Yönetici kurumların toplumu bilinçlendirmek adına sanatsal etkinlikler yapması, toplumun geleceği, aydınlanması adına çok önemlidir. Bu konuda üzerime düşen sorumluluğu Saray’a geldiğim günden beri yapmaya çalıştım, yetkililere öneriler sundum ve üyesi olduğum Türkiye Yazarlar Sendikası kanalıyla da katkı sunabileceğimi söyleyip projeler de önerdim. Ne yazık ki gündeme bile alınmadı. Tüm bunlara rağmen Belediyenin, film, tiyatro ve birazdan sözünü edeceğim etkinlikleri de önemsiyorum. Katkı sunduğu tartışmasız bir gerçek. Ama neyi nerede, nasıl, kiminle gerçekleştirilmesi de ayrıca çok önemli. Verilmek istenen karşının algılama gücüyle sınırlıdır. Sözünü ettiğim tüm etkinlikler bu anılmama gücünü geliştirir.
Kızım, kendilerinin bir konferanstan çıktıklarını ve akşam da velilere aynı kişi tarafından konferans verileceği belirtti. Akşam 19.30 ‘da olacağı söylenen konferansa katıldım. Geç başlaması bir eksiklik olmasına rağmen böyle küçük yerlerde ki önemini düşünerek izledim.
Selçuk Üniversitesi Öğretim Üyesi Doçent Doktor Hasan Yılmaz’ın verdiği “Günümüzün Değişen Koşullarında Anne-Baba Rolleri” başlıklı konferans  Saray Kültür Merkezi’nde yapıldı. Sunumu yapan arkadaş, dinleyenlerle bağ kurmada ve slayt gösterileriyle yaptığı işi gerçekten iyi biliyordu. Sıkılmadan dinlenen bu etkinlik doğal olarak birçok soruyu da kafamda canlandırdı. Ne var ki, soracağım sorular anlatılanların asıl gerçeğiydi. Yanıtı verilir miydi verilmez miydi bilemiyorum. Ama çok noksanlık taşıdığını belirtmeliyim.
‘Değişen koşullar mı, değiştirilen koşullar mı?’ Sorusu ilk kapımı çalan soru oldu. Yazılarımda sık sık vurguladığım gibi payda/ana sorun kavranmazsa anlatılanların boşlukta dolaştığı anlaşılamaz. Anlatıcı, birçok sorunu anne-babanın çocuklarıyla ilişkisi ve davranış biçimlerini yaşamdan kopararak anlattı. Neydi bu kopuş ve değişen koşullar? Bilindiği gibi yaşanan koşullar insanın kişiliğini, davranışlarını belirlemede çok çok önemlidir. Yaşamı analiz edip, insan üzerindeki etkilerini çözümleyemezseniz, ona yapacağınız öneriler yüzeysel doğrular gibi gözükse de gerçekçi değildir. Tüketim toplumuna sürekli taşınan özellikle gençlerimiz, çocuklarımız, medya ve internet gibi araçlarla da yaşadıkları koşulların çok ötesine taşınmakta ve yaşamdan soyutlanmaktadırlar. Bu gerçek üretimin içindeki anne ve babanın yaşadıklarıyla doğal olarak çelişecektir. Doğayı kirleten bir anne babanın çocuğuna ‘doğayı sev ve koru’ demesi ne kadar ikna edici olur. Yaşanan koşullarda, işsizliğin dolu dizgin gittiği, asgari ücretin normal bir insan yaşamıyla alay ettiği düşünülürse ve bu koşullarda yaşayan insanlara soyut öneriler götürülürse sonuç ne olur acaba? Okumanın, okumak için gereksinmelerin para olduğu bu koşullar, onları verememek durumundaki işsiz ya da asgari ücretli bir veliyi nasıl etkiler? Sözcükler masumdur. Çıkan ağızlara tabii olmak zorundadır. Onun için ağzımızdan çıkan sözcüklerin anlamını gerçekçi olarak verirsek, vermek istediğimiz hem yerine ulaşır, hem de ulaştığı yerde kalıcılaşır.
Sevgili öğretim üyesi kardeşimiz, bu çok hızlı değişen koşulların nasıl ve niçin değiştirildiğini;her gün yeni bir cep telefonu modeli çıktığını, ekranlarda reklamları yapılanların neden ‘en iyi’ diyerek kitleye sunulduğu; bu tüketim canavarının neden tüketemeyeceklere bombardıman edildiği noktalarını çözmesi ve çözümden sonra verdiği konferansın konusunu düzenlemesi gerekir. Gittikçe çıkmaz sokaklara sürülen insanlarımızın çaresizliğini bilemeden onlara akıl vermenin anlamsızlığı nedense anlaşılamamakta ya da anlamak istenmemektedir. Uzlaşmaz çelişkilerin içinde yaşayan veliler ister istemez sıkıntılarını çocuklarına da yansıtacaklardır. Çünkü gerçek maskesizdir, maskeli olanların gerçekleri(!) yaşamla örtüşmez. Türkiye’nin her yanına gittiğini, söyleşi yaptığını belirten öğretim görevlisi dostumuz, o gittiği yerlerin kendi arasındaki çelişkileri ve her yerin kendi içindeki çelişkilerini kavrayabilse ve paydasını o noktada kurabilse yaşama bakışı farklılaşacaktır. Elbette geleceğimiz olan çocuklarımızın en iyi şekilde yetişmesi tüm anne ve babaların vazgeçilmez istekleridir. Peki, bırak en iyiyi, normal koşullarda bile yaşayamayan anne babalar bu düşüncelerini nasıl gerçekleştirecekler?
Topluma yararlı şeyler yapmak istiyorsak bu konuda donanımlı olup,  neyi, nasıl, hangi zeminde anlatacağımızı, yapacağımızı çok iyi bilmeliyiz. Yaşam en iyi öğretmendir, öğrenmek isteyenlere.

 


Cağaloğlu, 18 Nisan 2012.