Onca felaket kapımızı çalarken, hiç ama hiçbir tedbirimiz yok. Belki de korkumuz yok. Umursamaz, başarısız, yolsuz bir iktidara ve otoriteye  sırtımızı dayamışız, başımıza gelen ve gelecek olan felaketleri hiç umursamıyoruz. Bunun, sayısız örnekleri var.

     Değerli okurlarım;  İnsan olarak ya da millet olarak, kendimizde olsa da, bir kusuru hiçbir zaman kendimizde değil, hep başkalarında ararız. Hani eski bir söz var, “Kabahati gelin yapmışlar, kimse almamış” dedikleri gibi.

      Günlük hayatımızda, istenmedik birçok olaylar başımıza geliyor. Hemen hiç birindeki  oluşumda, kendimizi hatalı görmüyoruz. Basit bir trafik kazasında bile, esas kusurlu olan üste çıkmaya çalışıyor ve hatayı karşısında arıyor. Anlaşmazlık ya da kavgalar da, hep  bu sebeple oluyor.

    İnsan düşünüyor da, bu davranış biçimi acaba insanın yaradılışından mı geliyor? Yoksa, zararı hep başkasının üstüne yükleme arzusundan mı?  Kesin bir cevabı yok.

                            GELELİM TOPLUMSAL HATALARIMIZA

    Ülkemiz, 18 yıldan beri olabildiğince yıpranmış bir siyasi iktidar tarafından yönetiliyor. Üstelik, güvenip onu biz seçtik ve iktidar yaptık. Yaptık, ama kısa süre sonra gördük ki, umduğumuz gibi çıkmadı. Ülkeyi düzgün yönetemediği gibi,  büyük haksızlıklar ve yolsuzluklar yaptı. Bu yolsuzluklardan, içi-dışı koktu. Kendine yar olanları yani yandaş ve yalakaları ihya ederken, halkın büyük kesimini mağdur etti. Yaşamını oldukça zorlaştırdı.

     Sonra ne oldu? Ne olacak gelen ilk seçimde yine onu seçtik. Daha sonra ne oldu. İktidar, yanlışlarına devam ettiği halde, takip eden seçimde yine onu seçtik, hem de inat edercesine. Böylece bu iktidar tam 18 yıldan beri başımızda kaldı. Halk, inim inim inlerken, onun gitmeye hiç niyeti yok. Bu durum, yazımın başlığında da ifade ettiğim gibi, bizim adam olmayacağımız gösteriyor. Başka türlü nasıl anlaşılabilir?

                                 BAŞKA ÖRNEKLER Mİ ?  ÇOOOK !

     Bir meclisimiz ve mebuslarımız vardı. Burada halkın yararına kanunlar çıkarılıyor ve memleketin sorunları  görüşülüyordu.

     Tuttuk, bu durumdan rahatsız olmuş gibi, yapılan bir halk oylamasında Meclisi göstermelik hale getirip, ülkenin yönetimini bir kişiye teslim ettik. Böylece memleket Kanunlarla değil, bir kişinin iradesiyle çıkarılan Kararnamelerle yönetilmeye başlandı. İyi mi oldu?  Tabii ki, hayır.

   Taaa.. 1939 yılında meydana gelen yıkıcı Erzincan depreminden beri, Türkiye’nin bir deprem kuşağında olduğu biliniyor. Bu tarihten sonra da birçok depremler ve can kayıpları oldu.

    Yetmedi, en büyük deprem acılarından birini 1999 Gölcük depreminde yaşadık. Ders aldık mı? Hayır! Merhum Başbakan  Ecevit bu depremden sonra, o zamanın para değeri ile 66 milyar lira “Deprem parası” topladı.

    Söyleyiniz, bu paralardan halka kaç kuruş yardım yapıldı? Ya da, depreme karşı hangi tedbirler alındı? Daha açık bir söylemle bu paralar ne oldu?

    Hemen söyleyeyim, bu iktidar tarafından yalanıp yutuldu. N zaman ki, bu İzmir depremi oldu, paralar halkımızın aklına geldi. Geldi, ama paralar çoktan “hiç” edilmişti. Sorsanız da, Hesap veren yok.

     Öte yandan, hani “Olası bir depremde toplanma yerleri?”  470 alandan, bu iktidar döneminde sadece 77’si  kalmış.  Geri kalanlara yandaşlar tarafından AVM’ler ve büyük binalar yapılmış. Amaç, rant, rant, rant…

    Değerli okurlarım, yolsuzlukların, hırsızlıkların, adam  (yandaş) kayırmanın ardı arkası kesilmiyor. Adalet tükenmiş, mahkemeler hak-hukuk değil, zulüm dağıtıyor. Yakıaın yok, hesap soran yok. Sorsa da cevap veren yok. Türkiye keyfi bir yönetimden başka, Saraylarda yaşayan yöneticilerin baskısı altında inliyor.         

     Bu durumdan şikayetçi olanlar hakkında açılan hakaret davalarının sayısı bilinmiyor. Aklı başında insanlar isyan etse de boş. Onlar da sadece  “Biz adam olmayız.” diyebiliyorlar.

      Değerli okurlarım; Tekrar ediyorum, ülkemiz adeta bir uçurumun eşiğinde. Bir taraftan Coronavirüs salgını, öbür taraftan bu çok kötü yönetim, halkımızı inletiyor, bunaltıyor. O kadar ki, halkımızın içine düştüğü geçim derdi bile, bu salgın hastalığı ikinci plana itti.  İtti, ama ölümler her gün devam ediyor.

     Haklarını yemeyelim. İktidarın küçük ortağı, “Ekmek bulamayanlar pasta yesinler” der gibi, “Askıda ekmek” Kampanyası başlattı. Ekmek bulamayanlara  müjde.

     Halkımıza tavsiyem, evet yönetilemiyoruz, büyük bir yönetim sıkıntısı içindeyiz. Hiç değilse, sağlığımızı korumaya çalışalım. Hiçbir şey, sağlığımız kadar kıymetli değil.