İNSANLIK YAŞAMINDA ETKİN GÜÇLER OLARAK İNANÇ SİSTEMLERİ, ETNİKÇİLİK/MİLLİYETÇİLİK VE BİLİM-3

Değerli okurlar, önceki bölümde vahiysel bilgilerin genel/evrensel ahlâki öğütler dışında tarihsel ve yerel olduğundan söz etmiştik. 
Kaldı ki, gelişen/evrimleşen insanlığın yaşam sürecinde, genel/evrensel ve/veya ahlâki alana ait bilgilerin kriterleri de değişmektedir; örneğin, dinlerin ortaya çıktığı dönemde savaş ganimeti olağan/normal karşılanırken, günümüzdeki insanlık yaşamında kötü bir toplumsal olgu olarak görülmektedir; benzer durum cariyelikte de geçerlidir. Dolayısıyla Rönesans’la başlayan bilimsel bilgi (ki, o da doğadan elde edildiği için inananlar açısından ilâhi güce ait bilgilerdir), vahiyle gelen ve toplumsal (insanlık yaşamını düzenleyici) kurallar içeren bilgilerden katbekat daha kapsayıcı, daha gelişkin bilgilerdir. Bu durum, kozmolojik evrimle de, biyolojik evrimle de uygunluk gösterir. Bu uygunluk, basitten gelişkinliğe/komplikeye, az çeşitten çok çeşide ve az bilgiden çok bilgiye doğru olan gidiştir. Keza, insan ürünü olan yaşam araçlarındaki başdöndürücü gelişme de bunun bir göstergesidir; çünkü bilgi geliştikçe, bu bilgiyle üretilen yaşam araçları da gelişmektedir; yaşam araçları da yaşam kurallarının (hukuk) değiştirilip geliştirilmesine yol açmaktadır. Sonuçta kozmolojik ve biyolojik evrime uygun olarak insanlığın bilgi kümesi de daha gelişkine/komplikeye (az bilgiden çok bilgiye) doğru değişim-dönüşüm geçirmektedir. Hatta bir anlamda dinler de evrim geçirmiş durumdadır. Yahudiliğin/Museviliğin On Emir’le başlayan insanlık yaşamına dair kuralları Tevrat’la biraz gelişmiş, Hıristiyanlığın İncil’inde gelişimini sürdürmüş, Müslümanlığın Kuran-ı Kerim’inde doruk noktaya ulaşarak son bulmuştur. Doruk nokta derken, gelmiş-geçmiş tüm zamanların “doruğu” değil, vahiyle gelen bilgiler silsilesinin ya da bilgi kümelerinin en doruğu anlamındadır. Eğer vahiy yolu son bulmamış olsaydı, beşeri yaşamın gelişmişlik düzeyine uygun olarak daha çok bilgi içerikli, daha kapsayıcı/yüksek düzeyli vahiysel bilgi kümeleri gelmeye devam ederdi. Yaygın olan “Kuran’dan öncekiler değişime uğratılmıştır.” görüşü doğrudur; çünkü beşeri yaşam doğanın/evrenin Evrim Yasası’na uygun olarak tıpkı yeni doğmuş bir çocuk gibi sürekli gelişkinliğe doğru değişip-dönüşmektedir yani evrilmektedir. Nasıl ki, bir çocuğa giydirilen bir elbise çocuk yetişkin olduğunda dar geliyorsa ve giydirilmeye devam edildiğinde de elbise yırtılmaya mahkumsa, insanlığın yaşam kuralları da (hukuk) gelişen insanlık yaşamına zamanla öyle dar gelmekte ve yeni yaşam kuralları oluşturulmadığında yırtılmaya yani değiştirilmeye mahkum olmaktadır. İşte bundan dolayıdır ki, ilâhi güç dar gelip değiştirilen önceki vahiy kuralları yerine yeni vahiy kurallarını (Tevrat’tan daha gelişkin olan İncil’i, İncil’den daha gelişkin olan Kuran-ı Kerim’i) göndermiştir. Kuran’dan öncekiler Kuran’ın indirildiği dönemdeki insanlık yaşamına/toplumsal yaşama nasıl dar geldiyse, Kuran’dan sonra da değişip-gelişmeye devam eden insanlık yaşamına Kuran’da var olan yaşam kuralları da (hukuk) öyle dar gelecektir. Bu kuralların değişime uğramadan uygulanmaya devam edilmesi, yeni doğmuş bir çocuğa –esnek olmayan- çelik elbise giydirmeye benzer. Çocuk geliştikçe çelik elbise sıkmaya başlayacak, erişkin aşamaya geldiğinde çarpık bir beden ortaya çıkmış olacaktır. Bu ise, çocuğun gelişimine yani doğanın işleyişine, inananlar açısından ilâhi gücün bedene yüklediği işleyiş kuralına uygun olmayan bir durumdur. Benzer durum, insanlık yaşamı/toplumsal yaşam için de geçerlidir. Gelişen insanlık yaşamında, başlangıçta giydirilen yaşam kuralları, gittikçe dar gelmeye yani yetersiz kalmaya başlayacaktır. Örneğin, motorlu taşıtların icat edilmesiyle ortaya çıkan trafik kuralları, vahiysel kurallarla ya da bilgiyle nasıl düzenlenecektir?      DEVAM EDECEK