Kısa Kısa (3)
Gerçekten, ülkemizde kısa zaman aralıkları içinde insanı hoşnut etmeyen, mutlu etmeyen, sinir sistemine kötü etki yapan, sevimsiz öyle abuk subuk olaylar, haberler duyuyoruz ki, mahkemede hakimin karşısında öfkelenmesin diye ağzına bakla koyan adamın yaptığı gibi, insan baklayı ağzında tutamıyor.
Gelin, bu sevimsiz haberlerin bazılarına beraber göz atalım.
Hüseyin Çelik Gitti, Zararı Yıllarca Gitmeyecek !..
Kendisi
Doçent olduğu halde, Müsteşarını Profesörden seçen Milli Eğitim Bakanı
Hüseyin Çelik, nihayet görevinden uzaklaştırıldı. Çelik, Müsteşarının
uyarılarına rağmen, Milli Eğitime çok zarar verdi. Bakanlık görevi,
biraz da uzun sürünce, zararı katlanarak arttı.
Memuriyetim
sırasında, tam 22 Milli Eğitim Bakanı’yla çalıştım. Hepsini, yakından
tanıdım, çeşitli projelerin içinde birlikte yer aldık. Ülkemizin
eğitimine, birlikte hizmet etmeye çalıştık. Hiç birinde, ama hiç
birinde Hüseyin Çelik kadar eğitimin “Milli”liğine zarar veren,
siyasi kadrolaşmayı çığırından çıkaran ve Bakanlığıyla teşkilatını,
böylesine militanlaştıran bir Bakana rastlamadım ve görmedim. Ve,
hiçbir Bakanın tasarruflarının, Hüseyin Çelik’inkiler kadar dava konusu
yapıldığını ve de idari yargıdan geri döndüğünü de görmedim.
Edebiyat dalında öğrenim gördüğü ve laf cambazlığını çok iyi becerdiği için iyi bir “demagog”
olan Hüseyin Çelik, yaptığı hayırlı ve faydalı işlerle değil,
yapamadıklarını iyi pazarlamakla şöhret buldu.Bakanlığında olup
bitenleri bilmeyenleri ve görmeyenleri, demagoji yaparak kendisine
inandırdı ve uyuttu.
Türk
Milli Eğitimine verdiği zararlar, bir gün kolayca ve mutlaka kitap
olacaktır. Ancak, o zararların Milli Eğitimde yaptığı tahribatın
ortadan kalkması, öyle pek kolay olmayacaktır.
Milli
Eğitim Bakanlığı’nı tarikatlarla beraber yöneten, Cumhuriyetin
değerlerine sırt çeviren, laik ve çağdaş eğitimi ortaçağın
karanlıklarına götürmek isteyen ancak beceremeyen, Cumhurbaşkanlığı seçimi
sırasında partisine askerden muhtıra yedirten, sonra gidip Genel Kurmay
Başkanına hesap veren bu kişi, yalnız ülkeye değil, kendi partisine de
büyük zararlar vermiştir.
Liselerde Matematik Öğretmenliği yaptığım yıllarda henüz 4 yaşında olan Hüseyin Çelik, benim ve benim gibi yıllarını Milli Eğitim hizmetlerine adamış insanların uyarılarına da, büyük bir kibirle ve bulutların arasında dolaştığını sanarak itibar etmemiştir.
Ancak, “Evvel yarin sevgilisi ben idim, şimdi uzaklardan bakan ben oldum.” şarkısında dendiği gibi, büyük bir kibirle girip çıktığı Milli Eğitimin kapısına da, şimdi uzaklardan bakan o olmuştur.
Onun,
bu ülkenin eğitimine verdiği zararları yazmaya, böyle gazete köşeleri
filan yetmez. Hepsi, bir dosya halinde arşivimdedir. Eğer, benden evvel
birileri davranıp yazmazsa, oturup onun kitabını ben yazacağım. Sakın,
Hüseyin Çelik’e değer verdiğim için yazacağımı sanmayın. Onun verdiği zararların bilinmesi ve gelecek neslin onlardan korunması için bunu yapacağım.
Başbakan Erdoğan, onu uzaklaştırmakla geç kaldı, ama geç de olsa hayırlı bir iş yaptı.
Ya, Kemal Unakıtan’a Ne Demeli?
Maliye
Bakanı Kemal Unakıtan’da gidenler arasında. Hani, geçen yaz Tekirdağ’a
gelişinde Valimizin, ayakları altına kırmızı halı serip karşıladığı
Bakan.
Baypas ameliyatları Türkiye’de “mükemmel”
bir biçimde yapılırken, kalbinden rahatsızlanınca ailesini de yanına
alarak, Amerika’ya gidip baypas olan ve bedelini, gezinin diğer
masraflarıyla birlikte, başında olduğu Maliye’ye ödeten Bakan.
Üstelik, Maliyeyi iyi yönetemeyen, başarısız bir Bakan.
Bunlar için, yine de bir sözüm yok. Benim esas dikkatimi çeken, Bakanlıktan alınınca, kendisine çok yakın gördüğü Başbakana derhal tavır alması ve küsmesi. O kadar çok küsmüş ki, TBMM de kendisine verilen odayı bile kabul etmemiş. Artık Meclis oturumlarına da katılmayacakmış. Çok önemli konular görüşülse de, hiçbir oturuma gelmeyecekmiş. Eşyalarını toplayıp, memleketine gidecekmiş.
İyi de, Bakanlıktan alındı, ama Milletvekilliği devam ediyor. Ve, maaşını tıkır tıkır alıyor.Hem de ne maaş.
Geçen gün telefonla görüştüğüm bir gazeteci dostum, “Bakanın
tavrı ve sözleri hiç hoşuma gitmedi. Kemal Unakıtan’ın, Meclis
toplantılarına gelip gelmeyeceğini dikkatle takip edeceğim. Gelmezse,
maaşını alıp almadığına bakacağım ve sonucunu gazetemde yazacağım.” diyor.
Ben de, “Yazarsan, biz de okuruz.” dedim. Belli olmaz, belki halkımız da okur.
Sözüm Başbakana; “Şu Deniz Feneri’nden
Kurtul Artık”
Başbakan Erdoğan, “Deniz Feneri”
soygununa adı karışanları koruduğu sürece, onun yükü omzundan
inmeyecektir.Yeni Bakan olan Bülent Arınç da, artık açık bir ifadeyle
bu olayda suçluların hesap verip, gereğinin yapılmasını, olayın daha
fazla örtülmemesini istiyor. Doğru olan da bu.
Kim,
ne kadar inkar ederse etsin, olayın esas suçluları Türkiye’dedir. Saf,
temiz ve hayırsever insanlardan Allah rızası için toplanan büyük
miktarda yardım, zimmet edilmiş ya da kimileri bu paradan ziftlenmiştir.
RTÜK Başkanı, ziftlenenlerin başında gösteriliyor. Bu kişinin, aklanmadan böyle bir kurumun
başında tutulması hükümeti de, Başbakanı da yıpratıyor. Başbakan iyi
bilmeli ki, çürükler temizlenmeden, sağlamlar korunamaz.
Olay, daha fazla uzamamalı, ip inceldiği yerden, artık ve derhal kopmalıdır.
Allah, İnsanı “Adli Tıp”tan Korusun !..
Bir muhafazakar gazetede yazı yazan Hüseyin Üzmez’in, 14 yaşındaki bir kız çocuğunu taciz etmesi, Adli Tıp Kurumu’nun
marifetlerini (!) gün yüzüne çıkardı. Adli Tıp, tıpla ilgili olup da,
yargının çözemediği konularda verdiği raporlarla adalete yardımcı
oluyor (!), insanları ipe gönderip, ipten alıyordu.
Ancak, Hüseyin Üzmez olayı ve sonrasında, bu kurumun da kimi kurumlar gibi nasıl “tefessüh” ettiğini ve kurumda ne gibi katakulliler döndüğünü, kanımız donarak öğrendik.
Filvaki, yıllar evvel kurumun eski bir Başkanı, “Bazı polisler, başımıza silah dayayıp, bizden istedikleri raporu alıyordu.” dediği zaman ben yine irkilmiş, ama başka hiç kimse oralı olmamıştı.
Son
olarak, Anaokuluna teslim edilen bir erkek çocuğa, okulun sahibi
tarafından 2 yıl süreyle tecavüz edildikten sonra, bu kurumun çocuk
hakkında “Ruh sağlığı bozulmamıştır.” biçiminde rapor verdiği açıklandı.
Yetkilileri, şimdi buradan uyarıyorum. O raporu verenleri, bu çocuğa tecavüz eden o herife teslim ediniz. Bakalım ruh sağlıkları bozuluyor mu, bozulmuyor mu?
Festivalde Neler Oluyor?
İlçemizin başarılı Kaymakamı Yaşar Karadeniz, Saray’da bir ilke imzasını attı ve ilçede bir festival başlattı. “Bahar ve Kültür Festivali”
Çok da iyi yaptı. Yıllar önce, her yıl 3 günlük panayırı bekleyen
ilçemiz ve köyleri halkı, şimdi de yılda üç gün eğleniyor, şenleniyor,
felekten üç gece çalıyor ve mutlu oluyor.
Aldığımız
duyumlara göre, bu yıl 4 ncüsü yapılacak olan festivale, yeni seçilen
Belediyenin de büyük katkısı olacakmış. Ayrıca, festival mahalline
kurulan stantlar büyük ilgi görmüş, çabuk satılmışlar ve iyi de bir
gelir elde edilmiş.
Buraya kadar iyi de halkın esas beklediği, festivale hangi sanatçıların katılacağı ve keyfince eğlenip, eğlenemeyeceği.
Son gelen haberler, Edip Akbayram ve Onur Akın adlı sanatçıların davet edildikleri yönünde. Üstelik, bu kişilerin çok büyük paralar karşılığı davet edildikleri söyleniyor.
Festivalin bütçesi büyük olmalı ki, bu kadar büyük paralar
ödenebiliyor. Ancak, vatandaşların beyanına bakılırsa, bu sanatçılar
Saray halkını, geçen yıl olduğu kadar mutlu edemez. Kaldı ki,
ilçemizdeki Sanatçı Evleri’nde çok değerli ve maruf sanatçılar var.
Üstelik, onlar bu festivalin her zaman gönüllüleri. Ayrıca, o
sanatçılardan biri olan Serhat Sarpel de, şimdi Saray Belediye Meclisi üyesi.
Bir yerde, bir yanlışlık yapılıyor, ama acaba nerede?