükler girer ve çıkmaz.

    Daha İlkokula gittiğim çocukluk yıllarımdan hatırlıyorum. Babam ve öteki büyüklerim, adaletin yaşamak için ne kadar önemli olduğunu anlatırken, mahkemeleri gösterip, “İşte onlara güveniyoruz, onların sayesinde emniyet içinde yaşıyoruz.” derlerdi.

    Bu mahkemelerde görevli olan Hakimlere karşı da büyük, hem de çok büyük saygı gösterirlerdi. Tabii, biraz da korkudan. Ama, onların dağıttıkları adaletten ve adil kararlarından hiç kimsenin endişe ve şüphesi yoktu. Kaldı ki, karşılarında hangi güç olursa olsun.

    Şimdi öyle mi? Çok sayıda vatandaşımızdan duyduğum gibi, “Artık, mahkeme kapısının önünden geçmeye korkuyoruz. Çünkü, emir altında karar veren bir mahkemenin adaletine, kim güvenir ki? Orada görevli Hakim ve Savcılara kim inanır ki? Ve, bu dönemde bağımsız yargı lafına kim aldanır ki?”

                            NEDİR BU BAŞIMIZA GELENLER?

     Yıllar önce yargının zulmüne uğramış bir yargı mağduru olarak  dert yanmaya çalışırken, meğer beterin beteri varmış, bilememişim.

   AKP iktidarı, ülkeyi önceleri normal olarak ve fazlaca yakınmasız yönetirken, halkın “Tek adam rejimi” dedikleri sisteme geçtikten sonra, dünya başımıza yıkıldı.

    Verilen keyfi karar ve uygulamalardan ve ardı arkası kesilmeyen hırsızlık ve yolsuzluklardan sonra, Adaletin ele geçirilmesi ve de haksızlıkların doruk yapması, o rejimi seçen milletimizin aklını başına getirdi, getirdi ama yine onların deyimi ile “Atı alan Üsküdar’ı geçti”

     Bu rejimin, ötekilerin yanında en büyük kötülüğü, yargıya hakim olmaları ve adaleti ortadan kaldırmalarıdır. Çünkü, mahkemelerde önemli kararlar artık hakka-hukuka göre değil, tepeden gelen emirlere göre veriliyor.

    O kadar ki, Türkiye’de bu ve benzeri duruma işaret eden Amerikan Meclisi Başkanı bile geçen gün Türkiye’deki bu kötü durumları işaret edip muhatabına, “Burası Türkiye değil.” Diyebiliyor ve bunu dünyaya ilan edebiliyor.

                                        GELELİM, İKİ ÖRNEĞE

     Fazlaca detaya girmeden açıklayayım. Osman Kavala bir iş adamı. Gezi olaylarının tertipçilerinden olarak suçlanıyor. Tam 3 yıldır hapiste. Öteki suçlananlarla birlikte yıllar sonra Beraat etti. Ancak, ötekileri tahliye edildiği halde, ona başka bir kulp takılıp, hapiste bırakıldı ve çıkarılmıyor.

     Devlet olarak tanıdığımız Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AHİM) onun tahliye edilmesine karar verdiği halde, yine tahliye yok Anlamak mümkün değil.

    Şu kadarını anlıyoruz ki, “Tek adam öyle istiyor, Beraat’ini istemiyor ve sürekli hapiste kalmasını istiyor.” Osman Kavala’yı tanıman, benim babamın oğlu değildir, ama yazık!

            Tahliye kararını veren Hakimler şimdi nerede biliyor musunuz? Dağıtıldılar, “Sürgündeler !”

                                   YA SELAHATTİN DEMİRTAŞ !

   Selahattin Demirtaş’ı da, ancak herkes kadar tanırım. Görmüşlüğüm bile yok. HDP adlı partinin,  bir zamanlar Başkanıydı. Halkın seçtiği bir kişi olarak, TBMM’de görev yaptı. Daha sonra, terör örgütü ile ilişkilendirilip, Edirne Cezaevi’nde hapse atıldı. Halen orada bulunuyor. Hiçbir savunması dikkate alınmadı.

      Devlet olarak kararlarını tanıdığımız Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne gitti ve mahkeme “Hak ihlali” kararı vererek, tahliyesini istedi, ancak yine tahliye edilmedi.

      Bizim Anayasa Mahkemesi de “Hak İhlali” kararı verdi. Ancak, yine tahliye edilmedi.

     Daha sonra, bizdeki yerel Mahkeme de tahliye kararı verdi. Yine tahliye edilmedi. Çünkü, Ankara’daki başka bir mahkemenin mahkumiyet kararı öne sürülüp, Demirtaş yine hapiste kaldı.

     Değerli okurlarım; Selahattin Demirtaş da benim babamın oğlu değil. Üstüne üstlük geçen ay sosyal medyada eşine de çok ağır hakaretler yapılmıştı. Yapanın yanına da kar kalmıştı.

     Benim derdim, bu yönetim adaletle neden bu kadar oynuyor? Adalet dağıtmakla yükümlü olan yargı mensupları, ”Biz, böyle bir adaletin, daha doğrusu adaletsizliğin içinde olamayız.” diye neden tepki vermiyorlar?

                     DEVLET BAHÇELİ, BAŞ YARGIÇ !

      Değerli okurlarım; İktidarın küçük ortağının lideri Devlet Bahçeli’nin iki çıkışı, adaletin durumunu ortaya koymaya zaten yetiyor.

      Hatırlayın, Bahçeli geçen yıl, Alaaddin Çakıcı’nın tahliye edilmesi gerektiğini söyleyince, çıkarılan af kanununda kitabına uydurulan tahliye ile Çakıcı tahliye edildi.

    Bahçeli şimdi de, eski bir Ülkücünün kardeşi olduğu söylenen Fetöcü Mümtazer Türköne’nin de tahliyesi gerektiğini söyleyince, aradan 3 ay geçmeden Türköne tahliye edildi. Hem de Yargıtay kararıyla.

    Yazık oluyor bu ülkeye. Bizi, bugünlere sürükleyenlere acımam, ancak masum insanlara yazık oluyor.