Bourdieu’nün sosyolojik araştırmasının temelinde, toplumsal eşitsizlik biçimlerinin neden güçlü bir direniş olmaksızın devam edebildiği sorusu yer alır. Bunun cevabı, Bourdieu’ye göre, kültürel kaynakların, pratiklerin ve kurumların eşitsiz toplumsal ilişkileri idame ettirme işlevi görmeleridir.Kültürün iktidarla ilişkisi, Bourdieu’nün entelektüel tasarısının merkezinde yer alır. Kültürün sınıf iktidarının üzerini örtmesine ve toplumsal ayrımların aracı işlevi görmesine ilişkin analizi, çağdaş kültür sosyolojisi için çok değerlidir. Bilhassa ideoloji ve yanlış bilinç problemini yeniden formüle etme biçimi, Bourdieu’nün modern toplumlardaki sınıf ve iktidar incelemelerine en önemli katkılarından biridir.

Sanat Cephesi Sosyalist Gerçekçi Sanat Dergisi Yazarı Babür Pınar'ın kaleme aldığı, "Kültür ve İktidar" konulu yazısını bölümler halinde siz değerli okuyucularımla paylaşmak istiyorum.

Kültür; toplumsal yaşam pratiğinin ve bu pratiğe ilişkin disiplinlerin nesnesi olan; üretim/tüketim ilişkilerinin tüm yansımalarını içeren edinimler bütünüdür. Ekonomik, siyasî, ideolojik, (dinsel, felsefî) coğrafî, etik, sanatsal eylemin diyalektik bileşkesi olan kültür, insanın tüm yaşamsal faaliyetlerinin önemli yanıdır.

Tüm insan toplulukları, yaşamsal ilişkilerinin farklılığı ölçüsünde kültürel farklılığa sahip oldular. Toplumların birbiriyle ilişkisi, kültürlerin birbiriyle ilişkisini ifade etti. Toplumların iktisadî, siyasî, ideolojik olarak birbirine etkisi, kültürlerin birbirlerini etkilemesinin biçimi ve ölçütü oldu. Kültür, toplumların bilincinin rengini, ışığını ve düzeyini yansıttı.

Kültür, üst üste konulmadı, üst üste yığılarak, biriktirilmedi. Kültür, toplum tarafından içselleştirilerek, “yenilenen” edinim olarak birikti; dönüştü/dönüştürdü, değişti/değiştirdi. Farklılıklar biçiminde tezahür eden fenomenleri bir arada, birbiriyle çelişik durumda ve çatışma halinde barındırdı. Üretim araçlarının gelişmesine paralel, gelişti. Bir toplumun, öteki toplumu etkisi ölçüsünde, kültür, ötekinin kültürünü ve dolayısıyla toplumsal bilincini de etkiledi ve biçimlendirdi.

 

Bilinç ve Kültür

Bilince sahip olmayan bir canlı varlık olarak hayvan, dürtülerini biçimleyen beslenme ve barınma gereksinimini karşılamak için, dışsal koşullar tarafından belirlenmiş sınırlar içerisinde eylemini sürdürür. Yaşamak için gerekli kaynak ve araçlara ulaşma dürtüsüne doğrudan bağlı eylemleri gerçekleştirir. Evcilleştirilmiş hayvan, yiyeceğe, suya gereksinimi olduğunda ve gereksinimi karşılandığında; durumuna ilişkin hareket yapar. Belirlenmiş kaptan alıştırıldığı şekilde ve belli aralıklarla yemeğini yer, suyunu içer, saptanmış yere işer. Bu eylemler dışında istisnai olarak, insanla ilişkisi paralelinde, hayvanlar, insan tarafından saptanan, belirlenen, “yapabileceği” görevi yerine getirir.

Yapabilme hali ve becerisi;  hayvanların, dizginlenmiş eylemini sürdürme koşullarına doğrudan bağlı gerçekleştirdiği alışkanlıklar dizinidir. Hayvan, edinilmiş alışkanlıkları, içgüdüyle gerçekleştirir.

Hayvanın bazı eylemlerinin insan eylemiyle benzeşikliği; insanın bilinçli varlık olarak gerçekleştirdiği eylemi, hayvanın da gerçekleştirebileceğinin kanıtı olamaz. Bu benzeşiklik; insanın, içgüdüleri ile gerçekleştirdiği eylemleri, hayvanın da yapabildiğini, edebildiğini gösterir.

İnsan, yaşamsal eylemini; bilinçli varlık olarak, içsel ve dışsal koşulların biçimleyici etkisinin farkına vararak ve durumunu kavrayarak gerçekleştirir. İnsan, durumuna ve yaşamsal eylemine ilişkin düşünce üretir. İnsanı hayvandan ayıran tüm niteliksel unsurları önceleyen ve hatta onların varoluşunda etkin rol alan bilinçtir. İnsan birçok yönüyle hayvandan ayrılır ama diğer tüm ayrım nedenlerine de damgasını vuran ve kelimenin tam anlamıyla insanı hayvandan farklı kılan ana vasfı, bilinçli varlık oluşudur. İnsan, diğer tüm canlılardan farklı olarak, bilince sahip varlıktır.

İnsanın bilinçli varlık oluşu, kendi kimliğine ilişkin, kendi varlığının sonucu olan kültürü yaratmasının dayanağıdır. Toplumsal bir varlık halinde yaşayan insan, toplumsal edinim olarak kültürünü oluşturur.

Kültür, insanlığın topluluklar biçiminde organize olmasıyla ve toplumsal bir varlık olmasına paralel biçimde ortaya çıktı. Kültürün ortaya çıkışı, doğrudan, insanın bilinçli varlık oluşuna ilişkin bir pratikti. İnsanın bilinçli varlık oluşu, toplumsalın yaratılması için gerekli idi. Ancak; insan bilincinin, toplumsalın var olmasını sağlaması olanaksızdı. Toplumsalın var oluşu; aralarında, insanın bilinçli bir varlık olmasının koşulunu yaratan maddî olguların da olduğu, binlerce maddî unsurun vektörsel toplamı üzerine oturdu. Devam edecek