Gerçek dostluk ille de her gün buluşma veya telefonla konuşmak değildir..


      Dostluk yapılması gereğine inanılan görüşmeler sırasında diğer insanların dedikodusunu yaparak karşılıklı bir şeyler paylaşıldığını zannetmek değildir...
      Gerçek dostluk, dost bildiğin kişinin ince detaylarını bilme ihtiyacı veya gereği de değildir...
      Dostluk, dost bildiğin kişinin senin en karışık detaylarını bilmesi gerektiği değildir...
      Gerçek dost senin hakkında hiçbir kötülük düşünmeye, gerektiğinde sana her yerde sahip çıkabilen dosttur. Dost görünüp de veya dostça davranıp, senin hakkında yanlış ve dedikodu yapmak da değildir...      
     Aradan seneler geçmiş seni aramayan, senin de aramadığın bir insanı birden bire arayıp, dertleşmek, hatır sormak istersen ve o insan da seni geri çevirmez ve sanki daha az önce konuşmuşsun gibi kaldığınız yerden konuşmaya devam ederse ve daha da önemlisi uzun zamandan beri görüşememişsin, buna rağmen bu insanın başı gerçekten sıkıştığında yardımına koşacak ilk insanlardan biriysen ve aynı şekilde onun da öyle olduğunu biliyorsan emin ol ki; o kişi senin dostundur... Sen de O'nun...
      Gerçek dostluk, her tür ilişki avuç içinde duran kum taneleri gibidir. Avucumuzu sıkmadan, gevşekçe tutarsak, kum taneleri kaymaz, durur.
      Avucumuzu kapatıp, sıkmaya başladığımız an kum taneleri parmaklarımızın arasından akmaya baslar. Bir kısmını tutmayı başarsanız da, çoğu akıp gider.
     İlişkiler de böyledir. Esneklik varsa, diğer insana saygı duyuluyor ve özgürlük tanınıyorsa ilişkiler bozulmaz. Ama diğer insanı çok bunaltırsanız ilişki de yavaş yavaş bozulur ve biter. Hayatta pek çok insanla karşılaşırsın. Ama sadece gerçek dostlar senin kalbinde bir iz bırakır.

"DOSTLUĞU HEP ARIYORUZ"

      Millet olarak, dostluğu hep arıyoruz. Arıyoruz ama sadık dostu bulamıyoruz. Mutlu olmanın ve önemli olduğumuzu hissetmenin yolu güzel dostluklardan geçer. Dostluğun olduğu yerlerde insani değerler gelişir ya da insani değerlerin olduğu yerlerde dostluklar çoğalır. Çünkü dostlukların olduğu yerde sevgi, erdem, sohbet vardır. Medeniyet bu kavramların üstünde yükselir. Dostluk, hep aradığımız kutsadığımız, önemsediğimiz bir duygudur. Bir dostumuz yoksa dünyada kendimizi yalnız ve garip hissederiz. İnsan yüreğindeki sesleri ancak dost bir yürekte yankılandırarak hoş bir koroya dönüştürebilir.
     Millet olarak hep yanımızda dostlarımız olsun isteriz. Çevremizde dostlar oldukça kendimizi rahat hissederiz. Ama etrafımızda dostların olması bizim iyi bir dost olmamızla ilgilidir. Öyle ise dost nedir? Kimler dostumuzdur? Bir atasözü, “Her gülen yüzü dost sanma.” diye ikaz eder. Dostluğu nasıl tesis ederiz. Tanıdık, arkadaş, dost ayrımı nasıl yapılır. Üzerinde düşünmemiz gerek.
     Yolda rastladığınız insanla “Nasılsın, iyi misin?”in ötesinde konuşacak bir şey bulamıyorsanız, onunla “tanışsınız” demektir.
     Eğer biri ile karşılaştığınızda, birbirinize son görüştüğünüzden bu yana yaptığınızı özetliyorsanız, arkadaşsınız.
     Aradan ne kadar zaman geçmiş olursa olsun, söze bıraktığınız yerden başlıyorsanız, dostsunuz. Dostluk kesilmez.
     Dostluk “karşılıklılık” ilkesini aşmak demektir. Eğer, bir tanıdığınızın sizi ziyaret etmesinden korkuyorsanız, tanışsınız demektir.
     Eğer size geldiği için kendinizi ona karşı borçlu hissediyorsanız arkadaşsınız.
     Kimin son geldiğini hatırlamıyor ve kimin kimi nerede göreceğini kestiremiyorsanız, dostsunuz.
    Gerçek dostluk, insanın özünde sevgi olan ilişki biçiminin davranışa nasıl yansıdığını göstermesi bakımından oldukça güzel bir örnektir. Dostluk göklerden yüreğimize inen bir duygu değil yüreğimize sevgiyi, erdemi, güveni yerleştirmekle ilgilidir. Çiçero “Dostluk erdem üzerine kurulur” der. Dostluk bu nedenle kıymetlidir. İnsanın duygularını rafine etmesi, ahlaken olgunlaşması dostluk için gereklidir.