Genç Türkiye Cumhuriyeti dünyadaki ekonomik krizin etkileriyle boğuşurken başladı ilk ENOSİS isyanı. Kanlı olayların BM gündemine taşınması 1954 yılını buldu. 

Emperyalizm barış adı altında adadaki Türk varlığını bitirmek ve milli mücadelemiz sayesinde yarım kalan işi tamamlamak için çalışıyordu: Anadolu’ya hâkim olmak. Çünkü Kıbrıs Anadolu’nun kilidiydi. Atatürk uyarmıştı, “Bu ada düşman elindeyse ikmal yollarınız kapanmış demektir.”

Rum ırkçı terör örgütü EOKA ile etnik temizliğe başladığında Türk milletinin nefsi müdafaası TMT’nin ellerindeydi ve onun TMT içindeki kod adı Toros’tu. 

Bir yandan Rum katliamları, diğer yandan diplomatik tuzaklarla mücadele ettiler. Konferanslar, zirve görüşmeleri birbirini izledi. Bu yıllarda ODTÜ’de batı tipi solculuk oyunuyla büyütülen bir çocuk serpiliyordu. 

Kıbrıs Barış Harekâtı ile adadaki Türk varlığı güvence altına alınıncaya kadar Toros hem dağlarda hem de diplomasi masalarında vatan savunması yaptı. Çünkü egemenlik kimseye demokrasi gereğidir diye ya da oylamayla verilmezdi, silah kuvvetiyle alınır ve öyle korunurdu. Rauf Denktaş’tı O… “Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin kuruluşunu dünya ve tarih önünde ilan ediyorum” dediği o tarihi konuşmayı bu mücadele sonunda yapmıştı.

Ama Batı’nın çabası bitmedi. BM sekreterlerinin özel göreviydi Kıbrıs. Gali’si gitti Annan’ı geldi. Hesap hep aynıydı. ODTÜ’lü sahte solcu ise Annan’ın aparatı olarak “yes be annem” kampanyasının başındaydı.

Son nefesine kadar mücadele eden Denktaş, bir gün bir hastane odasında “Hristofyaaaas” diye bağırdı. Sonra etrafındakilere döndü ve Rum liderlerini kast ederek “Söyleyin onlara burası bağımsız bir cumhuriyettir” dedi. Toros’un solunum cihazına bağlanmadan önceki son sözleriydi bunlar.

Şimdi onun koltuğunda Mustafa Akıncı diye bir adam var. ODTÜ’de okutulup, AB ödülleriyle semirtilen o sahte solcu... Kıbrıs’ın son nefesini pazarlıyor Batı’ya… Toprak veriyor, yerleşim hakkı veriyor, egemenlik veriyor, bir damla ter dökmediği savaşta akıtılan kanları veriyor bedavaya…   

Denktaş’ın Hristofyas’a seslendiği gibi sesleniyorum ona: Mustafa Akıncı! Kıbrıs, bağımsız bir Türk devletidir, unutursan hatırlatırız!

 

NATO KAFADAN VAZGEÇİP NATO'YU YENİDEN SORGULAYIP, YENİ BİR KARAR ALMAK ZORUNDAYIZ!

NATO KAFA

Bu başlıkta kim bilir ne çok yazı yazıldı. Çünkü yaz yaz bitmiyorlar…

En can alıcı dönüm noktalarında belirleniyor saflar.

Televizyonlarda Avrasya, Şanghay İşbirliği Örgütü tartışılıyor ya, "NATO'dan çıkarsak ne olur halimiz" diye ağlaşıyor, karalar bağlıyor NATO kafalı pusulasızlar. PKK ve FETÖ'nün üzerine yürünürken "demokrasi" çığırtkanlığı yapanlar da aynı beyinsizler aynı kişiler.

Cumhuriyet devrimleri yapılırken sultana kulluktan kurtulamayanlar hakkında şöyle diyordu ATATÜRK: "Milli Mücadeleye beraber başlayan yolcuların bazıları, milli hayatın bugünkü Cumhuriyet'e ve Cumhuriyet kanunlarına kadar uzanan gelişmelerinde, kendi fikir ve ruh kabiliyetlerinin kavrayış sınırları bittikçe, bana karşı direniş ve muhalefete geçmişlerdir."

Kafa aynı kafadır. NATO bizi PKK hendeklerine, "15 Temmuz'a ve cemaatler bataklığına getirdi. Bunların kavrayış sınırları da…

Kuşkusuz, bugün devrimler yapan bir Atatürk yok, ama onun bıraktığı bir yol ve devrime yürüyen bir Türkiye var. O yol, bizi kendi bölgemizde, kendi komşularımızla kurulacak bir ittifaktan başka bir yere götürmüyor."

NATO kafanın olmazları, itirazlar; faydasızdır, yararsızdır… Tarihin ve coğrafyanın zorunlulukları kendini dayatıyor, ama bugünler de takınılan tavır da herkesin karnesine yazılıyor. Sonunda görüşeceğiz.

Sevgili yurttaşlarım; Şöyle sakin bir kafa ile düşünelim.

NATO bize neler verdi, bizden maddi manevi neler aldı?

Johnson, Kıbrıs konusunda rahmetli İsmet Paşa'ya: "Benim silahlarımı kullanamazsınız" demedi mi?

1974 Barış Harekatında keza…

Daha çok, çok…

NATO kafa olmaktan vazgeçelim