Çünkü, adaletin olmadığı yerde, mahkemelere gerek yoktur. Düşünün, bir alt mahkeme Anayasa Mahkemesini ve kararlarını tanımıyor. Dolayısıyla Anayasa’yı da tanımıyor. Vaktiyle Cumhurbaşkanı da, Anayasa Mahkemesi’ni ve kararlarını tanımamış, ona ve kararlarına saygı duymadığını açıkça söylemişti. Bu durumda, yargıya ve bu mahkemelere ne gerek var ki?

   Değerli okurlarım;  En son, Ankara 14’ncü Ağır Ceza Mahkemesi’nin bir Milletvekili hakkındaki kararını öğrendik. Mahkeme açıkça, “Ben, Anayasa Mahkemesi’nin kararını tanımıyorum. Verdiğim kararda ısrarlıyım” dedi. Yani, Anayasa Mahkemesi’nin kararını tanımayan bir yerel (alt) mahkeme olarak, T.C. Anayasası’nı da kabul etmediğini söylemek istiyordu.

     Yarın, Anayasa’nın hükümlerini gösterip de, bu mahkemenin karşısına çıkan,  YANDI!

                        İŞTE, SAYISIZ ÖRNEKLERDEN SON ÖRNEK

     Hatırlayınız, Enis Berberoğlu adlı Vekil,  Cumhuriyet Gazetesi’nin yöneticisi iken, görevini yapıp MİT Tırlarına ait bir haberi yayınladığı için, iktidarın hoşuna gitmeyip takibata uğramıştı.

     Bu kişi, sonradan CHP Milletvekili seçildiyse de, 5 yıl 10 aylık bir hapis cezasına çarptırıldı. Çünkü, emir büyük yerdendi.

     Berberoğlu, hapse girdi çıktı ve nihayet konuyu bireysel olarak Anayasa Mahkemesi’ne götürdü. Mahkeme, tereddütsüz “Hak ihlali var” dedi.

    Ve dosya tekrar Ankara 14’ncü Ağır Ceza Mahkemesi’ne gitti. Mahkeme, “Kararımda ısrarlıyım. Ben yeniden yargılama yapmam, Hak ihlali filan yok. Anayasa Mahkemesi’nin kararını da tanımam.” Deyince ve Meclis Başkanı da, “Biz TBMM olarak, 14’ncü Ağır Ceza Mahkemesi kararını tanırız.” deyince işler karıştı. Yani o da, zımnen AYM’yi tanımadığını söylemek istiyordu.

    Bunun üzerine Anayasa Mahkemesi’nin bir üyesi dayanamayıp anlamlı bir Twit atarak, “Işıklar yanıyor” deyince, ortalık  iyice karıştı. Cumhurbaşkanı da devreye girip bu Twiti eleştirdi, böylece Adalet bir kere daha kefene büründü. Böylece, işler daha çok  karıştı.

    Dünyada başka bir örneği görülmeyen bu adalet yozlaşması, Türk milletini son derece üzdü ve geleceği için iyice endişelendirdi.

       Ne var ki,  bir gerçek bir kere daha ortaya çıktı. “Türkiye’de Adalet tamamen ölmüştü!” Esasen, ölümün daha önce gerçekleştiği bilinse de, bu kere iyice son nefesini verdiği ve kara topraklık olduğu ortaya çıktı.

          BU OLAY, OLAYLARIN BAŞI DEĞİL, SONU DA OLMAYACAK!

   Değerli okurlarım; Bu sütunlarda, adalet ve onu sorgulayan çok yazılarım oldu. Oldu çünkü, ben de düpedüz bir adalet mağduruydum. Ve, zaman zaman isyan ederek, uğradığım yargı zulmünü burada ısrarla anlatmaya çalışmıştım.

     Şimdi görüyorum ki, mahkeme kapısını çalıp da mağdur olmayan, hak arama yerine tersi ile karşılaşan ve bu kapıya gittiğine bin pişman olan milyonlarca insan var.

      Yine hatırlayın, Sevda Noyan adlı yandaş bir kadının TV’ye çıkıp, çıkaracakları bir isyanda en az 50 kişiyi katledeceklerini anlatması  üzerine, ifadesi alınıp hakkında Savcılıkça “Takipsizlik Kararı” verildiğini biliyor musunuz?

    Bu yazıyı kaleme almadan 2 gün önce bir hukukçu dostumla konuştum. Çok üzgün ve çok öfkeliydi. Konuşurken bir ara daha çok heyecanlanıp ayağa kalktı ve başlıktaki sözü tekrarladı. “Kapatın Şu Mahkemeleri” dedi.

    Pek tabii ki çözüm bu değildi, ama bu zulme artık mutlaka bir çözüm bulunmalıdır. Ancak, geldiğimiz şu noktaya bir bakınız. Adaletin bittiği yerde, geriye ne kalır ki?

     Israrla tekrar ediyorum. Adaleti getirdikleri bu noktayı lütfen ve mutlaka sorgulayın. Adaleti bu hale getirenler, salt çıkarları için onu ayaklar altına serenler, acaba neye ve kime güveniyorlar? Bunun sonu ne olacak?

      Çok üzgünüm, yazıyı şimdilik  burada kesiyorum.