Karnı aç da olsa, tok da olsa sahibine itaat ve hizmet eden öküzler, kendilerine yapılan eziyet ve haksızlığa hiçbir tepki vermezler. Belki de öküz oldukları için.
Değerli okuyucularım; Bu milletin bir ferdi olarak, yani halkın bir bireyi ülkenin yurttaşı olarak, kendimi de “Öküz” yerine koyduğum çok olmuştur. Çünkü, ben de bu ülkede olup bitenleri bir “Öküz” gibi seyrediyorum. Tıpkı o ünlü deyişte ki gibi, “Ali’nin öküzü, bakar iki gözü” gibi.
Türkiye öyle bir yönetim dönemine girdi ki, tepelerde her gün şaşılacak işler oluyor. Milletse sadece seyrediyor. “Seyretmese ne olur?” derseniz belki, “Bu kadarı da fazla” diyerek tepki verebilir, onu da yapmıyor.
Her gün o tepelerde alınan ve geçerli kanunları yok sayan kararlar Resmi Gazete de yayınlanıp kanun oluyor ve hemen uygulanıyor. Biz de, sadece seyrediyoruz. Tepki mi? Ne gezer? Oturup konuşmak, birazcık olsun eleştirmek mi? Ne gezer?
Bendeniz de olup bitenleri TV’lerden seyrediyor, yandaş olmayan bir iki gazeteden okuyup öğreniyorum.
HERKESİN SEYRETTİĞİ, SADECE ÜÇ ÖRNEK VEREYİM
Yapılanlar aslında, büyük yanlışlar ve hukuk nazarında suç nitelikli eylemler ve işlemler olmasına rağmen, seyrettiğimiz sadece şu üç olay, bizi “… bakar iki gözü” konumuna getiriyor.
Varan Bir ; Bu ülkede bir “17 - 25 Aralık Olayı” yaşandı. 17 Aralık 2013 günü, Bakan yakınları ve bürokratlar aldıkları ve sakladıkları rüşvetlerle, kolluk kuvvetleri tarafından “suçüstü” yakalandılar. Ve, görüntülü ve de sesli olarak cümle aleme teşhir edildiler. Çaldıkları paralar da, ellerinden alındı.
Tutuklandılar, ancak 70 gün sonra bırakıldılar. Bu kişiler, “Bize komplo yapıldı, paraları Polis koydu.” dedilerse de, 70 gün sonra salındıklarında paralar kendilerine üstelik faizleriyle geri verildi. Onlar da aldılar.
Daha sonra, siyasi ve yoğun bir mücadele ve de Meclis kararı ile “Sözüm ona” aklandılar.
Kendilerini koruyup kollayanlar, “Bunu bir örgüt, bir cemaat yaptı” dedi ve suça kılıf arandı, kendilerine göre bulundu.
Cemaat, örgüt, tarikat, hasım, düşman, soysuz, cibilliyetsiz, … bunu kim yaparsa yapsın, “Sen çaldıklarınla, yediğin rüşvetle suçüstü yakalandın mı?” Yakalandın. “Sen nasıl aklanırsın? Çaldıkların, sana nasıl geri verilir ve bu işten sıyırırsın?” Bunu hiç kimse sormadı ya da sorulduğunu duymadık.
Bu olayı sadece seyrettik, 17 Aralık 2013 tarihinden beri de, sineye çektik ve unuttuk gibi…
Varan İki; İngiltere’nin yakınındaki küçücük bir adada 5 lira sermaye ile kurulan bir şirkete 15 milyon dolar, şüpheli ve muammalı bir biçimde gitti ve geldi. Banka belgeleri Ana muhalefet tarafından Adalete verildi. Sadece verilmekle kaldı, olay kısa sürede kapandı.
Söylendi, yazıldı, çizildi. Hakaret davaları açıldı. Başlangıçta bendeniz de çok şaşırmış ve küçük dilimi yutarcasına hayret etmiştim. Öteki vatandaşlarım gibi, kısa sürede olayı ben de unuttum.
Varan Üç ; Cumhurbaşkanlığı Makamı’na bir uçak geldi. Uçak, çok lükstü ve bir “Uçan Saray” dı. Değerinin 2,5 Milyar lira olduğu açıklandı.
Uçağın, Cumhurbaşkanımızı çok sevdiği için Katar Şeyhi tarafından hediye edildiği söylendi. Böyle çok büyük bir hediyeye herkes şaşırdı. Daha sonra, ikinci el araç satan bir İsviçre firması tarafından, Şeyh adına Türkiye’ye satıldığı belirtildi.
İster hediye olsun, isterse satın alınsın, her iki durum da olay tasvip edilebilecek cinsten değildi.
Olay çok taze olduğu halde, bendeniz kısa sürede unutuverdim. Çünkü, herkes unutmuş olmalı ki, ilk günün dışında hiç kimseyi bu konuyu konuşurken görmedim, duymadım.
Yalnız, sıkça görüştüğüm çok duyarlı bir dostum vardı. Ülkemizde olup biten diğer birçok yanlışları sıraladıktan sonra, lafı daha fazla uzatmadan soruyu şak diye yapıştırdı ve “Sahi, biz öküz müyüz?” deyiverdi.