Seninle ölülerin nasıl dirildiklerini tartışırdık

Ama hep ayrılırdı yolumuz bir sonuca vardığımızda

Ne bedenin hayata gözlerini kapamasıydı ölüm

Ne bir defalıktı

Ne de bir mezarlıkta son bulurdu her şey

Milyonlarca doğabilirdim tükenmeden öldüğümde

Bütün ölümlerim erkendir benim

Ve her ölüşümde daha görkemlidir dirilişim

Günü gelir

Üç fidan olurum darağacında

 Kendim takarım yağlı urganı boynuma

Kurşunlara göğüs veririm

Kahpe pusuda patlayan her bombaya bir yanımı

Günü gelir

Toptan yanarım sivasın otel odalarında

Günü gelir

Dur ihtarına uymadığımdandır vuruluşum

Bazen yanlışlıkla (!) basılır evim

Sorgusuz sualsiz yargısız infazlara giderim

Her ölümümün bir sebebi vardır

Bütün cenaze törenlerimde çıkar birileri

Namus sözü verirler katiller yakalanacak diye

Yüzyıllar geçer ölümlerimin üzerinden

Yakalanamaz katiller

Birilerine kızıp yeni ölümlere hazırlarım kendimi

Karanlıklara inat allı yeşilli giysiler giyer

Bu yürek susmayacak diye söylerim türkülerimi

Tükenip yok olmamı beklerler

Akıtırlar kanımı toprağa, ama bilmezler

“dökülen kanla filizlendiğimi

Yerin derinliklerindeki köklerimin bu kanla beslendiklerini”

Her ölüme biraz alışmışımdır

Kendim gitmişimdir açlık grevlerinde ölümün üstüne

Ama nedendir bilmem hâlâ zor gelir

Kahpe pusularda patlayan bombayla parçalanarak ölmek

Soğuk Ankara sokaklarında.