Sayın Ziya Selçuk
Milli Eğitim Bakanı
Sayın Bakan;
Üstlendiğiniz bu görev için “Şahsınıza ve milletimize hayırlı olsun.” demek isterken, gidişat gösteriyor ki pek de hayırlı olmuyor. O sebeple, bu açık mektubu yazmak zorunda kaldım.
Bu dönemde ihmal edilen ve bilhassa dışlanmak istenen, Türk devletinin ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Atatürk’ün, tekrar eğitim programlarına alınacağını söylemenizden bendeniz gibi, halkımızın büyük bir kısmı son derece mutlu olmuştu.
Mutlu olmakla kalmamış, bu büyük lideri ve onun koyduğu laiklik ilkesini yeniden öne çıkaran bir Eğitim Bakanı’nın görev almasından, gelecek için pek de umutlu olmuştu.
Hele, eğitmekle gurur duyduğumuz Türk çocuklarının, düne kadar göğüslerini gere gere her sabah söyledikleri “Türküm, doğruyum…” diye başlayan ancak sizden önce yasaklanan “Andımız” adlı yemini, tekrar başlatacağınıza dair yansıttığınız olumlu tavırlar, umudumuzu ve mutluluğumuzu bir kat daha artırmıştı.
BÜTÜN UMUTLAR, BALON GİBİ SÖNDÜ!
Oysa, Andımızın okunabileceğine dair verilen yargı kararına yaptığınız itirazı hayretle karşılarken, kimi gazetelerde yayınlanan başka bir haber sabrımızı taşırdığı gibi, şahsınıza duyulan güven ve bütün umutları da bir balon gibi söndürdü.
Söndürdü çünkü, ülkemizin ve eğitiminin laik düzenine karşı çıkan “İnsan Vakfı” adlı bir özel kuruluşun, Bakanlığınızla anlaşma yaparak ve “Mescitsiz Okul Kalmasın.” diyerek, “Her Okula Bir Mescit” Kampanyası başlattığını, bu Vakfın ilk etapta 90 okula Mescit yaptıracaklarını, şahsınızın da bu anlaşmayı tereddütsüz onaylayarak, Valiliklere de talimat gönderdiğinizi öğrendik.
Böylece, Mescidi olan okullarda Din Kültürü derslerinin bu Mescitlerde ve serilen minderlerin üzerinde (tam bir Medrese eğitimi gibi) yapılacağını, tüm öğrencilerin bu alana yönlendirileceğini, Mescitlerin sadece İmam Hatip Okullarında değil, resmi-özel her dereceli öteki okullarda da kurulacağını, ilaveten öğrenmiş olduk.
Öğrendik, ama bu Vakıfla yaptığınız anlaşmada amacınızın ne olduğunu, umut bağladığımız bir Bakan olarak, bu ve benzeri tavizleri neden verdiğinizi bir türlü öğrenemedik.
Sayın Bakan;
Bugün, tam bir “FETÖCÜ” olarak bilinen ancak, Türk Milli Eğitimi’ni “ters-yüz” ettikten sonra, şimdi elini kolunu sallayıp ortalıkta dolaşan eski Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in Bakanlığı sırasında, eğitime ayar veren Talim ve Terbiye Kurulu’nun Başkanlığı’nı yaptınız. Halkımızın benimsemediği bütün bu yanlışları o gün bile yapmadığınız halde, yapmak için Bakan olmayı mı beklediniz?
Özellikle belirtmeliyim ki, bendenizi manevi değerlerden yoksun, İslam’ın mabetlerinden uzak bir kişi sanmayın. Tam tersine, aksatmadan namazlarını kılan, yıllar evvel Hac ibadetini yerine getirmiş ve manevi değerlere ihlasla ve de sımsıkı bağlı olan bir kişiyim.
Ancaaak… ülkemizde bir kesimin başka bir kesime baskın çıkıp, salt siyasi çıkar hırsıyla laikliği hedef almasını ve eğitim kurumlarını çağdaş eğitimin ve çağın gerisine itmesini, katiyen kabul edemem. Bu durumdan sadece ben değil, halkımızın büyük bir kesimi aynı düşüncede ve aynı kaygıdadır.
Doğduğunuz yılda (1961), Muallim Mektebini bitirmiştim. 35 yıla yakın bir süre, İmam-Hatip Liseleri dahil eğitimin her kademesinde çeşitli görev, yetki ve sorumlulukla çalıştım. Son olarak da, İstanbul Milli Eğitim Müdürlüğü yaptım. Amaaa…sizin de görev yaptığınız bu dönemde yapılan yanlışların, hiç birini yapmadım.
Sayın Bakan
Size, büyük umut bağlamıştık. Kısa sürede umudumuzu kırdınız, güvenimizi yıktınız. Halkımız, bu mürai tavırlarınızı ve beklenmeyen icraatınızı, sahibi olduğunuz özel okulların zarar görmemesi ve altınıza verilen o koltuktan kalkmamak için yaptığınızı söylüyor.
Eğer yeni neslin, dolayısıyla Türk gençliğinin geleceğini çağın gerisine itmeyi amaçlayan bu çarpık eğitim dayatmalarına karşı koyamıyorsanız, o koltuğu bırakınız.
Böylece, takdirle yad edilen Eğitim Bakanlarının arasına, siz de katılın!
Saygı ile…