AKP'yi Ancak, Erken Seçim Kurtarabilir !..
İlköğretim Okullarında Tabiat Bilgisi dersiyle tanışan çocuklara canlı varlıklar anlatılırken, “Her canlı doğar, büyür ve yaşlanıp (yıpranıp) ölür.” denir.
Bu da, yaşamın bir kuralıdır. Gerçi, türüne göre her canlının belli bir
ömrü olsa da, bu ömür yaşam şartlarına göre uzayıp, kısalabilir.
İşte, siyasi partiler de, bu arada iktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi de, aynen böyledir.
GERİLEYEN AKP, ÇÖKÜŞ YOLUNDA
Adalet
ve Kalkınma Partisi’nin ne zaman ve nasıl kurulduğunu, bugün okullu
çocuklar da biliyor. Mesela, şimdiki Lise öğrencileri, o süreci
yaşadılar. Adalet Partisi ile Anavatan
Partisi bir askeri darbe sonunda, yani toplumsal bir travma sonrası
kurulurken, Adalet ve Kalkınma Partisi de bir ekonomik sarsıntı sonrası
kurulmuş ve halk, kuranların kim olduğuna bakmadan, sağlıklı bir
demokratik ve ekonomik düzene geçebilmek için, bu partilere seçimlerde “tulum çıkartarak” sahip çıkmıştı.
Bu
sütunlarda daha önce de yazdığım gibi, Süleyman Demirel’in Adalet
Partisi, halkın bu yönelmesine tek başına, ancak iki dönem layık
olabildi. Daha sonra oy kaybedip, koalisyonlarla iktidarda
kalabilirken, Turgut Özal’ın Anavatan Partisi de, aynı duruma düştü.
Anavatan Partisi üstelik, “yolsuzluk” kavramını devletin düzenine iyice sokarak, kamu yönetiminde ahlakı ayaklar altına aldı.
Bu
iki partiden biri adını, diğeri ise sık sık Genel Başkanını
değiştirerek ayakta kalmaya çalıştıysa da, her ikisi de artık oksijen
tüpüne bağlı olarak yaşam savaşı veriyorlar.
Adalet
ve Kalkınma Partisi, geçmişteki bu yaşananlardan hiç mi hiç ders
almadı.Devlet yönetiminde keyfilik, adam kayırmacılık, savurganlık ve
özellikle “yolsuzluk” konusunda, Anavatan Partisi’ne bile fark
attı. Üstelik, Yüksek Mahkemede de tescil edildiği gibi, İslam dininin
kutsal değerlerini kullanarak ve insanları Allah korkusuyla korkutarak,
ama kendileri hiç korkmadan bunu yaptılar.
Adaleti ve Kalkınmayı partilerine isim yapan bu partinin kurucuları ve destekçileri, hiç de adil olmadıkları gibi, sadece kendilerini ve yandaşlarını kalkındırdılar.
Parti böylece, tek başına ikinci defa kazandığı iktidarında önce “gerileme”, daha sonra da “çöküş” sürecine girdi.
BAŞBAKAN MAĞDUR MU, YOKSA MAĞRUR MU?
Geçen hafta, gecenin geç saatinde bir TV kanalında, iktidarın artık çöküşe geçtiği konuşulup, tartışılıyordu. Katılan konuklar, iktidar karşıtı ve yandaşlarından seçilmişti. Doğru olan da buydu. Ne var ki, iktidar yandaşı olan konuşmacılar bile, lafı ağızlarında fazlaca gevelemeden, iktidarın artık bir çöküş dönemine girdiğini söylüyorlardı.
Konuşmacılar, bu dönemde Başbakanın daha çok hırçınlaştığını, “mağdur” rolünü bırakıp, artık “mağrur”
davranmaya başladığını, ısrarla vurguladılar. Padişahlar bile mağrur
olmamaları için kendi istekleriyle uyarılırken, üstelik kibir ve gurur
İslam dininin yasakladığı iki kötü davranış biçimi iken Başbakanın
böyle davranması, herkesi şaşırtıyordu.
“ ÖFKEYLE KALKAN ...”
Başbakan, seçimin ertesi günü yaptığı açıklamada, kabinesinde değişiklik yapabileceğini söyledi. Damadının yönetimindeki Sabah Gazetesi de bunu, “Bakanlardan istifa jesti” biçiminde sür manşet haber yaptı. Haberin içinde, bu durumun gizli yapılan Bakanlar Kurulu’nda görüşüldüğü ve bazı
Bakanların istifaya hazır olduklarını söyledikleri, Milli Eğitim Bakanı
Hüseyin Çelik’in ise, böyle bir değişikliği uygun görmediğini
açıkladığı ifade edildi.
Başbakan, bu habere öfkelenip esti, gürledi. İyi de, haberi başka gazeteler değil, damadının başındaki gazete yapmıştı. Bu bir.
İkincisi,
Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, Milli Eğitimde laiklik karşıtı
eğitim anlayışı ve uygulamalarıyla hep eleştirildi. Hatta, askerlerin
verdiği 27 Nisan 2007 tarihli e-muhtıra’da bile, bu konuda alenen ikaz
edilmişti. Daha sonra kendisi bizzat gidip, Genel Kurmay Başkanı’na
bilgi ve hesap vermişti. Bütün bunlara rağmen o, Bakanlıktan gitmemek
için direndi, durdu. Şimdi, Başbakana soruyorum, yıllardır iktidarınıza
kambur olan Hüseyin Çelik’i değiştirebildiniz mi? Göreceksiniz, eğer
Kabinede bir değişiklik olursa, Milli Eğitim Bakanı yine
değişmeyecektir. (Sebebini bilmeyenlere, başka bir yazımda anlatırım.)
ŞİMDİ, ŞU “İKİYÜZLÜ”LÜĞE BAKINIZ
İslahiye, Gaziantep’in 40 bin nüfuslu bir ilçesidir. Mehmet Uludağ, geçen dönem AKP den bu ilçede Belediye Başkanı seçildi. Bu dönemde de anketler yine onu işaret etmesine rağmen, partisi aday göstermedi. Tıpkı, Saray’da İbrahim Duraklı’ya yaptıkları gibi.
Bunun üzerine DP ye geçen Uludağ’’ın eşi Malike Hanım, aynı koltuk için DP’den aday gösterildi. Malike Hanım, AKP ye fark attı ve oyların % 36.9 unu alarak, eşinin yerine İslahiye Belediye Başkanı oldu.
Malike Hanım, başörtülüydü. Zaten eşi, daha önce biraz da bu sebeple AKP den aday gösterilmiş ve Başkan seçilmişti.
Seçimi kaybeden AKP başkaca bir kusur bulamayınca, Başkan seçilen Malike Hanıma, “başörtülü” diye itiraz etti ve Başkanlığının düşürülmesini istedi.
Değerli okuyucularım, bu yazdıklarım “1 Nisan Şakası” filan değil. Gerçek ve AKP’nin “ikiyüzlülüğü”nü gösteren, çok önemli ve çok ilginç bir örnek.
Başörtüsü
için Anayasayı değiştiren AKP’ nin, bunu hangi maksatla yaptığını ve bu
konuda ne kadar samimi olduğunu, şimdi anladınız mı?
“KESER DÖNER, SAP DÖNER ...”
Adalet ve Kalkınma Partisi, sahada artık uzatmaları oynuyor. Herkesin kabul ettiği “küresel ekonomik kriz”
bizim ülkemizde küresellikten değil, iktidarın beceriksizliğinden
kaynaklanıyor. Ve, canı yanan halkın dayanma gücü, giderek tükeniyor.
Alınan
iç ve dış borçların, özelleştirme adı altında ucuz-pahalı demeden
satılan milli varlıkların paralarının ve toplanan vergilerin nerelerde
kullanıldığı, halkın meçhulü. Çünkü ortada, bu paraların gittiği yeri
gösteren elle tutulur, gözle görülür bir yatırım ya da eser yok. Bunu,
sadece ben söylemiyorum. Artık herkesin, her yerde dillendirdiği bu
durumu, ben sadece burada yazıya döküyorum.
“Keser döner sap döner, gün gelir hesap döner.” sözü, boşuna söylenmemiştir. Çünkü, bu memlekette “devr-i sabık”
yaratmayacağız diyenler, hep devr-i sabık yaratmıştır. Haklıdırlar.
Gelen iktidar, geçmiş iktidardan halk adına hesap sormazsa, kim
soracaktır? Kendileri de, aynı amaçla eski Başbakan ve Bakanları Yüce
Divan’a gönderip, hesap sormadılar mı?
Hiç kimsenin kuşkusu olmasın ki, bu ülkede iktidar olup da “yetimin hakkını aramayan ve sormayanlar”, o hakkı yiyenler kadar günahkardır.
KURUTULUŞ, ERKEN SEÇİMDE
İktidarın, geçici olarak da olsa kurtuluşu, bir “erken seçim” dedir. Son yerel seçimlerde 8 puan kaybedip, % 40’ın altına düşen iktidarın, artık inişe geçtiği açıkça görülüyor.
Muhalefet
partileri oylarını artırsa da, iktidara hala alternatif olamıyorlar.
Başka bir söylemle, halkın hala güvenini kazanamadılar. Bu durumda,
iktidarın akıllı davranıp, güven tazelemesi gerekir. Bunun için de, bu
Sonbaharda ya da önümüzdeki 2010 İlkbaharında yapılacak bir erken
seçim, iktidar için kurtuluş olacaktır. Ayıplarından ötürü iktidarı
eleştirsem de, bu küçük pencereden yaptığım bu öneri, onları mutlu
etmelidir.
Normal süreyi beklemekse, iktidarın “felaketi” demiyorum, ama kuşkusuz ki “gidişi” olacaktır.
NOT : Başbakan ve Cumhurbaşkanı’nın, Türk ve Müslüman düşmanı olan bir kişinin NATO Genel Sekreteri seçilmesine
onay vermesi ve AB’ ye bir kere daha boyun eğmesi, affedilmez bir
hatadır. Ve bu ülkeye yapılmış, en büyük kötülüklerden biridir. Bu
millet, bu yapılanı da af ederse, daha büyük kötülüklere layık demektir.
Rasmussen hani, Müslümanlardan özür dileyecekti? Roj TV kapatıldı mı? Yoksa AB, düşünce mi değiştirdi? Hiç biri !.. Dinci iktidara, yazıklar olsun !..