Azeri Kardeşlerimizi de Kaybediyoruz !..
Bugün, o bölgede yaşayan ve kaderine terk edilen Türkmen kardeşlerimiz, artık Türkiye’den umutlarını kesmiş durumdalar. Şimdi, aynı durum yine soydaşımız olan ve uluslararası her platformda yanımızda yer alan Azerilerle, başka bir söylemle Azerbaycan’la aramızda yaşanıyor.
HAKSIZ İŞGALE, SEYİRCİ KALDIK !..
Azerbaycan, Ermenistan’la sınır komşusu iki ülke. Bu iki
ülke, 1990 öncesi S.S.C.B’nin içinde yer alırken, Ermeniler merkezin
baskısıyla Azerilere karşı düşmanlığını pek belli edemiyordu. Ne var
ki, S.S.C.B’nin dağılmasından ve iki ülkenin bağımsız hale gelmesinden
sonra, Ermenistan Azeri topraklarına göz dikti. Ve 1992 yılında
Ermeniler, Azerbaycan’ın Dağlık Karabağ bölgesini işgal ettiler. Hocalı
kasabasında, çoğu kadın ve çocuk olan 1300 civarında Azeri Türk’ü, bir
gecede katlettiler.
Uluslararası anlaşmalara aykırı olarak Azerbaycan’ın beşte birinin Ermeniler tarafından, hem de sebepsiz ve haksız
yere işgal edilmesine, dünya seyirci kaldı. Daha da önemlisi, soydaşı
ve kadim dostu (!) olan Türkiye de, bu işgale aynen diğer ülkeler gibi
seyirci kaldı. Sadece, Ermenistan’la arasındaki sınır kapısını
kapatarak, işgale ancak bu kadar bir tepki verebildi.
Aslında,
alınan bu tedbir, oldukça etkili bir tedbirdi. Çünkü, Türkiye üzerinden
dünyaya açılan ve Türkiye ile ticari ilişkileri olan Ermenistan, bu
durumu hiç de hoş karşılamadı. Kaldı ki, resmi ve resmi olmayan
yollardan Türkiye’ye gelen ve Türkiye’de yaşayan 70 bin civarındaki
Ermeni de, bu durumdan hiç hoşnut olmamıştı.
DIŞ BASKILAR, “SINIRI AÇIN” DİYOR
Sınırın kapatılması üzerine, özellikle ABD ve AB üzerinde Ermeni lobilerinin yaptığı girişimler, Türkiye üzerinde büyük bir baskı oluşturdu. Çünkü, Ermeniler sınırın derhal açılmasını istiyor, ancak Türkiye’ye karşı hasmane tutumlarından, asla vazgeçmiyorlardı. Mesela, Türklerin Ermeniler üzerinde “soykırım” yaptıklarını sürekli öne sürüyor ve çeşitli ülkelerin parlamentolarından, aleyhimize hep kararlar çıkartıyorlardı.
Ermenilerin bu haksız tutumuna rağmen dış güçlerin baskısı, sınırın açılması için Türkiye’yi zorluyordu.
İşte, son zamanlarda yeniden gündeme gelen bu konu üzerine, Başbakan net bir cevap verdi. Ve, “Ermeniler, Dağlık Karabağ’dan çekilmedikçe, sınırı açmayız.”dedi.
Cevap,
doğru ve yerindeydi. Ancak aynı Başbakan, ülkesinde Hz.Peygambere
yapılan hakareti fikir özgürlüğü sayan ve bölücü örgütün yine ülkesinde
kurduğu Roj TV’ye izin veren Danimarka Başbakanının NATO Genel
Sekreteri olmasına önce karşı çıkmış, bir gün sonra ise, yelkenleri
indirmişti.
İşte,
şimdi aynı oyun Azeriler üzerinde oynanıyordu. Dağlık Karabağ’ın
işgalinin kaldırılmasını şart koşan Başbakanın, bundan vazgeçtiği ve
sınırı açmak niyetinde olduğu anlaşılıyor. Üstelik, Ermeniler soykırım
iddialarından asla vazgeçmedikleri halde bunu yapıyor.
Başbakan,
millet adına hüküm veriyor, ancak yanlış hüküm veriyor. Kadim dostumuz
Azerbaycan, Türkiye’ye karşı şimdi, tam bir hayal kırıklığı ve büyük
bir güvensizlik içinde. Tabii ki, çok haklılar. Azerbaycan
Cumhurbaşkanı’nın, davet edildiği halde Türkiye’ye gelmemesi, öte
yandan kimi Azeri Milletvekillerinin Türkiye’ye gelip feryat etmelerine
karşı, bu ülke duyarsız kalamaz, kalmamalıdır.
ABD’nin
ve AB’nin her isteğine boyun eğmemiz, milli egemenliğimizi ortadan
kaldırdığı gibi, dostlarımızı da ürkütüyor ve bizi yalnızlığa doğru
itiyor. Nitekim, olayın bu biçimde gelişmesi üzerine, Azerbaycan
Cumhurbaşkanı’nın Rusya’ya yaklaşması ve Türkiye’ye uzak durması,
pişmanlığımıza sebep olacaktır, ancak bunun bize hiçbir faydası olmayacaktır.
AKP hükümetleri döneminde, Türkiye’nin diplomaside hep kaybeden ülke olduğu gözlerden kaçmıyor. Anlaşılan o ki, Başbakan dış politikayı yanlış yerlere danışıyor. Ve, alınan yanlış kararlar, insanı ürkütüyor. Bütün bu olup bitenler karşısında diplomatlarımızın sessizliği ise, insanı daha çok ürkütüyor.