DOLAR 35.50 ₺
EURO 36.43 ₺
STERLIN 43.40 ₺
G.ALTIN 3,047.87 ₺
BTC 94,638.40 $
ETH 3,272.35 $
BİST 9,733.17

Tekin Sönmez

Tekin Sönmez

İşi Akrabaya Değil, Ehline Verin!

Yayınlama: 27 Şubat 2019 Çarşamba 18:08 Okunma: 2550

Kur’an-ı Kerim Nisa Suresi 58’ci ayetinde Yüce Yaradan, “İşi (…ve size tevdi edilen emanetleri) ehline verin. İnsanlar arasında adaletle hükmedin”  diyor. Kime? Yetkililere ve toplumda yönetici olan kimselere (yani, idarecilere) diyor. Acaba, bizde öyle mi yapılıyor? Hayır! Hayır! Hayır!

     Değerli okurlarım; İnsanın yapısında ve yaradılışında yakınlarına arka çıkma, onlarla iyi geçinme, birlikte olma, onlara daha çok yardım etme, daha açık bir ifade ile diğerlerine göre onları kayırma diye bir güdüsü hep vardır.

     İnsanın bu huyunu bilmek ve kabullenmek lazımdır. Bu şekilde davrananları fazlaca eleştirmek ve kınamak çok doğru değildir. Ancak, bu kayırma ve kollamaların da bir sınırı vardır. Eğer kişi, kayırılmaya ve kollanmaya ve bir göreve ehil bir kemse ise, onun hakkını vermek ve onu hakikaten diğerlerine göre kayırmak gerekir. Bunda bir yanlışlık ve sakınca yoktur.

       Ancaaak… özellikle bir göreve hiçbir yönüyle layık değil ise, ya da salt yetki sahibinin yakını, ya da akrabası ise, bu kişiyi layık olsun ya da olmasın salt akraba ve yakın olmaktan ötürü o işe layık görmek haksızlıktır, adalete karşı çıkmaktır ve öteki insanların haklarını çiğnemektir.

     Tekraren ifade edelim ki, bir kişinin bir göreve layık olması halinde yetki sahibine yakın olması, onun o göreve gelmesini engellemez. Ancak, bizdeki uygulama bu düşüncede olmayıp, yakınlık ve özellikle akrabalık, layık olmayanları da hak etmedikleri yerlere pekala getirebiliyor. Hak ve adaleti, pekala ortadan kaldırıyor.

                                     BU SATIRLARI,  NEDEN YAZDIM?

     Bu beyanlarım çerçevesinde, kısa adı kayırmacılık olan bu davranışların, özellikle bu iktidar döneminde görülmüş olması, benim gibi çok, ama çok sayıdaki vatandaşımızın da dikkatini çektiği için, bugünkü yazıma konu yaptım.

     Bu iktidarın kayırmacılıkları ve bunu yaparken adaleti ayaklar altına alması olağan hale geldiği için, buna artık çok olumlu ve olağan gözle bakmamak gerekiyor. Çünkü, yapılan bu haksızlıklar ve adalete aykırı eylemler, yeni yetişen nesle çok kötü örnek oluyor. Eğitim çağındaki çocuklara bunu anlatmak mümkün olmadığı gibi, içtiğimiz su kadar muhtaç olduğumuz adalet kavramını da, onların körpe beyinlerinde yok ediyor.

                           CUMHURBAŞKANI’NIN KAYIRMALARI

    Bu yeni hükümet düzeninde de, daha önce de Cumhurbaşkanı ülkede tek yetkili olarak görev yaptı ve yapıyor.

    Özellikle çıkardığı kararnamelerle, devletin çeşitli görevlerine idareciler tayin ediyor. Tek imzasıyla da, her konuda karar alabiliyor.

     Hal böyle olunca, yaptığı atamalarda (tayinlerde),  yakın akrabalarından çok önemli görevlere getirmediği kimse kalmamış.

     Edindiğim son bilgilere göre, oğlu Bilal’in yakınları ve yakın arkadaşları bu kayırmadan en çok yararlananlardan olmuşlar. Mesela, kimi örnekler…

   Teyzesinin oğlu Recep Ali Er, Kredi ve Yurtlar Kurumu Genel Müdürü olmuş. Teyzesinin öteki oğlu Adnan Er, Kendi adını taşıyan (RTE Üniversitesi) Genel Sekreteri olmuş. Dayısının oğlu Halil Mutlu, TÜRKEN Başkanı olurken, teyzesinin öğretmen olan oğlu İbrahim Er, önce Milli Eğitim Bakanlığı’nda terfi ettirilip Genel Müdür yapılıyor, daha sonra da Danıştay üyesi yapılırken, şimdi de Milli Eğitim Bakan Yardımcı olmuş.

                                      PEKİ; BU TAYİNLER YAPILAMAZ MI?

     Elbette yapılır. Yapılmış da. Ancak, bu kişiler bu görevlere ne kadar ehil ve layık olsalar da, mutlaka onlardan daha ehil olanlar vardır. İşte, Yüce Yaradan’ın  akrabanıza değil de “İşi (emaneti) ehline verin.” emrindeki maksadı budur.

    Sözümü bitirmeden, size küçük bir anımı anlatayım. İstanbul Milli Eğitim Müdürü iken, kardeşim bir İlkokulun Müdürüydü ve çok başarılı bir öğretmendi.

     O sırada Etiler’deki Hasan Ali Yücel İlkokulu’nun Müdürlüğü açıldı. Bu okul çevrenin, hatta İstanbul’un çok benimsenen (tutulan/tercih edilen) bir okuluydu. Kardeşim, bu okula naklen Müdür olmak istedi.

    Müdür seçimini kafama göre değil, adayların liyakatine (aldığı puanlara) göre yapıyordum. Kardeşim, en yüksek puanı aldı. Şunu düşündüm.  Bu göreve en layık o, ama o benim kardeşim. Atama doğru olsa da, şüphe ile karşılanır ve hiçbir vicdan bunu kabul etmez, ben de bunu anlatamam.

    Kardeşimi ikna ettim ve bu atamayı yapmadım.

    Bu olay, 1990’lı yıllarda oldu. 2000’li yıllara gelindiğinde, bakın Türkiye’de neler oldu?

   

google-site-verification=uSnnSC5jUTWittUtiCokfxv6706ikL65px5KxiN1Mg4