Öğrenciler ders başı yaptı yapmasına da, bu öğrencilerin geleceği ne kadar güvence altında, tartışılır. Öğrenciler, geleceğini belirlemek için bir yıl boyunca ÖSS, YDS, SBS gibi çeşitli sınavlara girmek zorunda kalacaklar. Belki de hayallerini gerçekleştirebilmek için bu sınavlara yarış atı gibi hazırlanacaklar. Sınav sonrası kimileri hayal kırıklığıyla boşa umutlandığına üzülecek, kimileri de mutlu olacak. Sınavda başarılı olup üniversiteyi bitiren bazı öğrencilerimiz ise, bir süre sonra işsizler ordusuna katıldıkları vakit, hayal kırıklığına uğrayacaklar.
       Bugün, Türkiye'de üniversiteyi bitiren çok sayıda işsiz var. Hal böyle iken bir de Türkiye’nin AB süreci konuşuluyor. Türkiye’nin, Avrupa Birliği’ne girmesi için en azından eğitim alanında bir çok eksikliğinin olduğu kanısındayım. Öncelikle eğitim çıtası yükseltilmeli, kırsal kesimdeki okuma yazma oranı ve eğitimdeki ciddi sıkıntılar aşılmalıdır. Ama tüm bunların yanında üniversitelerdeki eğitimin kalitesi ne kadar iyi, o da bilinmiyor. Öğrenci, üniversiteyi bitirip diplomasını aldı mı, sadece ona bakılıyor. Çünkü amaç Avrupa Birliği kriterlerine uyum sağlamak.
          Devlet, üniversite eğitimi konusunda sadece harç paralarıyla ilgileniyor. Eğer harç parasını zamanında ödeyebiliyorsan sana okuma fırsatı veriyor. Ödeyemezsen de okul ile ilişkin kesiliyor. Ayrıca, öğrenci üniversiteyi okumuş, işsiz kalmış bu hiç önemli değil. Yani anlayacağınız geleceğimiz olan gençler, maalesef iş  güvencesi olmayan bir ülkede yaşıyor.
      Bunlar yetmiyormuş gibi bir de öğrencilerin harç paralarının yanında bağış adı altında zorunlu olmayan, ama üniversitelerin zorunlu aldığı belli bir ücret var. Bu ücrette ödenmediği takdirde kayıt işlemleri gerçekleştirilmiyor. Bu anlattıklarımın tek bir açıklaması olabilir o da; Türkiye'de eğitim yuvaları ticarethane gibi kullanılıyor.
      Türkiye'de her yıl yeni üniversiteler açılıyor. Bunun zararlı bir şey olduğu kimse tarafından söylenemez. Ama önemli olan toplumun kültür seviyesini yükseltmek. Yani asıl önemle üzerinde durulması geren şey üniversitelerin niceliği değil, niteliğidir. Tartışılması gereken  bir şey varsa, o da eğitimin kalitesidir.
      Ayrıca üniversitelerin, yıllık olarak bir öğrenciden ne kadar kayıt parası aldığı tam olarak doğrulanamıyor. Çünkü, eğitim kurumlarımız artık para tuzağı haline gelmiş durumda. Yani eğitim sistemimiz tam anlamıyla bir ticarethane gibi işliyor diyebiliriz.
      Bu da devletin kendi vatandaşını nasıl soyduğunun göstergesidir. Şu durumda devlet tamamıyla resmi tefeci konumunda. Devletin simdi ki yönetim biçimi, vatandaşını sömürmektir diyebiliriz.

 “GELECEĞİ KARANLIK GENÇLİK”


      Bazen bakıyorum da üniversite mezunu bir sürü genç, sokaklarda boş boş ve çaresiz geziyor. Çalışmak istiyor, bunun için de çeşitli yerlere müracaat ediyor. Ama bakıyor ki kendisi gibi bir sürü genç de aynı dertten muzdarip. Türkiye'de genç işsizliği, uzun yıllardan beri yetişkin işsizliğinin en az iki katı. Bu olgu da genç işsizliğini azaltmak için Türkiye'de yeterli politikaların uygulanmadığını gösteriyor. Bu değerlendirmeden sonra gençlerimiz için“geleceği karanlık gençlik” tabirini kullanmak zorunda bırakılıyorum.
      Umarım, refahımız her geçen gün artar ve geleceğe dair iyimserliğimiz tükenmez.


SONU GELMEYEN KRİZ!
    
      AKP Türkiye'yi tamamıyla emperyalist güçlere teslim etti. Türkiye'de bir zamanlar mafya hükümdarlığı sürdürülürken, şimdilerde ise, AKP'nin yanlı ve yanlış politikaları ülkeyi sömürücülüğe ve emperyalist güçlere teslim etmiştir. Ülkenin gündemi gereksiz ve abartılı taktiklerle oyalanıyor. Günümüz, hep gereksiz olaylarla meşgul ediliyor. Bunun farkına varılır mı bilmiyoruz ama, olan ülkenin geleceğine oluyor. Özellikle yaşanan küresel kriz ve bir türlü sonu gelmeyen ekonomik sıkıntılar ülkeyi bataklığa sürüklüyor. Aslında en acısı da elimizden bu ekonomik buhranın sonunu beklemekten başka bir şey gelmemesi.